Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TALHA KÖSE

Avrupa’nın 14 Mayıs Seçimlerinden Beklentisi

14 Mayıs seçimlerinin, 2023'te dünyada yapılacak en önemli seçimlerin başında geldiği, Batılı birçok aktör ve analist tarafından da kabul edilmiş durumda. 14 Mayıs seçimlerine dair kamuoyu anketleri, Türkiye'de olduğu kadar Avrupa'da da yakından takip ediliyor. Avrupa'da Erdoğan iktidarının seçimler yoluyla değişmesine dair bir umut söz konusu. 14 Mayıs seçimlerine yaklaşırken, neredeyse her gün birkaç Avrupalı basın yayın kuruluşu, Türkiye seçimlerine dair değerlendirme yarışındalar. Bu değerlendirmelerin önemli bir kısmı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimlerden galip çıkabileceğini ön öngörüyor. Diğer kısmı ise muhalefete şans tanıyan değerlendirmelerde bulunmakta veya Erdoğan'ın seçimi kaybederse, seçim sonuçlarını kabul etmeyeceğine dair spekülasyonları dile getiriyor. Neredeyse bütün Batılı yayın kuruluşları ise Erdoğan'ın karşısında pozisyon alıyor. Hatta bu yaklaşımlarını açık Erdoğan düşmanlığı şeklinde ifade eden, Erdoğan'ı "şeytanlaştıran" birçok yayına rastlamak da mümkün. Batı'nın Türkiye seçimleri ile bu derece ilgilenmesi ve seçimde bir tarafı bu denli fanatik bir şekilde destekleyip diğer tarafı ise bu denli şeytanlaştırması ise çok da alışıldık bir durum değil. Batı basınına yansıyan açık bir fanatizm söz konusu. Kendi seçimlerinde ve siyasetlerinde tarafsızlık gibi yaklaşımları ön plana çıkaran aktörlerin Türkiye'deki demokratik süreci etkilemeye çalışması ise ayrı bir iki yüzlülük.

Avrupalı aktörlerin Türkiye'deki seçimleri yakından takip etmelerinin ve Türkiye'de iktidar değişiminden yana yaklaşım sergilemelerinin temel sebebi ise Türkiye'nin Tayyip Erdoğan liderliğinde kendi bölgesinde, Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Afrika'nın birçok ülkesinde, Türk dünyasında nüfuz alanı oluşturabilen bir uluslararası oyuncu haline gelmiş olmasıdır.

Avrupa'da yaşayan Türkiye kökenlilerin yanı sıra Avrupa'da yaşayan Müslüman ve diğer azınlıklar da Erdoğan döneminde Türkiye'ye yoğun bir sempati duyar hale geldiler. Türkiye'den bir siyasetçinin, Avrupa'da bu denli tartışılır hale gelmesi ve bir nüfuz alanı elde etmesi ve belirli çevrelerde popüler hale gelmesi, Avrupa'da siyasi çevreleri rahatsız etmektedir. Erdoğan, Dünya siyasetine Batı perspektifinden bakmayı reddederken Türkiye'yi daha özgün politikalar benimseyen bir oyuncu haline getirmiştir. Bu yaklaşım Türkiye sınırları ötesinde de bir karşılık bulmaktadır.

Avrupa'nın Beklentisi ve Türkiye İdeali
Avrupa'nın Türkiye seçimlerinden beklentisi, zayıf ve düşük profilli bir siyasetçinin iktidara gelmesi ve Türkiye'nin tekrar içe kapalı ve bölgesel politikalarda daha iddiasız bir tavır takınmasıdır. Türkiye'de Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı seçimleri kazansa da Türkiye ile yeni bir sayfa açılmayacaktır. Türkiye, kapının dışında tutulmaya ve oyalanmaya devam edilecektir. Nitekim Kılıçdaroğlu'nun seçilirsem "Avrupa ile vizeleri kaldıracağım" vaadi Alman yetkililer tarafından yalanlanmıştı. Mevcut Avrupalı siyasetçilerinin ideali siyasette, dış politikada ve ekonomik alanda Batı yörüngesinde olan ancak AB içinde yer almayan bir Türkiye vizyonudur. Erdoğan'ın Türkiye ekseni vizyonu, stratejik otonomi ve dengeli dış politika yaklaşımı, Avrupa'nın idealindeki Türkiye kurgusu ile örtüşmemektedir.

Türkiye'de muhalif kanadın seçimleri kazanma ihtimali, Avrupa'da da ihtiyatla karşılanıyor. Avrupa'nın gündeminde yakın vadede Türkiye ile ilişkilerde yeni bir sayfa açma planı da bulunmuyor. Erdoğan iktidarının devam etmesi, mevcut statükoyu devam ettirme açısından daha kolay olacaktır. Olası bir iktidar değişiminde, Avrupa'nın Türkiye ile ilişkilerini ne şekilde değiştireceğine dair bir hazırlığı da bulunmuyor. Bu açıdan da olası bir Kılıçdaroğlu zaferine dair yeni bir yol haritası mevcut değil. Bazı Avrupalı siyasetçiler, Türkiye'deki muhalif siyasi aktörlerin sırtını sıvazlasa da bu yakınlığın yakın vadede somut karşılığı olmayabilir.

Avrupa Medyasının Türkiye Yaklaşımı
"Erdoğansız Türkiye" hayali, Avrupa medyası, düşünce kuruluşları ve siyasetçilerinin hedefidir. Türkiye'de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu doğrultuda çok net bir pozisyon almış durumdalar. Erdoğanlı bir Türkiye'de nüfuzlarını kaybettiklerinin ve Türkiye siyasetini etkileme kapasitelerinin son derece kısıtlı olduğunun epeydir farkındalar. Ancak bu ilişkiyi canlandırabilecek yapıcı adımların, Erdoğan ve Cumhur İttifakı'nın işine yarayabileceğini düşündükleri için Türkiye ile yapıcı gündem oluşturabilecek siyasi adımlardan da ısrarla kaçınıyorlar. Bu durum, AB'yi temsil eden siyasi aktörler ve Avrupalı liderlerin, Türkiye'ye kapıları haksız bir şekilde kapamış olmalarından kaynaklansa da Türkiye ile birçok alanda ortak çıkarlarının olduğunun da farkındalar. 6 Şubat depremleri sonrasında Türkiye'ye maddi ve manevi destek olacak yapıcı adımları atmaktan ve Türkiye ile güçlü bir dayanışma sergilemekten kaçınmadılar. AB'nin ve Avrupa ülkelerinin bu tavrı, Türkiye kamuoyunda olumlu şekilde karşılık buldu.

Avrupa'nın Türkiye'den beklentisi İsveç'in en kısa zamanda NATO üyeliğine kabulüdür. Avrupa aynı zamanda Türkiye'nin Ukrayna krizinde Rusya'ya karşıtı tavır almasını beklemekte. Muhalefetin Türkiye'deki Suriyeli sığınmacılara dair söylemleri ise, Avrupa'da bir risk olarak değerlendiriliyor. Avrupa, yeni bir göç dalgasına da hazırlıklı değil. Bu nedenle de Türkiye'de mevcut yönetim anlayışının devamını savunan dar bir kesim de bulunuyor. Türkiye ile AB arasında birçok alanda iki tarafın da kazançlı çıkabileceği iş birliği imkanları bulunmaktadır. Ancak bu potansiyeli harekete geçirme iradesi mevcut değil.

Avrupalı analistler, Millet İttifakı'nın ideolojik olarak dağınık bir siyasi yapı olduğunun farkındalar. Millet İttifakı'nın ortakları arasında daha rahat anlaşabilecekleri paydaşlar olduğunu düşünüyorlar. Bu paydaşlar arasındaki çatlaklar ise kendilerine etki edebilecekleri bir çerçeve oluşturuyor. Türkiye seçimlerine dair değerlendirmelerinde, mevcut iktidarın devamının Türk demokrasinin sonu olacağını ifade eden Alman, Fransız ve İngiliz basınları bu ifadelerini Türkiye'deki son birkaç seçimdir tekrar etmekteler.

14 Mayıs seçimlerinin sonuçları ne olursa olsun Türkiye-AB ilişkilerinde bir değişim yaşanacaktır. Bu değişim Millet İttifakı'nın beklediği kadar büyük; Cumhur İttifakı'nın beklediği kadar da küçük olmayacaktır. Türkiye siyasetindeki belirsizlik dalgasının geçmesi her halükarda pratik konularda yeni işbirliklerinin önünü açacaktır. Bu ilişkinin ivmesini ise daha çok Avrupa kanadının tavrı belirleyecektir.

Türkiye açısından asıl kaygı verici gelişme Avrupa medyasının rasyonel bir düzlemden çıkarak tamamen fanatizm düzeyinde pozisyon almayı alışkanlık haline getirmiş olmalarıdır. Bu yaklaşım tarzı Avrupa başkentlerinin elit çevrelerinin yankı odalarının yansımasıdır. Bu irrasyonel yaklaşım tarzı eğer Erdoğan kazanırsa rasyonel düzlemde ortak bir zemin bulunması imkanını zora sokacaktır. Türkiye ile rasyonel zeminde işbirliği seçeneğini değerlendiren Avrupalı aktörler üzerinde çok yoğun bir mahalle baskısı oluşturacaklardır. Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu seçilmesi durumunda Avrupa açısından Türkiye ile ilişkileri oyalamak için yeni bir telaş ve panik havası oluşacaktır. Bugüne kadar Türkiye'de hiçbir seçim Avrupa'nın tavrına göre şekillenmedi, bundan sonra da benzer bir durum değişmeyecektir. Avrupa basını ne haykırırsa haykırsın 14 Mayıs'ta en doğru kararı Türk seçmeni verecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA