Bir "strateji ülkesi" olarak addedilen İsrail, aslında sıklıkla akıl tutulmaları yaşayan ve kısa vadeli sıfır toplamlı oyunları, uzun vadeli kazankazan çözümlere tercih eden bir ülkedir. Bu stratejik akıl tutulmalarının altında, kısmen, İsrail'in açık diplomasiyi gizli diplomasiye, diplomatik ahlakı ise kamu diplomasisine tercih etmesi yatmaktadır.
İsrail
belki de son zamanlardaki en stratejik kararını 2005'te Gazze'den çekilerek vermişti. Gazze İsrail için gereksiz bir külfetti ve kazan-kazan stratejisi, işgal sonrası Gazze'nin normalleşmesine imkân tanınması olmalıydı. Oysa İsrail, daha çekilmenin ilk günlerinde ve belki de daha çekilmeden Gazze'yi namlunun ucuna koyma hesapları yaptı. İsrail'in sıfır toplamlı oyununa göre, İsrail Gazze'den çekilerek "ahlaki üstünlüğü" ele geçirecek, uluslararası kamuoyu nezdinde yıldız kazanacak ve Gazze'den gelecek en ufak tehdide karşı Gazze'yi yerle bir etme hakkını elde edecekti. İşler planlandığı gibi gitmedi ve siyasi ve diplomatik başarısızlıklar peşi sıra gelmeye başladı.
Stratejik sığlık
Öncelikle İsrail, Ortadoğu'da yapılan en şeffaf seçimlerden birisinin sonucunu reddetti ve planlarını seçimin kaybeden tarafı Fetih'in üzerine kurdu. Hamas-Fetih çatışmasında Fetih'in galip gelmesi umudunun çöktüğünü gördüğünde ise siyasi başarısızlığını askeri operasyonlarla çözebileceği zannına kapıldı. Oysa birinci Gazze saldırısı İsrail'e güçlenen bir Hamas, alakasızlaşan bir Fetih ve anti-İsrail bir uluslararası kamuoyu getirdi. Ardından sıkılaştırdığı Gazze ablukasıyla Gazze'yi ekonomik olarak çökertme ve İsrail ve Fetih kontrolündeki Batı Şeria'dan bir anti-Gazze çıkarma planına koyuldu. Abluka Gazze'yi sarssa da Hamas güçlendi. Arap Baharı, Türkiye ve Filistin halkının sebatı İsrail'in oyun planlarını boşa çıkardı.
İkinci Gazze saldırısı ile İsrail, temelde Hamas'ın güçlenişine darbe indirme planları yaptı ve bunun ölçüsünün vurulan füze bataryası sayısı olduğu vehmine kapıldı. Yine beklenen olmadı, Gazze halkı bir yandan Tel Aviv ve Hamas yakınlarına gönderilen füzelerle askeri olarak hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı mesajını verirken, diğer taraftan ise Türkiye, Mısır ve Katar'ın çabaları, Türkiye ve Arap Ligi dışişleri bakanlarının saldırı altındaki Gazze'yi ziyareti ve nihayetinde ateşkes isteyen tarafın İsrail olması, İsrail'in bu saldırıdan da stratejik bir başarısızlıkla döndüğünü gösterdi. Savunma Bakanı Ehud Barak "seçilemem" korkusuyla siyaseti "şimdilik" bıraktığını açıkladı, İsrail kamuoyu hükümetin ateşkes kararını topa tuttu ve saldırı sonrası caydırıcılık gücünü ve uluslararası meşruiyetini artıran Hamas gerçeğine vurgu yaptı.
"Ahlaki çoğunluk" evet dedi
Bu akıl tutulmasının en son darbesi de BM'deki Filistin oylamasında geldi. Filistin'in BM'de "üye olmayan gözlemci varlık" statüsünden "üye olmayan gözlemci devlet" statüsüne yükselmesi oylamasının 2. Gazze saldırısının akabinde yapılması da İsrail'in bir strateji yoksunluğunu göstermektedir. Bir taraftan tüm eleştirilere rağmen devam ettiği yerleşim inşası özellikle Avrupalıları kızdırırken, 2. Gazze savaşında yıkılan evlerin tozu dumanı hala durmaktadır ve canlarına kastettiği sivillerin kanı henüz kurumamıştır. Böyle bir ortamda yapılacak oylamada her şeye rağmen İsrail lehine oy devşirmek oldukça zordur. "Ahlaki çoğunluk" yerine "ahlaki olmayan azınlık" eliyle yapılan lobi faaliyetleri ve tehditler de bunun için yeterli olmamıştır.
Şu noktada İsrail senelerdir devam ettirdiği "yanlış hesaplarının" ceremesini çekmek zorundadır. Filistin'in statüsünün yükseltilmesi, yarın bir Filistin devletinin kurulacağı manasına gelmese de Filistin davasına uluslararası meşruiyet kazandırma ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi kuruluşlara üye olma noktasında büyük ve tarihi bir adımdır. İsrail'in Filistin'i ABD finansal yardımı üzerinden tehdit etmesi ise İsrail'in onyıllardır attığı strateji yoksunu adımların bir başka örneğidir. İsrail'in bu güne kadar oynadığı sıfır toplamlı oyunda kaybeden İsrail, kazanan ise Filistin olmuştur ve İsrail kazan-kazan stratejisine geçmediği müddetçe de kaybeden yine İsrail olacaktır.