Tarihi İpek Yolu'nun başlangıç noktası olarak kabul edilen Şian (Xi'an) şehrinden yola çıkan ilk yük treni Türkiye'ye giriş yaptıktan sonra Marmaray tüp geçidini kullanarak Asya'dan Avrupa'ya ulaştı. Varış yeri Prag olan Çin Demiryolu Eksprese (China Railway Exspress) ait 42 konteyner elektronik aksam taşıyan yük treni toplamda 11 bin 500 kilometrelik yolu 12 günde katederek Avrupa Kıtası'na vardı. Tren Türkiye'ye Demir İpek Yolu (Bakü-Tiflis-Kars demiryolu) üzerinden giriş yapmış ve Avrupa Kıtası'na Marmaray'ı kullanarak ulaşmıştır ki Türkiye'nin gerçekleştirdiği bu hatların stratejik önemi bir kez daha görülmüştür. Böylece Türkiye'nin coğrafi konumu ve jeopolitik potansiyeli sayesinde sadece toplu yolcu taşımacılığı ile değil bu güzergahlarda küresel ticaretin önemli bir aktörü olarak yer almasının mümkün olduğu görüldü. İpek Yolu'ndaki tren seferleri ülkeler için ticari yönden yapacağı katkının yanında sosyal ve kültürel açıdan da önemli imkan ve fırsatlar sunacaktır.
Kuşak ve Yol Girişimi'nin bir unsuru olarak hayata geçirilen Şian-Prag tren seferleri ile Pekin-Londra arası –Pasifik'ten Atlantik'e– kesintisiz bir ulaşım ağının hayata geçirilmesi hedefleniyor. Türkiye de tarihsel olarak yer aldığı İpek Yolu'nda kendi potansiyelini öne çıkarma çabası sonucu Orta Koridor üzerinden dahil olduğu bu girişimde bölgede bir demir yolu ağı kurarak ve büyük projeler gerçekleştirerek yer almayı amaçlıyor. Bu girişimin fikir babası Çin ile stratejik iş birliğini derinleştirmek isteyen Türkiye bir geçiş ülkesi ile sınırlı kalmamak ve asimetrik bir bağımlılık ilişkisine girmemeye özen göstererek risk ve fırsatları doğru bir şekilde analiz etmelidir.
Kuşak ve Yol Girişimi'nde fırsatlar ve riskler
Ticaret, üretim ve yatırım ekseninin Asya'ya kaydığı günümüz dünyasında Türkiye'nin hem uluslararası siyasette hem de ekonomide kendini yeniden konumlandırma yolunda girişimleri söz konusu. Bu kapsamda Türkiye'nin başladığı "Yeniden Asya" açılımı da büyük önem taşımaktadır. Dünyada üretmekten ziyade ürünleri uluslararası pazarlara ulaştırmak ve tüketiciye sunmak artık öncelikli hale gelmiş durumda. Bunun farkında olan Çin, ürünlerini en doğudan en batıya kadar kesintisiz ulaşım için lojistik ve dağıtım ağlarını hayat geçiriyor. Beş yıldan beri aktif çalışan Kuzey Koridoru ile Çin'den Avrupa'ya (Çin-Kazakistan-Rusya-Belarus-Polonya-Almanya) karşılıklı sefer yapan yük trenlerinin taşıma kapasiteleri artış göstermeye devam ediyor. Örneğin demir yolu hattının devreye girmesi ile 5 bin konteyner olan taşıma kapasitesi şu an 350 bine yükselmiş durumda. Böylece ürünlerin Çin ve Avrupa arasında iki hafta gibi kısa bir sürede ulaşması ülkeler arasındaki ekonomik ilişkileri derinleştirmektedir.
Dolayısıyla zaman, enerji ve maliyetlerden tasarruf sağlayarak lojistik süreçlerini kolaylaştıran Çin'in bu projelerle dünyaya açılma girişimi olarak tarif edebileceğimiz Kuşak ve Yol Girişimi'nden nasıl faydalanacağımız hususunda doğru bir politikamızın olması önem taşımaktadır. Çin tarafından Kuşak ve Yol Girişimi her ne kadar kazan-kazan söylemi üzerinden dünyaya tanıtılsa da projeye taraf olan ülkeleri tatmin edecek somut bir plan sunulmuş değil. Dolayısıyla girişimin kısa, orta ve uzun vadeli etkileri ve ülkelere sağlayacağı faydalar gibi alanların belirsiz oluşu ülkelerin söz konusu projeye borç tuzağı riskinden dolayı şüphe ile yaklaşmasını beraberinde getirmektedir. Projenin başarılı olmasında risk ve sorumluluklarını muhatap ülkelerle açık ve şeffaf bir şekilde paylaşılması kriteri önem arz etmektedir. Aksi takdirde Çin'in kendi küreselleşme hayali olarak tanımladığı dünyaya açılma sürecini tıkayacağı gibi imajına da gölge düşürecektir.
Türkiye bu süreçte ihtiyatlı bir yaklaşım sergilemelidir. Özellikle burada İpek Yolu'nun modernizasyonu sürecinde Türkiye'nin güçlü konumda bulunduğu müteahhitlik hizmetlerindeki potansiyeli düşünüldüğünde kendi şirketlerinin altyapı ve kalkınma yatırımlarına dahil olmasını sağlamaya çalışmalıdır. Çin'in gerçekleştirdiği projelerde sağladığı yatırım finansmanının yanında Türkiye kendi şirketleri ile daha aktif bir şekilde yer alabilmelidir. Türkiye, ürünlerini uzak pazarlara daha hızlı ve kolay bir şekilde ulaştırmak yolunda bu projelerden faydalanmalıdır. Diğer taraftan bu hafta Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Çin Uluslararası İthalat Fuarı'nın açılışında söylediği şu sözler ihracatçılarımız için büyük önem taşıyor: "Çin, ithalata daha fazla odaklanacak, gümrük vergilerini ve kurumsal maliyetleri daha fazla düşürecek. Her bir ülkeden yüksek kalitede ürün ve hizmet ithalatını genişletecek." Dış ticaret açığımızın azaltılması hedefiyle Türkiye, Çin piyasasında daha fazla yer almak yolunda potansiyeli çok yüksek olan tarım ve gıda ürünleri ihracatında sağladığı ivmeyi sürdürmelidir. Çin'in güçlü olduğu 5G teknolojisi, yenilenebilir enerji, otonom robotlar ve yapay zeka gibi alanlarda başta teknoloji transferi ve ülkeye yatırım çekmek olmak üzere ikili iş birlikleri derinleştirilmelidir.