DAEŞ'in Sultanahmet saldırısı, küresel terör tehdidinin giriftliğini yansıtması açısından önemli bir örnek. Saldırının birçok stratejik hedefi olabilir ancak önemli sonuçlarından biri Türkiye'de ve Avrupa'da, daha özelde de Almanya'da Suriyeli korkusunu kabartmak şeklinde olacaktır. Sultanahmet saldırısının birkaç temel hedefi vardı: İlk hedef Türk turizmi ve Türk ekonomisi idi. Rusya ile yaşanan kriz sonrası Rus turistlerin rezervasyon iptalleri ile zorlanmaya başlayan Türk turizmi bu saldırı ile yeni bir yara aldı. Alman turist grubunun özellikle seçilmiş olması ise Almanya'nın DAEŞ ile mücadelede son dönem attığı etkili hamlelerle doğrudan ilgilidir.
Eylemcinin Türkiye'deki bir DAEŞ militanı değil de, özellikle Suriyeliler arasından seçilmiş olması da Almanya ve Türkiye gibi, Suriyeli sığınmacılara kapısını açık tutan ülkelerde, Suriyeli sığınmacılar aleyhindeki toplumsal karşıtlığın ve korkunun artırılmasının hedeflenmesi ile ilgilidir. Yaklaşık 4 yıldır Türkiye'de yaşayan ve Türk halkının önemli bir kesimi tarafından çeşitli şekillerde yardım gören Suriye sığınmacılar bu ve benzeri saldırılarla toplum nezdinde güvenlik tehdidi haline getirilmek istenmektedir.
Toplumda halihazırda ekonomik gerekçelerle dile getirilen Suriyeli sığınmacılar konusundaki eleştiriler, ekonomik durgunluk yaşanması durumunda daha da artabilir. Bunun da ötesinde hemen her gün sokaklarda görmeye alıştığımız Suriyelilerin aynı zamanda güvenlik tehdidi olarak algılanmaya başlaması toplumdaki Suriyeli karşıtlığını körükleme potansiyeline sahiptir.
Suriyeli sığınmacılar konusu yakın zamanda Türk siyasetinin öncelikli tartışma konusu olacaktır. Gerek Türk toplumunun, gerekse Avrupa toplumlarının, Suriyeli sığınmacıların da DAEŞ ve Esed rejiminin terörünün mağdurları olduklarını anlamaları çok temel bir meseledir. DAEŞ ile daha etkili mücadelede uluslararası işbirliğine; Suriyeli sığınmacılar ve yaşadıkları sorunlar konusunda ise daha bütüncül bir anlayış ve toplumsal empatiye ihtiyacımız olduğu bir döneme giriyoruz.