PKK'nın perşembe günü gerçekleştirdiği kanlı eylemi bir provokasyon olarak değerlendirmek mümkün müdür? Eğer bu eylem bir provokasyon ise; 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri süreciyle beraber yükselişe geçen, her kritik dönemeçte tekrar eden ve hali hazırda yaşadığımız terörü nasıl isimlendireceğiz?
Silvan, Dağlıca veya Reşadiye saldırılarının Türkiye'nin farklı gündemlerine denk gelmiş olan aynı eylemler olmaktan başka bir mahiyeti var mıdır?
PKK, terör yoluyla provokasyon yapamayacak kadar şiddetle hem hal olmuş bir örgüte dönüşeli çok zaman oldu. Bu basit gerçeğin neredeyse üzerine hiç gitmeden, Kürt meselesine dair kalem oynatmak ya da anakronik sol diskurun artık sefalete dönüşen Batıdan tercüme ucuz çatışma çözümü, postkolonyal süreçler ve post travma ezberleri içerisinde dolaşmak beyhude bir çabadır. Çünkü BDP ve PKK'yı anlamamız gerektiğini en fazla dile getirenler, PKK'nın ne olduğuna dair en temel soruları bile sormamaktadırlar.
PKK ve Kürt meselesi
Kürt meselesinin birinci sorunu PKK'dır. İç içe geçmiş olan Kürt sorunu ve PKK ilişkisini tersten okumak mümkün değildir. Yani, aynı şekilde, PKK'nın birinci meselesinin Kürt sorunu veya çözümü olduğunu söylemek kolay değildir. Silahlı bir mücadeleden terör örgütüne evrilen PKK, kendi yarattığı nevi şahsına münhasır Baasçı politik teolojisi içerisinde, adeta ahistorik bir dünyada yaşamaktadır.
Tam da böyle olduğu için, 13 şehidin verildiği günün akşamında DTK "demokratik özerklik" ilan edebilmektedir. Üzerinden Türkiye karşıtı vekâlet savaşlarının kolayca verilebildiği ve Ortadoğu denklemlerine oldukça ucuz bir kullanım maliyetiyle müdahil olunabildiği, Kürt sorununda aktörlük mücadelesi üzerinden demokratikleşmenin her seferinde sabote edilebildiği, her türlü küresel illegal lojistik hizmetinin alınabildiği, kullanım değerini takas değeri maliyetine çoktan eritmiş olan yapının ismi PKK'dır. Bu oldukça karmaşık dinamiklerin arasına sıkışmış olan sorunun ismi ise Kürt meselesidir.
Kürt meselesinin doğurduğu bir PKK gerçeği var. Ancak geldiğimiz nokta itibarıyla Kürt meselesi PKK'nın bir sorunu değil. Bu oldukça indirgemeci görünen sebepten dolayı Kürt meselesi PKK'nın değil
Türkiye'nin sorunudur.
Bugün Kürt meselesi adına dile getirilen ve bilinen taleplerin büyük bir kısmı halledilse dahi PKK varlığını sürdürmeye devam edecektir. Öyle ki PKK ile Kürt meselesi arasındaki tabii sebep-sonuç ilişkisi zaman içerisinde anlamsızlaşmıştır.
Artık PKK'sız bir Kürt meselesi de, Kürt meselesiz bir PKK da tarif edilebilir.
PKK, Kürt meselesini kullana kullana tüketmiş haldedir. Aynı şekilde Kürt meselesi analizlerinde PKK da kullanıla kullanıla tüketilmiştir.
Bugün itibarıyla hangisinin hangisini var ettiği belli değildir. Bu muğlâk tabloya Kürt meselesinin doğrudan muhatabı olan her parti ve kurum da eklenebilir.
Varlık sebebini ya da güç devşirme bahanesini Kürt meselesine belli oranda borçlu olan her oluşum ve kurum da aynı çelişki içerisindedir.
O halde, Türkiye, Kürt meselesinden bağımsız bir şekilde PKK sorunu ile muhatap olmak zorundadır.
Tam da bu sebepten dolayı, PKK'nın silahsızlandırılması ile Kürt meselesinin çözümü arayışlarını birbirinden ayırmak gerekir. On yıllardır, bitmek tükenmek bilmez bir şekilde, "PKK'nın silahsızlanması" süreci, Kürt meselesinin çözümüne bağlanmaktadır, Kürt meselesinin çözümü ise PKK'nın silah bırakmasına.
Eğer siyasal bir yumurta-tavuk egzersizine Türkiye'nin en değerli on yıllarını bir kez daha feda etmek istemiyorsak bu fasit daireden hızla çıkarak gerçeklerle yüzleşmemiz gerekmektedir.
Çünkü PKK, Kürt meselesi dairesinde müstakil bir vakıa olarak ele alınmadığı sürece "iyi şeyler olmasını" dilemekten öteye geçemeyiz.
PKK silah bırakır mı?
Bütün farklı dinamikleriyle PKK sorununu masaya yatırmak için kilit bir soru bulunmaktadır: PKK silah bırakır mı? Bu basit görünen soruya ne PKK ne BDP ne de Kürt meselesine PKK-BDP gözünden yaklaşan isimler cevap vermemektedirler.
70'li yıllardan yarım kalan nostaljik sol tatminlerini PKK ve Kürt siyaseti üzerinden devam ettirmeye çalışanlardan iki ayda bir elinde silahıyla demokrasi ve barış söylevleri veren PKK'nın 30 yıldır dağda olan yönetici kadrosuna kadar hiçbir isimden PKK'nın şiddetten vazgeçmesi gerektiğini duymuyoruz.
Sonuç olarak, Türkiye'nin ulaşmış olduğu "fiili demokratik" ortam ve olgunluk içerisinde PKK'nın kendisini tahkim ettiği yer açık bir şekilde terör örgütü olmaktır. Türkiye'nin 1990'lara dönemeyeceğinin verdiği rahatlıkla devam ettirdikleri şiddetin sağladığı tek bir sonuç var: Kürt meselesinin nihai çözümünün, sorunun toplumsallaşması maliyetine ertelenmesi.
Türkiye Bağdat'ı, Bosna'yı, Trablus'u konuşurken Kürtleri Diyarbakır'a mahkûm eden bu yabancılaştırıcı müdahaleler, yüzyıl sonra Müslüman tebaa içerisinde hain kategorisinin inceden inceye inşa edilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Lakin unuttukları ya da kendi yabancılıklarından dolayı bir türlü anlayamadıkları basit iki hakikat var. Bir Kürtler azınlık değiller. İki Kürtlerden hainliğe denk gelen bir toplumsal katman çıkmaz.