Rus hava desteğine sahip olan Esed rejiminin İran Devrim Muhafızlarının, Iraklı ve Afgan milis güçlerinin yoğun katılımıyla kuzey Halep'teki muhaliflerin Halep şehri ve güney Halep ile bağlantısını kesmesi savaş sahasında dengenin rejim lehine bozulduğu bir sürece yol açabilir. Savaş öncesinde ülkenin en büyük şehri olan Halep'te muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde halen yüz binlerce sivil bulunmaktadır. Şayet Esed rejimi kendi kontrolündeki Şeyh Neccar ile YPG kontrolündeki Şeyh Maksud arasındaki bölgeyi de ele geçirebilirse bu durum Halep merkezindeki muhaliflerin ve binlerce sivilin kuşatma altına alınması manasına gelecektir. Bu senaryonun olası askeri ve insani sonuçları savaşın bambaşka bir evreye geçmesine yol açabilir.
Muhalifler ile rejimin savaşında Halep hem en büyük şehir olması nedeniyle sembolik değeri yüksek hem de kuzeydeki muhalif güçlerin Türkiye ile lojistik bağları açısından hayati önem taşımaktadır. Türkmen ağırlıklı Sultan Murad Tugayı başta olmak üzere Türkiye ile yakın ilişkilere sahip muhaliflerin Halep'te etkinliklerini kaybetmesi Ankara'nın Halep'teki etkinliğine de darbe vurulması anlamını taşımaktadır. Ayrıca Halep'in konumu itibariyle hem İdlib hem de Hama'daki muhalif güçler için de kaynaklar açısından önem teşkil etmektedir. Bu yüzden Halep'te yaşanabilecek uzun süreli bir kuşatmayı kırabilmek için bilhassa Hama kırsalı ve İdlib'in doğusunda muhaliflerin rejim güçlerini yıpratacak yeni askeri stratejilerin ve ittifakların inşasına zorlanacağı ihtimali kuvvetlidir. Türkiye ve Suudi Arabistan'ın muhalif güçleri tek çatı altında toplama yönündeki arzuları da bu ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır.
İnsani olarak ise hükümet yetkililerince de dile getirildiği üzere Halep savaşı şehir merkezinde ve Halep kırsalında yaşayan yüz binlerin mülteciye dönüşmesine ve yeni bir mülteci dalgasına yol açabilir. Bilhassa Rus hava desteği ile izlenen muhalif bölgelerdeki yıkım ve insansızlaştırma politikası bu dalgaya yol açacaktır. Muhalif güçlerin yoğunluğu düşünüldüğünde Halep'te savaşın oldukça uzun süreceği aşikardır. Keza insansızlaştırılan bölgelerde YPG'nin hakimiyet kurma arzusu ve İran'ın koordine ettiği Şii milisler Türkiye ve geri kalan sivil halk için doğrudan tehdit oluşturabilir.