Türkiye'nin 14- (28) Mayıs 2023 Genel Seçimleri birçok dış politika analisti tarafından 2023'ün en önemli seçimi olarak tanımlanmıştı. Başta Batı'dan olmak üzere dünyanın birçok köşesinden uzmanlar, basın mensupları, siyasetçiler ve kamuoyları Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhur İttifakı ve AK Parti'nin zaferi ile sonuçlanan seçimleri yakından takip ettiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden cumhurbaşkanlığına seçilmesi Avrupa'da ve birçok Batı ülkesinde beklenmedik bir gelişme olarak yorumlandı. Bu durum Türkiye'de olduğu gibi Batı'da da karar alıcı ve kamuoylarının "uzman" ve "anketçiler" tarafından yanlı bilgilendirilmiş/yönlendirilmiş olmalarının bir sonucudur. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu sürpriz olarak algılayan yerli ve yabancı çevreler Erdoğan'ın ikinci turda kazanacağına kanaat getirdiler. Sonuç olarak Erdoğan'ın seçimi kazandığının anlaşıldığı saatlerden itibaren hızlı bir tebrik dalgasına şahit olduk. Dünya liderleri hızlı bir şekilde Erdoğan'ın zaferini kabul ettiler ve yeni dönemde Türkiye ile çalışma isteklerini dile getirdiler.
Erdoğan'ın zaferi Türk diasporasının olduğu birçok Avrupa başkenti ve dünyanın özellikle de Müslüman ülkeleri olmak üzere birçok ülkesinde sevinçle karşılandı. Cumhurbaşkanlığı seçiminin çok küçük bir farkla ikinci tura kalması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, karşısındaki kapsamlı ittifaka rağmen tekrar cumhurbaşkanı seçilmesi, yabancı gözlemciler tarafından da takdir edildi. Batılı birçok analist Erdoğan'ın kaybederse seçim sonuçlarını kabul etmeyeceği iddialarını dile getirmişlerdi. Ancak seçim süreci oldukça şeffaf ve olaysız bir şekilde tamamlandı. Seçim süreci ve sonrasında ortaya çıkan sakin ortam Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında oluşturulan olumsuz mitleri ortadan kaldırdı.
Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile ilişkilerinde normalleşme süreci belirli bir ritimde devam etmekteydi. Bu normalleşmenin seçim sonrasında ivme kazanması bekleniyor. Nitekim Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı arayarak seçim zaferini kutladı. Körfez İşbirliği Örgütü ülkelerinden de sıcak kutlama mesajları geldi. Türk Devletler Teşkilatı üyeleri de Erdoğan'ın tekrar cumhurbaşkanı seçilmesinden memnuniyet duydular. Türk Yatırım Fonu'nun seçimin hemen ertesinde hayata geçirilmiş olması önemli bir gelişmedir. Türkiye'nin Rusya ve Çin ile dengeli ilişkilerinin yeni dönemde de devam etmesi bekleniyor.
Batı ile İlişkilerde Yeni Bir Dönem Mi?
Türkiye'deki seçim sonuçları toplamda hem Batı ile hem de Avrupa/Avrupa Birliği ile ilişkilerini yakından ilgilendirmekteydi. Batı ile iki yıldır tıkanma noktasına gelen ilişkiler son dönemde karşılıklı olarak tarafların çıkarlarına zarar vermekteydi. Türkiye'nin son dönemde Batı ile ilişkilerini üç ana eksende ele almak gerekmekte. Batı olarak tanımladığımız Avro-Atlantik hat; Avrupa Birliği ve Avrupalı ülkelerle ikili ilişkilerdeki toplamda üç ekseni oluşturmakta. Daha önceki dönemlerde ABD, AB ve önemli Avrupa ülkeleri, Türkiye ile ilişkilerinde farklı tepki ve refleksler göstermekteydiler. Bu durum son dönemde Macaristan, Polonya, Britanya ve Balkan ülkeleri haricinden birbirine oldukça yakınsanmıştı. Bu yakınsama ise ağırlıklı olarak Türkiye aleyhinde sonuçlar üretmekteydi.
Batı'nın Türkiye ile ilişkileri ve Batı'nın Türkiye'ye karşı tavrı özellikle Joe Biden'ın Amerika'da başkan seçilmesinin ardından çok daha koordineli hale gelmişti. Türkiye-Batı ilişkileri 2020'den bu yana Washington'un koordinasyonunda olumsuz bir şekilde sürmekteydi. Batı'nın Erdoğansız Türkiye hedefi yaklaşık on yıldır Türkiye ile ilişkileri son derece sığ ve durağan bir düzeye getirmiştir. Bu durum Türkiye-Batı ilişkileri açısından kaybet-kaybet senaryosuna evrildi. Erdoğan'ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinin Batı ile 2013'de açılmış olumsuz parantezi kapatması pek muhtemeldir. Washington'dan ve Avrupa başkentlerinden gelen öncü sinyaller bu durumu teyit etmektedir. Bunun temel nedeni ise Batı'nın Erdoğan'a bakışlarından olumlu bir dönüşümün ivedilikle gerçekleşmesi değil, biriken ortak dosyalarla ilgilidir. Ukrayna, Suriye, Afganistan, Libya, Balkan gerilimleri, Doğu Akdeniz güvenliği ve hidrokarbon projeleri; düzensiz göç ile mücadele, Asya ile orta koridorun oluşturulması, Avrupa'nın enerji güvenliği, terörle mücadele ve NATO güvenliği gibi bir çok dosya Türkiye'nin yapıcı katkıları olmadan hal yoluna giremez. Avrupalı siyasi aktörler ve karar alıcılar geçmiş olduğumuz on yılda bu tablonun farkına varmış durumdalar. Bu nedenle Türkiye ile ilişkilerde ortak dosyalar ve işlevsel konular temelinde hızlı bir normalleşme sürecini destekleyeceklerdir.
Avrupa'nın gündemindeki en öncelikli konu ise İsveç'in NATO üyeliği meselesidir. İsveç'in NATO üyeliğinin önündeki son engel Türkiye ve Macaristan'ın onayları idi. Avrupalı liderlerin bu kadar acele etmelerinin temel nedeni ise İsveç'in NATO üyeliğinin, NATO'nun 11-12 Temmuz'da Litvanya'nın başkenti Vilnius'da yapılacak liderler zirvesine yetiştirme kaygısıdır. NATO Vilnius Zirvesi ile Rusya karşısında çok daha caydırıcı ve entegre bir tavır gösterme çabası içerisindedir. İsveç'in NATO üyeliği konusundaki arafta konumu bu tabloyu bulanıklaştırmaktadır. Ancak Türkiye, İsveç'in Madrid mutabakatında varılan yol haritasındaki yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirmesi beklentisi içerisinde. İsveç'te son aylarda Türkiye'yi, İslam'ı ve Müslümanları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alan alçak saldırıların oluşturduğu olumsuz algı halen Türk kamuoyunun hafızasındaki yerini korumaktadır. İsveçli yetkililerin bu olaylar yaşanırken sergiledikleri sorumsuz tavırlar Erdoğan hükümetinde güven bunalımına neden olmuştur. Güven bunalımını ortadan kaldırmak, İsveç tarafının acil güven artırıcı adımlar atmasını gerekli kılmaktadır. Türkiye-Batı ilişkilerindeki mevcut tıkanıklıklar ve ivedilikle çözülmesi gereken meseleler Türkiye'deki parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini daha kritik hale getirmişti.
Avrupa ile ilişkiler 15 Temmuz 2016'dan sonra bir durağanlığa girdi. Bu konuda özellikle de 18 Mart mutabakatı bağlamında varılan uzlaşı, işlevsiz hale geldi. Daha sonra, 2019 yılında ilişkilerin tekrar pozitif bir gündeme girmesine yönelik bir yol haritası belirlendi. Ancak Doğu Akdeniz'de yaşanan gerilimler, Türkiye siyasetinde Avrupalı aktörlerin yerel seçimler sonrası Erdoğan'ın iktidarı kaybetmesine yönelik ümitleri ve ABD'de Joe Biden'ın başkan olması sonrasında Türkiye ile yapıcı gündem yol haritası rafa kaldırıldı. Biden'ın da etkisiyle Türkiye'ye yönelik tekrar dışlayıcı, ötekileştirici ve eleştiri dozu hakim yaklaşıma dönüldü. Ortak çıkarların olduğu alanlarda bile yapıcı adımlar atılmaktan kaçınıldı. Türkiye, Yunanistan üzerinden sıkıştırılmaya çalışıldı. Sonuç olarak olumlu gündem yerini olumsuz bir havaya bıraktı. Türkiye siyasetini içerden etkilemeye yönelik Osman Kavala, Selahattin Demirtaş davalarına müdahaleler ilişkileri daha da gerdi.
Son bir yılda Türkiye'deki genel seçimler gerekçesiyle ilişkiler bir ölçüde donduruldu. Avrupa ülkeleri 6'lı Masa'nın Türkiye seçimlerinde iktidarı ele geçireceği senaryosuna yönelik planlamalarda bulundular. Bu yaklaşım AK Parti'nin yerel seçimlerde önemli metropolleri siyasi rakiplerine kaptırmasının ardından güçlendi. Avrupa'da "Erdoğansız Türkiye" hayalleri tekrar güç kazandı. 6 Şubat depremleri sonrasında Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu istikamette değişiklik oldu. Avrupa ülkelerinin yardım kampanyaları ve Avrupa halklarının samimi destekleri ve dayanışma çabaları olumsuz algıyı biraz değiştirdi. Ancak İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliklerinin onaylanması konusundaki baskılar artarak devam etti. En nihayetinde tıkanmış olan bu ilişkiler seçimlere kadar yeni bir açılım veya atılıma imkan vermedi.
Türkiye'de Erdoğan'ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi ve bu sürecin son derece şeffaf ve demokratik standartlara uygun bir şekilde gerçekleşmesi; öte yandan Avrupa'nın Türkiye'ye olan ihtiyaçları Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ivedilikle tebrik edip, kabullenmeleriyle neticelenecek bir sonuç verdi. Yaklaşık 6 aydır, Erdoğan düşmanı yayın çizgisi izleyen Avrupa basın yayın organları ve düşünce kuruluşları, pozisyonlarını güncelleyerek daha dengeli bir tavra geçiş yaptılar. Bu da Türkiye-Avrupa ilişkilerinde yeni dönemin şifrelerine dair fikir verdi. Avrupa'nın tavrı, özellikle Biden yönetimi ABD'de devam ettiği sürece Washington'la koordineli bir şekilde ilerleyecektir. Bu da dondurulmuş ilişkilerin işlevsel alanlarda tekrar hareketlenebileceğini öngörmemizi sağlayacaktır. Özellikle ortak çıkarların olduğu alanlarda hızlı bir hareketlenme olacaktır. İlişkiler karşılıklı al-ver şeklinde devam etmesi pek muhtemeldir. Avrupa ile yeni bir açılım imkanı, üyelik sürecinin yeniden hareketlenmesine yönelik beklentiye girmek şu aşamada gerçekçi değildir. Avrupa'yla ortak çıkarlar bağlamında fonksiyonel ilişkiler ise hareketlenecektir. Avrupa'yla yaşanan tıkanıklığın aşılması Türkiye açısından da birçok alanda olumlu sonuçlar ortaya koyacaktır. Özellikle Türkiye'yle yatırım ve ekonomik ilişkiler, savunma alanındaki ilişkiler ve diplomatik temasların güçlendirilmesine yönelik adımlar önümüzdeki dönemde hız kazanacaktır.
Türkiye-AB ilişkilerinde kısa vadede mucizeler beklememek gerekir. İlişkiler geçmiş olduğumuz on yılda fazlaca yoruldu ve yıprandı. Karşılıklı olarak güven yitimi söz konusu oldu. Halen ortada çözümsüz olarak kalan onlarca konu başlığı bulunmakta. Ancak bu sorunlara yönelik tavır ve ortak çözüm bulma konusundaki yaklaşım olumlu bir istikamete evrilecektir. Ne Türkiye'nin ne de Avrupa'nın ve Amerika'nın ilişkilerde 5 yıl daha kaybetme lüksü vardır. Türkiye'nin AB ve ABD ile ilişkilerinde seçimlerle birlikte yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Dondurulmuş sorunların önümüzdeki günlerde kademeli olarak çözülmesini bekleyebiliriz. Ancak AB üyelik sürecinin yeniden işlerlik kazanması senaryosu yakın zamanda mümkün görünmemekte. Türkiye'ye yönelik Schengen Vizesi kısıtlamalarının hafifletilmesi ve gümrük birliği güncellemesi müzakerelerinin başlatılması fonksiyonel alandaki öncelikli hamleler olabilir.