Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım'da imzalanan ve hızlıca Meclisten geçtikten sonra bugün Resmi Gazete'de yayımlanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Anlaşma büyük yankı uyandırdı.
Doğu Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin önemli bir kısmı çeşitli açıklamalar yaptı. Mısır, Türkiye karşıtı bir pozisyon almaktan kaçınırken en sert tepkiyi gösteren Yunanistan, Libya büyükelçisini sınır dışı etmekle kalmadı, meseleyi BM'ye taşıdı. Ancak attığı bu adımların hiçbirinden sonuç alamadı.
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti geri adım atmazken BM ise "üye devletlerin denizler üzerindeki egemenliği, egemenlik hakları ve yetki alanı ile ilgili konularda bir pozisyon almadığını" deklare ederek anlaşma üzerinde bir tasarrufta bulunmayacağının ipuçlarını verdi.
Anlaşmanın uluslararası deniz hukukuna uygun bir şekilde imzalanmış olması Türkiye'nin elini güçlendiriyor. Deniz hukuku ülkelerin münhasır ekonomik bölge (MEB) alanını 200 mil ile sınırlamaktadır. Karşılıklı ana karaları arasında 400 milden az mesafe olan ülkelerin ise bir araya gelerek anlaşması gerekiyor. Türkiye hem karşı kıyı ülkesi olan Libya ile anlaşarak tek taraflı adım atmamış oldu hem de anlaşma ana karalar üzerinden çizildiği için Yunanistan'ın itiraz edebileceği boşluk kalmadı.
Bu anlaşmanın Türkiye'ye sağladığı avantajları tartışmadan önce Doğu Akdeniz'deki mevcut durumu özetlemekte yarar var.
Doğu Akdeniz deniz ticaretinin en önemli güzergahı olması açısından jeoekonomik, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Güney Avrupa'nın kontrolü açısından jeopolitik önemi haiz noktalardan birisidir. Soğuk Savaş boyunca ABD'nin Altıncı Filo'sunun bu bölgede konuşlanması ve günümüzde de bu durumun devam etmesi, Rusya'nın da Kıbrıs Adası'nın doğusunda varlık göstermesi büyük güçler arasındaki jeopolitik rekabetin en önemli göstergelerinden birisi olmuştur.
Son yıllarda bölgede varlığı kanıtlanan doğal gaz rezervleri ise bölgenin jeo-ekonomik boyutuna yeni bir unsur olarak eklenmiştir. Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler 2000'li yılların başından itibaren doğa lgaz arama girişimleri gerçekleştirmiştir. GKRY ise 2003'te Mısır, 2007'de Lübnan ve 2010'da İsrail ile MEB anlaşmaları imzalayarak Türkiye'nin dışarıda tutularak Doğu Akdeniz doğal gaz sahalarının paylaşılması için adım atmıştır.
Türkiye'nin hem jeopolitik rekabete dahil olma hem de bu doğal gaz kaynaklarına ulaşma noktasında attığı üç adım olmuştur: Birinci adım 2011'de KKTC ile imzalanan anlaşmadır. İkinci adım kendi inisiyatifi ve imkanları ile gerçekleştirdiği doğal gaz arama girişimleri ve üçüncüsü de Libya ile imzalanan anlaşmadır.
Türkiye'nin kazanımları
Birinci kazanımı Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de üstünlük kurmasının ilk adımı olarak ilan etmesi beklenen deniz yetki alanlarının önüne geçmek olmuştur. Yunanistan adalara ana kara statüsü tanıyarak (Girit-Rodos-Meis hattı üzerinden) Türkiye'yi yaklaşık 42 bin metrekare alana sıkıştırma girişiminde bulunmaktaydı. Bu planın gerçekleşmesi durumunda Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hareket alanı Türkiye ile KKTC arasındaki alan ile sınırlı kalacaktı. Bu anlaşma ile Türkiye'nin deniz yetki alanı 150 bin metrekareyi aşmış oldu.
Bu anlaşmanın sağladığı ikinci avantaj ise Türkiye ve Libya belirledikleri MEB alanlarında ortak arama tarama faaliyetleri gerçekleştirebilecek ya da Libya kendi alanında Türkiye'ye bu hakkı tanıyabilecektir.
Üçüncüsü ve daha önemlisi ise uluslararası aktörler bu anlaşma ile Türkiye'nin çizdiği alanlarda onay almaksızın arama tarama faaliyeti yapamaz. GKRY, Mısır, Yunanistan ve İsrail Doğu Akdeniz'de doğal gaz boru hattı kuramaz. Zaten ekonomik olarak çok verimli olmayan bu seçenek bu anlaşma ile daha da zorlaşmış oldu.
Türkiye'nin uzun bir süredir Doğu Akdeniz'e sınırı olan ülkelere uluslararası hukuka uygun ve adilane anlaşmalar yapmak için çağrıda bulunmaktaydı. Bu anlaşma ile Türkiye yeniden başlaması muhtemel müzakerelerde elini güçlendirmiş oldu. Nitekim GKRY, Yunanistan, Mısır ve İsrail arasında oluşan ittifakın da çatırdadığı anlaşılıyor. Özellikle İsrail ile GKRY arasındaki paylaşım sorunları dolayısıyla Tel Aviv yönetiminin gaz arama faaliyetini durdurması bunun önemli bir işaretidir. Önümüzdeki dönemde Mısır, Lübnan ve İsrail'in Türkiye'nin çağrısına açık ya da kapalı kanallardan cevap vermesi sürpriz olmayacaktır.