Seçim beyannameleri siyasal partilerin iktidar olmaları halinde topluma sunacakları hizmetin genel çerçevesini çizen taahhütnamelerdir.
İktidara gelen siyasi partilere seçim beyannamelerinde verdiği sözler ve vaatler sürekli hatırlatılır ve partiler kontrole tabi tutulur.
Dolayısıyla da, verilen sözler bir "vaat siyasetinin" ötesine geçip, rasyonel ve uygulanabilir bir düzleme oturmalıdır. Eğer vaatler hayata geçirilmezse, seçmen bir sonraki seçimde hesabını soracaktır.
Ancak, muhalefet partileri için böyle bir kontrol ve siyasal sorumluluk mekanizması tam olarak işlemez. Bu yüzden, seçim öncesinde "vaat siyasetini" merkeze alan bir "hayal siyasetini" öncelerler. Çünkü iktidara gelmeyeceği için bir sonraki seçimde bir öncekinde verdiği vaatleri sahiplenme ihtiyacı da duymazlar. Böyle olunca da, daha çok kararsız seçmenleri etkilemeye ya da kendi tabanını konsolide etmeye dönük rasyonellikten ve sorumluluktan uzak beyannameler açıklarlar. Bir kültür haline gelen böyle bir yaklaşım, siyaset üretimini de bu mantalite üzerine bina ettiğinden, Türkiye'de siyasal kültür sürekli bir "varoluş krizi" yaşamıştır. Bu varoluş krizi en bariz şekilde 90'lar siyasetinde görüldüğünden, "hayal siyaseti" pazarlayan eski siyasal aktörler, 2002 seçimleriyle birlikte siyasal alanı terk etmek zorunda kalmışlardır.
AK Parti'nin bu hafta açıklanan seçim beyannamesinin, 12 yıllık iktidarı döneminin muhasebesini yapan ve verdiği taahhütlerin hangilerini gerçekleştirdiğini ortaya koyan bir içerikle hazırlanması, Türkiye'de "değer üreten" siyasal kültürün yerleşmesi bakımından önemlidir. Böyle bir muhasebe aslında, "noter onaylı" siyasetten daha çok, "toplumsal sözleşmeyi" merkeze koyan siyaseti, kurucu bir dinamik olarak öne çıkarması bağlamında da ayrıca anlamlıdır.
Yeni bir toplum sözleşmesi
AK Parti'nin ikinci döneminin taahhütnamesi olarak ortaya konan "Yeni Türkiye Sözleşmesi: 2023" vizyonuna dayanan seçim beyannamesi, 2011 seçimlerinde inşa siyasetini merkezine koyan "2023 Vizyonu"nu temel alması bağlamında Erdoğan siyasetinin devamına da güçlü bir vurgudur aynı zamanda. 2011 yılında AK Parti'nin seçim beyannamesi, bir seçim dönemini değil, 2023'e kadar uzun dönemli bir siyasetin temel paradigma ve parametrelerini belirlemişti. Dolayısıyla da söz konusu tarihten sonra açıklanacak her seçim beyannamesi 2023 yılına göre çerçevelendirilecektir.
AK Parti'nin 2002 seçim beyannamesini açıkladığında, parti birinci olağan kongresini yapmamış ve kendi siyaset felsefesini net olarak ortaya koymamıştı. Bu bağlamda, ilk beyannamede AK Parti'nin kimliğine yönelik tanımlamalara da yer verilmişti. İlk dönem seçim beyannameleri, daha çok acil eylem planlarını önceleyen ve siyasette normalleşmeyi, istikrarı ve kalkınmayı sağlayacak ve muhtemel direnç alanlarını aşabilecek bir odak üzerine oturtulmuştu. 2007 seçim beyannamesi ise vesayetle mücadeleyi ve demokratik açılım siyasetini merkeze koyan, siyasete yeniden itibar kazandırma hedefini içermekteydi. 2011 beyannamesi ise inşa siyaseti temelinde "yeni Türkiye"nin kurucu dinamiklerini ortaya koyan, 2023'e Türkiye'yi taşıyacak yeni bir anayasa perspektifini öncelemekteydi.
2015 seçim beyannamesi ise, yeni bir toplum sözleşmesi temelinde yeni anayasayı ortaya çıkarmayı öncelikli hedef haline getirmiştir. Ancak, bunun da ötesinde, seçim beyannamesinin ana merkezini, yeni bir yönetim modeli olarak "başkanlık sistemi" oluşturmaktadır. Başkanlık sistemi özelinde etkili işleyen bir hükümet modelinin elzem olarak görülmesini, Türkiye'nin siyasal tecrübesinde yeni bir döneme geçileceğinin en büyük işareti olarak değerlendirmek gerekmektedir.