Suriye ve Irak'ta saha hakimiyetini kaybetmesinin ardından adeta yer altına çekilen terör örgütü DAEŞ son yıllarda lider kadrosu ve üst düzey yöneticiler seviyesinde verdiği ağır kayıplar sonucu bir kapasite kaybı yaşamıştır. Bu kayıpların en yenisi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir canlı yayında DAEŞ lideri Ebu Hüseyin el-Kureyşi'nin MİT tarafından Suriye'de etkisiz hale getirildiğini duyurmasıyla kayıtlara geçmiştir. MİT'in yer ve kimlik tespitinin ardından uzun bir süre izlediği Kureyşi, operasyon esnasında muadili diğer eski örgüt liderleri gibi üzerindeki bombalı düzeneği patlatarak intihar etmiştir. Bu gelişmenin sonuçlarını ise Türkiye'nin bölgedeki etkisi ve DAEŞ'in geleceği perspektiflerinden değerlendirmek operasyonun değerinin anlaşılması açısından faydalı olacaktır.
Afrin'in depremden oldukça sert bir şekilde etkilenen Cinderes kasabasını bir saklanma yeri olarak kullanan şahsın tespiti ve etkisiz hale getirilmesi MİT ve Suriyeli muhalif ortaklarımızın hanesine büyük bir artı olarak yazılmıştır. Kuzeydoğu Suriye'de YPG kontrolündeki noktalarda gerçekleştirilen nokta operasyonlara ek olarak kuzeybatı Suriye'deki muhalif kontrolündeki topraklarda da terör unsurlarına göz açtırılmaması MİT'in ulaştığı operasyonel kapasiteyi göstermiştir. 2019 Ekim'den bu yana geçen üç buçuk yılda dördüncü DAEŞ lideri askeri operasyonlar sonucu öldürülürken ilk üç liderden ikisi ABD tarafından kuzey Suriye'deki muhalif kontrolündeki bölgelerde saklanırken tespit edilip öldürülmüşlerdi. Ebubekir el-Bağdadi İdlib kırsalındaki Harem bölgesinde, Ebu İbrahim el-Kureyşi ise yine aynı bölgede Atme kasabası yakınlarında, Ebu Hasan el-Kureyşi ise güney Suriye'de Dera kırsalında öldürülmüşlerdir. Söz konusu üç DAEŞ liderinin tamamı ABD istihbaratı ve askeri unsurlarının ortak operasyonları sonucu etkisiz hale getirilirken ABD bu operasyonları kendisinin bölgedeki varlığının gerekçesi olarak kullanmıştır. DAEŞ liderleri başta olmak üzere örgütün yönetici kademesini hedef alan çok sayıda güvenlik operasyonu gerçekleştiren ABD'nin CENTCOM birimi tarafından yayınlanan kimi operasyon duyurularında "yerel partner" olarak adlandırdıkları YPG/SDG'ye iş birliklerinden ötürü teşekkür etmiş olmaları DAEŞ karşıtı operasyonların ayrıca YPG'nin "meşrulaştırılması" stratejisinin önemli bir parçası olduğunu göstermektedir.
Türkiye bu son operasyon ile artık Ankara'nın tüm kuzey Suriye hattında her çeşit terör unsurunun tespit, takip ve imhasında yegane aktör olduğunu teyit etmiştir. Suriye rejiminin milislere pay ettiği otoritesi ve kuzey Suriye özelinde işlevsellikten uzak istihbarat gücü, Rusya'nın bölgedeki DAEŞ ve YPG terör unsurlarına karşı vasat karnesi ve bölge özelinde kısıtlı istihbarat kapasitesi göz önüne alındığında kuzey Suriye'de ABD ve Türkiye'den başka ciddi bir güç gözükmemektedir. Türkiye Fırat Kalkanı harekatıyla başlayan süreçte sınır ötesi askeri harekatları ve nokta terör operasyonlarıyla uluslararası kamuoyuna gösterdiği kapasite ve iradesini Cinderes'te yine kullanmıştır. Türkiye ve sahadaki yerel ortağı olan SMO'ya yönelik DAEŞ ile mücadelede yetersizlik ithamlarının önünü kesmesi ve ABD dışında bir aktörün DAEŞ liderini ilk kez hedef alabilmiş olması bu operasyonu Suriye çatışma tarihinde önemli bir köşe taşı olarak kayıtlara geçirecektir.
DAEŞ açısından bakıldığında ise son dört yılda kaybedilen onlarca üst düzey yöneticiye ek olarak kaybedilen dördüncü lider, sözde halife örgütün ABD müdahalesinin ardından yaşadığı güç erozyonunun bir özeti mahiyetindedir. 2019'da güneydoğu Suriye'de Bağuz kasabasında ABD destekli YPG/SDG güçlerine kaybeden ve o günden bugüne alan hakimiyeti kuramayan DAEŞ geçen süreçte 2007-2010 arasındaki stratejisine benzer şekilde adeta yer altına çekilerek hücre yapılanmaları üzerinden etkisi lokal bazda kısıtlı kalacak terör eylemlerine yönelmiştir. Bu doğrultuda Suriye özelinde Deyrezzor-Humus-Rakka kırsal bölgeleri arasında kalan çöl bölgesinde Suriye rejimi ve İran destekli milislere karşı çok sayıda saldırı gerçekleştiren DAEŞ hücreleri bu bölgelerin haricinde kuzeybatı Suriye'de SMO'yu hedef alan, kuzeydoğu Suriye'de de Deyrezzor-Haseke hattında YPG/SDG'yi hedef alan eylemlerle gündemde kalmıştır. Ülkenin batısında ise yıllardır büyük bir kaos içerisinde olan Dera vilayetinde de DAEŞ hücreleri hem rejimi hem de eski muhalif unsurları hedef alan suikast ve baskınlarla adını halen duyurmaktadır.
İnsan kaybı ve maddi kayıplar örgütün eylem kapasitesini eritip örgütü daha az maliyetli lakin daha az yıkıcı eylemlere yönlendirmiştir. Bununla birlikte sürekli bir şekilde lider kadro ve komuta kademesinden yaşanan kayıplar zaten yabancı istihbarat unsurlarının manipülasyon ve yönlendirmelerine her devlet dışı silahlı aktör gibi hedef olan örgütü bu etkilere her zamanki halinden çok daha fazla açık hale getirmiştir. Komuta kademesinin istikrarsızlığı ve tecrübeli unsurların tasfiyesi ise örgüte lokal çaptaki eylemleri aşabilecek bir yol haritasının liderlikçe çizilebilmesi ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Kısaca özetlemek gerekirse Türkiye'nin operasyonu ile yine bir liderini kaybeden örgüt kısa vadede kendisine yeni bir strateji çizecek yönetici kadrolara sahip olmaktan uzak konumdadır. Bu durum örgütün yarattığı tehdit potansiyelini haliyle azaltmıştır. Öte yandan örgüt liderliğinin istikrarlı bir şekilde zayıflaması da DAEŞ üzerinden bölgedeki politikalarına meşruiyet sağlamak isteyen bölgesel ve küresel aktörlerin istihbarat unsurları aracılığıyla örgütü yönlendirme çabalarının artmasına yol açacaktır.