Türkiye'nin uzunca bir süredir nokta operasyonlarla YPG komuta kademesine yönelik operasyonları son iki ayda vites arttırarak terör örgütünün sayısal olarak da ciddi kayıplar verdiği bir aşamaya gelmiştir. Bilhassa Taksim'de yaşanan YPG terör saldırısı sonrası SİHA ve savaş uçaklarının katılımıyla gerçekleştirilen müdahalelerin yoğunluğu ve Türk makamlarından gelen açıklamalar bir kara harekatının elinin kulağında olduğunu göstermiştir. Diplomatik çabalar sıcak bir çatışma yaşanmadan sınır hattının terörden arındırılması amacıyla gerçekleştirilse de hem Rusya hem de ABD'nin daha önce verdikleri sözleri tutmaması Türkiye'yi sınırının ötesinde ağır silahlara sahip bir terör örgütüyle muhatap bırakmıştır. Bu durum artık son diplomatik denemelerin yaşandığı ve sonuç alınmaması durumunda sınırı henüz belli olmasa da askeri müdahale ihtimalinin çok güçlü olduğunu göstermektedir.
ABD, Rusya ve İran'ın Ankara'dan gelen operasyon sinyallerine yönelik tepkileri önceki döneme göre ilk etapta sönük kalmıştır. Bu durum terör örgütü YPG'nin lideri Mazlum Abdi'nin hem Esad rejimi, hem Rusya hem de ABD'den destek talep eden yardım çağrılarına yol açmıştır. Bölgede YPG kontrolünde bulunan ve DEAŞ mensuplarının gözaltına tutulduğu kampların güvenliğinin sağlanamayacağı ifadesiyle ABD'yi tehdit eden örgüt aynı zamanda Esad rejimini de ülke topraklarını birlikte korumakla yükümlü oldukları minvalindeki açıklamalarla Türkiye'ye karşı cepheye çağırmıştır. Bölgede Esad rejimine bağlı asker ve milislerin pek çok noktada YPG unsurlarıyla beraber hareket ettiği ve son 20 günde gerçekleşen TSK operasyonlarında en az 15 rejim unsurunun da YPG militanlarının yanında etkisiz hale getirildiği göz önüne alındığında rejimin YPG ile ilişkisinde nötr olmadığı görülmektedir.
Bununla birlikte ABD destekli YPG'nin bölgedeki güçlü konumundan rahatsız olan Esad rejiminin olası bir TSK harekatında YPG'nin gücünün törpüleneceğini ön görerek YPG'den gelen yardım çağrılarını cevapsız bıraktığı muhtemeldir. Moskova'nın ilk etapta verdiği düşük yoğunluklu tepkinin ise en önemli sebebi Rus ordusunun ve ekonomisinin aylardır devam eden Ukrayna savaşında yaşadığı ciddi yıpranma olarak okunabilir. Rusya bölgede Türkiye'nin elde edeceği her kazanımı zorlaştırma ve yavaşlatma politikasını uygulamaya devam edecektir. Bununla birlikte Ukrayna savaşının yarattığı yeni saha gerçeklikleri Moskova'nın 2020'deki etkinliğinden biraz uzak olabileceğini işaret etmektedir.
İran'ın ise hem Suriye'deki öncelikleri hem de iç sorunları tepkisinin yoğunluğunu doğrudan etkilemektedir. Suriye'de uzunca bir süredir Dera ve Deyrezzor'da hem Rusya'ya karşı nüfuz yarışını kazanarak başat aktör konumuna gelmek hem de Irak-Suriye hattı üzerindeki milis hattının korumak isteyen Tahran içeride ise bir süredir devam eden sokak gösterileri sebepli sıkıntı yaşamaktadır. Enerjisini İran içine ve Suriye güneyine veren Tahran'ın aynı Rusya ve ABD gibi diplomasiyi erteleyici bir araç olarak kullanıp zaman kazanmak istediği aşikardır. Bununla birlikte Türkiye'nin harekatının başladığı senaryoda İran'ın 2020'de İdlib'deki hamlelerinin aksine sahada Türk askeri ve SMO'ya karşı büyük bir direnç göstermesi zor gözükmektedir.
ABD ise ilk etapta verdiği cılız tepkilerle YPG'de ciddi bir korkuya yol açarken son günlerde Pentagon üzerinden Türkiye'nin askeri harekat ihtimalini kabul etmediklerine dair tepkilerini sertleştirmişlerdir. Bununla birlikte ABD'nin askeri harekata karşı nihai tepkisinin harekatın "kapsamıyla" paralel olacağı söylenebilir. Tel Rıfat'taki YPG unsurlarıyla aynı Afrin'deki teröristler gibi oldukça zayıf ilişkilere sahip olan Washington, TSK'nın olası Tel Rıfat harekatına ciddi bir tepki vermeyecektir. Menbic ve Ayn İsa gibi Arap nüfusun ekseriyeti oluşturduğu lakin YPG'nin hem de ABD desteğiyle ele geçirdiği bölgelerde ise tepkinin Tel Rıfat'tan fazla olacağı aşikardır. Yine de bu bölgelerde halihazırda Rus güçlerinin mevcudiyetinin bulunması ABD'nin Ukrayna'daki durumu da göz önüne alarak Rus tepkisiyle paralel hareket etmeme refleksi göstermesine yol açabilir. Washington'un en ciddi tepki vereceği olası harekat bölgeleri ise ABD'nin YPG'yi vitrine çıkarırken sembolleştirdiği Ayn el-Arab şehri ve Kamışlı'nın güney ve doğusundaki YPG bölgeleridir.
Türkiye açısından bakıldığında Kamışlı güneyi ve doğusunun Türkiye için doğrudan askeri müdahale etmesini gerektiren bir kazanç vadetmediği gözüküyor. Bu bölgelerdeki YPG unsurlarını daha önceki dönemde olduğu gibi istihbarat operasyonları ve SİHAlar ile zayıflatmak çok daha makul bir seçenek olarak gözükmektedir. Ayn el-Arab şehri ise Ayn İsa-Menbic arası hattın TSK ve SMO tarafından kontrol edildiği bir senaryoda rejim ve YPG bölgelerinden bağı kopmuş, izole edilmiş bir toprak parçası olarak tehdit potansiyelini kaybederek işlevsizleşecektir. ABD ve AB'den gelebilecek tepkiler ve şehrin stratejik öneminin sembolik önemine kıyasla oldukça az olması doğrudan müdahalenin Ayn el-Arab için de ilk seçenek olmadığını göstermektedir.
Türkiye için öncelik sürekli saldırıların gerçekleştiği ve kayıplara yol açan Tel Rıfat'ın terörden arındırılması ve ardından Menbic-Ayn İsa hattına dair olasılıkların masaya yatırılmasıdır. Tel Rıfat'ın terörden arındırılması Afrin-Bab hattındaki bölgenin rejim ve YPG unsurlarınca terörize edilmesinin önüne geçerken TSK'yı Halep'e bir adım daha yaklaştıracağı için rejim ve İran unsurlarının taciz saldırılarının onlar için de daha fazla bedel oluşturacağı yeni bir durumun inşası anlamına gelecektir. Menbic-Ayn İsa hattı ise Ayn el-Arab'ın terör saldırılarında oynadığı terör merkezi rolünü bertaraf etmeye yol açacağı gibi sınır illerimizi hedef alacak olası terör saldırıları için de belli bir derinlikteki uzun tampon bölge için elzem konumdadır. Yine de bu bölgenin operasyona hedef olacağı ihtimalde YPG'nin bölgeyi İran destekli milislere bırakıp sınırımızın karşısında yeni tehditlere yol açma ihtimali de göz ardı edilmemelidir.