Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda'nın üç günlük Türkiye ziyareti, sadece ikili ilişkiler bakımından değil Türkiye'nin savunma pazarında gerçek bir oyuncu olma yolunda önemli bir dönüm noktasıydı. Bu kapsamda en çok dikkat çeken hususlardan biri, Türkiye ile Polonya arasında 24 adet Bayraktar TB2 silahlı insansız hava aracının (SİHA) satışına dair yapılan anlaşma oldu. Daha önce Katar, Libya, Ukrayna ve Azerbaycan'a satışı gerçekleştirilen Bayraktar TB2 SİHA, bu anlaşmayla ilk kez bir NATO ve AB üyesi ülkeye ihraç edilmiş olacak.
Türk İHA ve SİHA ürünlerine gösterilen uluslararası ilginin artarak sürmesinde ve Polonya'nın da bu platformu tercih etmesinin arkasında bazı sebepler bulunuyor. Öncelikle, Türk savunma sanayii ürünlerinin gerçek muharebe ortamında etkin bir şekilde kullanılması ve başarılı sonuçlar vermesi, uluslararası pazarda yüksek rekabet gücü olan silah sistemlerine dönüşmelerini sağladı. Bu hususta ise Türk İHA ve SİHA platformları başı çekiyor. Suriye, Libya ve son olarak Dağlık Karabağ gibi farklı çatışma ortamlarında Bayraktar TB2 sistemlerinin gösterdiği üstün başarı uluslararası ilginin zirve yapmasını sağladı. Üstün kabiliyetlere sahip olduğu düşünülen Rus hava savunma sistemlerinin Bayraktar TB2 karşısında etkisiz kalmaları, silahlı kuvvetler doktrinleri bağlamında dahi yeni tartışmaların ortaya çıkmasına neden oldu. Türk İHA ve SİHA platformlarının tecrübesi, bu platformların yalnızca keşif, gözetleme ve istihbarat görevlerinde değil, aynı zamanda hava/füze savunma sistemlerinin bastırılması veya düşman zırhlı birliklerinin etkisiz hale getirilmesi gibi görevlerde de başarılı olabileceğini ortaya koydu.
Türk savunma sanayii ürünlerini uluslararası savunma pazarında rekabetçi hale getiren başka bir önemli husus ise maliyet etkin çözümler sunması. NATO üyesi ülkeler arasında Amerikan yapımı İHA ve SİHA sistemlerinin büyük bir hakimiyeti bulunmakla birlikte bu platformların ABD'nin kendi kullanımı için dahi pahalı sistemler olduğu bilinmekte. Öte yandan, Amerikan yasaları gereğince bu tarz platformların ihracına yönelik ciddi denetim ve engellemelerin olması da alıcı ülkeleri caydıran bir etki oluşturmakta. Buna karşın Türk İHA ve SİHA sistemleri çok daha uygun fiyata esnek alım fırsatları sunuyor.
Türkiye ile Polonya arasında yapılan anlaşma yalnızca bir silah satışının ötesinde bazı jeopolitik sonuçlar da üretme potansiyeli taşıyor. Öncelikle Polonya'nın bir NATO üyesi ülke olması, anlaşmanın Türk-NATO ilişkilerini geliştirmesinin yanı sıra NATO içindeki iş birliği ruhunu da artıran bir etki yapmakta. Bayraktar TB2 sistemleri, Polonya Silahlı Kuvvetlerinin kabiliyetlerine önemli bir kazanım katacakken, Türkiye'nin İHA ve SİHA kullanımında operasyonel tecrübesini Polonya ile paylaşması durumunda, bu kazanımlar çok daha önemli bir seviyeye çıkacaktır. Bu şekilde gerek aynı silah sistemlerinin kullanılması gerekse de NATO müttefikleri arasında operasyonel tecrübe ve harekât konseptlerinin paylaşılması, NATO tarafından oldukça önem atfedilen "birlikte çalışabilirlik" prensibine ciddi bir katkı sağlayabilecektir.
Öte yandan, Polonya'nın da Ukrayna gibi en büyük tehdit olarak algıladığı ülkenin Rusya olması bu satışı anlamlı kılan diğer bir sebebe dayanak teşkil ediyor. Bayraktar TB2'nin özellikle Pantsir gibi önemli görülen Rus hava/füze savunma sistemlerine karşı etkinlik sağlaması, Rusya'dan tehdit algılayan ülkeler için sistemin cazibesinin ayrıca artmasını sağladı. Bu kapsamda, TB2'nin Rusya ile oluşabilecek olası bir gerginlik durumunda caydırıcı bir etki yaratacağı rahatlıkla ifade edilebilecektir.
Diğer taraftan, satışın Türkiye için de jeopolitik anlamda önemi bulunmakta. Türk-Rus ilişkileri birçok alanda ilerlemiş olmasına rağmen, Suriye, Libya ve Ukrayna gibi özellikle istikrarsız alanlarda iki ülke çoğunlukla karşıt kamplarda bulunmakta. Bu kapsamda Rusya'nın belirgin bir şekilde gerek Suriye'de gerekse de ticari ilişkilerde Türkiye'ye karşı uyguladığı zorlayıcı diplomasi ve baskılama politikaları dikkat çekiyor. TB2'nin Ukrayna'dan sonra Polonya'ya satışı ise Rusya'nın politikalarına karşı somut bir karşı hamle niteliği taşıyor. Bu anlamda, Rusya'ya komşu Türkiye ile müttefik ülkelerin gerek artırılması gerekse de kabiliyetlerinin geliştirilmesi, Rusya'nın hareket alanının aslında o kadar da geniş olmadığına işaret edecektir. Her ne kadar Rusya'nın bu konuda Türkiye'ye yönelik bir eleştirisi olsa Ankara'nın bu eleştiriyi görmezden gelmesi de dikkat çekilmesi gereken bir husus.
Son olarak, yapay zeka teknolojilerinin gelişimi ve bunların artan oranda askeri uygulamalarının ortaya konulması, geleceğin muharebe ortamının baskın karakterine de işaret etmektedir. Yakın zamanda envantere girmesi beklenen AKINCI ve AKSUNGUR platformları ile birlikte Türkiye'nin bu platformlar özelinde uluslararası savunma pazarında lider bir aktör haline gelmesi oldukça mümkündür.
Gerek Türk savunma sanayiinde kaydedilen gelişmeler gerekse de gelecek muharebe ortamının olası karakteri, Türkiye'yi insansız sistemlere yatırım yapmayı sürdürme hususunda teşvik edecektir.
Sadece kendi kabiliyetini geliştirmekle yetinmeyen aynı zamanda geleceğin harp ortamına uygun bir savunma teknoloji zinciri oluşturmaya çalışan Türkiye küresel savunma pazarında da gerçek bir oyuncu olma yolunda hızla ilerliyor. Bu nedenle her bir satış çok kıymetli. Polonya ise bir devrim niteliğinde.