Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TÜLAY GÖKÇİMEN

Gazze’de Yerinden Edilenler

İşgalci İsrail ordusu, 7 Mayıs 2024'te Refah bölgesine kara saldırısı başlatarak Gazze'nin Mısır'a açılan sınır kapısının Filistin tarafını ele geçirdiğini dünyaya duyurdu. "Rafah Border" yazan tabelanın işgalci İsrail tankları tarafından ezilip geçilmesi bu soykırımda akıllara kazınan binlerce görüntüden biriydi.

Refah'a kara saldırısından saatler önce ateşkesi kabul ettiği ilan edilen İsrail, bu ilandan saatler sonra Refah'a bombardıman başlattı. Akşam üstü ateşkes olacağını duyarak sevinen ve sevinçlerinden yerlerinden duramayan çocuklar birkaç saat sonra İsrail'in saldırısında hayatını kaybetti.

O günden bu yana 1,5 milyon kişinin sığındığı Refah'ta 50'den fazla nokta bombalandı ve Refah Sınır Kapısı'ndan bir tane bile insani yardım tırı içeriye giremedi. Gazze'de insanlar açlıktan ölürken işgalci ve katil İsrail binlerce insani yardım tırını kapıda bekleterek soykırımın bir parçası haline getirdi. Gazze halkı şu an içerden bulduğu ürünlerle ayakta durmaya ve hayatını idame ettirmeye çalışmakta. Ancak böyle giderse çok yakında Gazze içinde ne gıda ne de temiz içme suyu bulunabilecek.

Gazze'de Zorunlu Göç: Yaprak Gibi Savrulmak

İşgalci İsrail, Gazze halkıyla alay edercesine sürekli havadan bildiriler atarak "Güvenli Bölgelere" gitmelerini söylerken güvenli bölgelerin neresi olduğuna ilişkin veya böyle bir yerin varlığı konusunda asla açıklama yapmıyor. Çünkü Gazze Şeridi içinde hiçbir yer güvenli değil. Güvenli diye sığındıkları her yerde bombardımana uğrayan Gazze halkı hala canını kurtarmak için Gazze Şeridi içinde oradan oraya savrulmaktadır. Bu savrulmalar, bu yerinden edilmeler Refah'ın vurulması ile Han Yunus ve Deyr Al Balah bölgesine doğru kaydı. Refah'a sığınan 1,5 milyon insan Han Yunus'a yakın Mevasi Bölgesi'ne sığınarak orayı bir çadır kent haline getirdi. Ne yazık ki geçtiğimiz hafta Mevasi bölgesi de vuruldu. Çadır kent bombalanara yine yüzlerce kişi öldürüldü.

Refah'ta yaşayan 74 yaşındaki Fatıma El-Hacc zorunlu göçünü şöyle anlatıyor:

"İşgalciler karadan ve havadan bize saldırdı. Çadırların üstüne bombalar yağdırdılar. Hepimiz orada şehit olacağız sandık. Ben 74 yaşında yaşlı bir kadınım, yürüyemiyorum ve tekerlekli sandalyem de yok. Kızımla birlikte bir çadırda yaşıyorduk. Bombalar düştüğünde kaçamadım, hiçbir şey yapamadım. Ertesi gün o bölgeyi terk etmemiz gerektiğini söyledi kızım. Peki ben yaşlı ve yürüyemeyen bir kadınım, nereye, nasıl gidebilirim? Kızıma beni bırakıp gitmesini söyledim. Çünkü yaşlı bir kadın yolda başına bela olurdu. Belki de benim yüzümden bombaların hedefi olacaktı ama kızım beni bırakmak istemedi. Bir eşek arabası ayarladılar benim için. Yanımızda yiyecek ve su yoktu. Nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Günlerce yol gittik, geceleri enkaz olmuş binalarda uyuduk. Kızım su bulmak için saatlerce gitti, gelmedi. Artık kızım çok yorgun, ben de öyleyim. Beni bırakıp canını kurtarması için ona çok yalvardım ama beni bırakmadı. Sonunda ulaştığımız yerde çadırlar kurulmuştu. Yaşlı ve hasta olduğum için bize hızlıca bir çadır kurdular ve bir çadıra başımızı soktuk. Şimdi nasıl yaşayacağız bilmiyorum…"

Fatıma teyzemizin göç ettiği yer de günler önce bombalandı. Fatıma teyzemiz ve kızı yaşıyor mu bilmiyoruz ama on gün içinde 1000'e yakın Gazzeli çoluk çocuk hayatını kaybetti Han Yunus'ta.

"Kuzeyden Çıkmayacağız!"

Kuzey Gazze'de Şucaiye ve Şati Kampları ve çevresinin yoğun bombardıman altına alınmasından sonra gökten yağan kağıtlarda kuzeydekilerin güneye doğru gitmesi ve kuzey bölgesinin acilen boşaltılması gerektiği yazıyordu. Dokuz aydır kuzey bölgesinin her türlü çilesini çeken bölge halkı burayı boşaltmayı reddetti. Hali hazırda güvenli bir bölgenin olmadığı Gazze Şeridi'nde insanlar kuzeyde de güneyde de aynı şeyleri yaşayacağını biliyor. Bu sebepten dolayı kuzeyden çıkmayı reddediyorlar. Hatta konuyla ilgili "Kuzeyden Çıkmayacağım!" ismiyle sosyal medyada bir duyuru paylaştılar. Ve dediklerini de yaptılar. Vurulan bölgeleri temizleyerek hayatlarına devam etmeye çalışan Kuzey Gazze halkı şimdi dört gözle ateşkes haberini bekliyor.

Üç çocuğu, kız kardeşleri ve onların eşleri, kız kardeşinin çocukları ve birkaç yakın akraba toplam 23 kişilik aile gurubyla Şucaiye'den sahil tarafına doğru göç eden Ümmü Muhammed yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

"7 Ekim'den bu yana tam 11 kez yer değiştirdik. En son çıktığımız yerde dört aydır yaşıyorduk. Oğullarım gün boyu yemek ve su kuyruklarında bekliyorlar. Küçük oğlum çoğu zaman boş bidonlarla geri döndüğünde ağlıyor ve çok yorulduğunu, artık bu günlerin bitmesini istediğini söylüyor. Şucaiye Mahallesi ve çevresine bombardıman başladığında biz de kuzey bölgesi içinde başka bir yere gitmeye karar verdik. Ben yalnız olsam belki gitmezdim ama çocuklarım için gücümün son damlasına kadar mücadele etmeyelim. Eşim esir ve ondan uzun zamandır haber alamıyoruz… Bir sabah vakti 23 kişi yola çıktık. Çocuklarım yürümekten o kadar yoruldular ki sürekli 'geldik mi, geldik mi?' diye soruyorlardı. Ben de her defasında 'az kaldı' diyerek onları oyalamaya çalıştım. Hava sıcaktı ve yanımızda temiz içme suyu yoktu. Yoldan buluruz ümidiyle yola çıkmıştık ama yürümeye başlayalı saatler olmuştu, hala temiz içme suyu bulamamıştık. Bu yolun sonunda nasıl bir evle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Sahil tarafında babamın enkaza dönüştüğünü bildiğimiz evine doğru gidiyorduk. Araba yoktu. Giden araçlar hemen vuruluyordu. Herkes yürüyordu. Hava çok sıcaktı ve saatler olmuş ne yemek yiyebilmiş ne de su içebilmiştik. Akşam üstü istediğimiz yere vardık. Tam bir enkaz halindeydi. Girişte hala ayakta olan iki odalı daireye girdik ve bir odaya erkekler bir odaya kadınlar yerleşti. Böyle daha ne kadar yaşayacağımızı bilmiyoruz. Çocuklarımız kirli sudan hep hasta oldu. Sürekli uçak sesleri ile yaşamak bizi delirtecek. Ama dokuz aydır kuzeyden çıkmadık biz burada kalacağız. İnşallah en kısa zamanda ateşkes olur."

Bizlerle aynı zamanda aynı yüzyılda aynı dünyada yaşayan insanların yaşadıkları bu şekilde. Gazze halkının artık dayanacak gücü kalmadı. Bir an önce ateşkes olmasını bekliyorlar. Çocuklar hasta ve yorgun, anneler bitkin ve çaresiz. Dünya üzerinde hiçbir insanın yaşamaması gereken şeyleri üst üste ve çok güçlü bir şekilde yaşadılar, yaşıyorlar. Bize düşen onların bu yaşadıklarını normalleştirmemek, ilk günkü gibi dünyaya duyurmaya devam etmek ve bu soykırıma dahil olan tüm güçleri siyasi ve ekonomik ablukaya alarak boykot etmektedir. Gazze halkının bu güçlü direnişine omuz vermek her şeye rağmen şu an hayatımızın olmazsa olmazı olmalıdır. Çünkü bir yerlerde çocuklar ölüyorsa kimse masum değildir…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA