İran'ın yeni cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin cumhurbaşkanlığı, geçtiğimiz Salı günü İran dini lideri Ali Hamaney tarafından onaylandı ve Reisi resmi bir törenle mazbatasını aldı. Perşembe günü ise İslami Şura Meclisinde yapılan törenle cumhurbaşkanlığı yeminini ederek resmen görevine başladı. Töreni pek çok ülkeden gelen 100'den fazla temsilci yerinde takip etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop ve AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş da Türkiye'yi temsilen törende bulundular. Ayrıca ikili, yeni Cumhurbaşkanı Reisi ve İran Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf ile de görüştüler. Görüşmelerde Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Derya Örs de hazır bulundu. Reisi'nin Türkiye'ye yönelik verdiği sıcak mesajlar ikili ilişkilerin iyi yönde gelişmeye devam edeceğinin işaretleri olarak yorumlanabilir.
Son yıllarda Covid-19 pandemisi, ABD yaptırımları ve bürokratik engeller sebebiyle Türkiye-İran ticaret hacminde yaşanan düşüşün tersine çevrilmesi için bir siyasi iradenin gerektiği açıktır. Ayrıca, Suriye ve Irak sahaları başta olmak üzere bölgede terörle mücadele, güvenlik ve istikrarın sağlanması için iki ülkenin birlikte çalışması gerekmektedir. Son dönemde Afganistan'da yaşanan Taliban ve Afgan hükümeti arasındaki çatışmalar ve yeni bir göçmen dalgasının ortaya çıkması gibi hususlarda da Ankara-Tahran hattında diyalog ve işbirliğinin güçlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim Galibaf ile olan görüşmesinde Meclis Başkanı Şentop bu hususların altını çizmiştir. Dolayısıyla İran'da işbaşına gelen yeni yönetimin Türkiye'ye yönelik yapıcı tavrı, iki tarafı ilgilendiren tüm meseleler üzerinde pozitif gelişmelerin olacağı yönünde bir beklenti doğurmuştur.
İran'ın komşularıyla ilişkilerini ilerleteceği ve muhtelif alanlarda geliştireceği yönündeki mesajlar, seçim kampanyasından beri Reisi tarafından dile getiriliyor. Seçildikten sonraki ilk basın toplantısında da Reisi, Suudi Arabistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi yönündeki arzusunu dile getirmişti. Normalleşme süreci bir süreden beri Irak'ın arabuluculuğunda devam ediyor. Buna paralel olarak son dönemde Suriye ve Irak'ta İran'a yakın Şii milis gruplarında bir hareketlenme de dikkati çekiyor. Dera'da Mahir Esad'a bağlı 4. Zırhlı Tümen başta olmak üzere İran destekli grupların yaptığı saldırılar ve kuşatma ile Palmira kentinde Devrim Muhafızları Ordusu'nun tünel kazmaya başlaması gibi olaylar İran'ın Suriye'deki etkinliğinin İbrahim Reisi ile birlikte daha da artacağını gösteriyor. Rusya'nın Suriye'nin hava savunma sistemlerini modernize edeceği yönündeki gelişmeler de şüphesiz son yıllarda İsrail saldırılarından büyük zarar gören Suriye'deki İran güçlerinin işine yarayacak.
Irak'ta da benzeri bir askeri hareketlenme söz konusu. İran destekli Haşdi Şabi güçlerinin kıpırdanmalarına iki sürecin eşlik ettiği söylenebilir: ABD'nin Irak'tan askerlerini çekeceğini açıklaması ve Ekim ayında gerçekleştirilmesi planlanan Irak parlamentosu seçimleri. Her ne kadar ABD tüm askeri güçlerini Irak'tan çekmese de Haşdi Şabi gruplarının son dönemlerdeki eylem ve açıklamaları, ABD askerlerinin bir kısmının çekilmesiyle oluşacak boşluğun doldurulması için şimdiden harekete geçtikleri şeklinde yorumlanabilir. Öte yandan Irak'ta yaklaşan parlamento seçimleri öncesinde de İran destekli grupların faaliyetlerinde bir artış olması bekleniyor.
Reisi'nin göreve başlaması, Umman Denizi ve Basra Körfezi'nde yaşanan bir dizi gerilim artırıcı eylemle aynı zamana denk geldi. Önce 29 Temmuz'da Umman Denizi'nde İsrail'e ait Mercer Street adlı bir petrol tankeri drone saldırısına uğradı. İsrail, ABD ve İngiltere saldırıdan İran'ı sorumlu tuttu. İsrail ve ABD cephesinden yapılan açıklamalar İran'a karşı sert güç kullanımını gündeme getirirken İran'ın Londra Büyükelçisi Muhsin Baharvend İngiltere Dışişleri Bakanlığına çağrıldı. Zira saldırıda bir İngiltere vatandaşı hayatını kaybetmişti. İngiltere ile İran'ın ilişkilerinin gerginleşmesi, nükleer müzakerelerin geleceği açısından da önem taşıyor. Çünkü ABD ile doğrudan görüşmek istemeyen İranlı diplomatlar, İngiltere ve diğer nükleer anlaşmaya taraf ülkelerin arabuluculuğu ile Viyana'daki müzakerelere katılıyorlardı.
Sonraki günlerde ise Birleşik Arap Emirlikleri'nin Fuceyre Limanı açıklarında Panama bandıralı Asphalt Princess adlı bir başka gemiye saldırı düzenlendiği ve gemiye el konmak marifetiyle İran sularına çekilmeye çalışıldığı iddiası gündeme geldi. Saldırganların gemiyi ele geçiremedikleri ve daha sonra kaçtıkları söylendi. Bu olaydan da İran'ın sorumlu olduğu yönünde suçlamalar yöneltilirken Tahran yönetimi her iki olaydaki suçlamaları reddetti. İran yönetimi, bu türden eylemlerin ve suçlamaların İran'a karşı girişilecek bir saldırının gerekçelendirilmesi olduğunu iddia ederken İsrail ve ABD'yi uyardı.
Öte yandan İran-İsrail gerilimi yalnızca Umman Denizi ve Basra Körfezi ile sınırlı kalmadı. Son günlerde Lübnan'dan İsrail'e birçok roket atıldı ve İsrail tarafı da topçu ateşiyle mukabele etti. Bölgede tansiyon henüz yatışmış değil. Hizbullah güçleri saldırıların sorumlusu olarak görülüyor. Lübnan'ın içerisinden geçtiği kritik ekonomik ve siyasi kriz sürecine bu saldırıların eşlik etmesi, bölgenin kırılgan yapısı düşünüldüğünde benzeri olayların önümüzdeki günlerde yaşanabileceği ihtimalini gündeme getirmekte.
Muhafazakar Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, kendinden önceki dönemden farklı olarak İran'ın dış siyasi odağını ABD ve AB ülkeleriyle müzakereden komşularla ilişkilerin geliştirilmesine kaydıracak gibi görünüyor. İsrail ve ABD ile sahada artan gerilimin söz konusu odak dönüşümünün bir fonksiyonu olarak okunması abartı olmaz. Biden döneminin Trump döneminden farklı bir İran siyaseti henüz ortaya koymamış olması da süreci besleyen faktörlerin başında geliyor. Reisi yaptığı açıklamalarda nükleer anlaşmaya karşı olmadığını ifade etse de anlaşma süreci ve yöntemi konusunda Ruhani ve ekibinden farklı bir noktada durduğu ortada. Anlaşmaya ulaşma ihtimalini bir hayli zayıflatan bu durum, bölgedeki gerilim sürdüğü takdirde herhangi bir uzlaşma zeminini de imkansıza yakın kılıyor. Eğer Reisi'nin belirleyeceği dışişleri bakanı, Emir Hüseyin Abdullahiyan gibi Devrim Muhafızlarına yakın bir kariyer diplomatı olursa, İran'ın Rusya ve Çin'e daha fazla yaklaşacağı bir dönemin ufukta belirdiği söylenebilir.