Düşünce kuruluşlarının uluslararası veya ulusal arenada en önemli katkılarından birisi fikirlerin açıkça tartışılabildiği ortamları yaratabilmeleridir. Romen düşünce kuruluşu Yeni Strateji Merkezi (NSC) tarafından Bükreş'te organize edilen 'Balkanlar ve Karadeniz Güvenliği' temalı yıllık konferans devlet adamlarının, diplomatların, akademisyen ve gazetecilerin fikirlerini zenginleştirmesine büyük katkı sağladı. Türkiye'de özel sektörün bu tip faaliyetlere desteğine pek rastlanmazken, Romanya'da her sektörden özel şirketin verdiği Konferans ilginç tartışmalara sahne oldu. Kanımca Ukrayna'da devam eden savaşın gölgesinde Balkanların istikrarına odaklanan panel de en dikkat çekici olan idi.
Rusya'nın Avrupa doğusuna tehdit olduğuna yönelik değişmez inanç yine tekrar edilirken, Ukrayna'daki gelişmelerin bölgesel ve küresel güvenliğe etkisi kötümser bir tabloyu öncelledi. Ukrayna Savaşını doğu Avrupa istikametinde atılacak müteakip Rus saldırganlığının ilki olarak değerlendiren uzmanlar, ABD ve NATO'nun güvenliğin inşasında gerekliliği üzerinde durdu. Bu kapsamda NATO'nun kuvvet artırımı ve planlamalarında Rus tehdidine yönelik alternatif planları süratle güncellenmesi önemli bir beklentiydi.
Ukrayna Savaşından alınan siyasi ve askerî derslerin öncelikle irdelendiği konferansta; Romanya Genelkurmay Başkanı Daniel Petrescu savaşın taktik gelişimine değinirken NATO'nun dördüncü madde doğrultusunda danışma mekanizmasına süratle işlerlik kazandırdığını, muharip grupları hareketlendirerek alarm seviyesini artırdığını ve Madrid Zirvesini müteakip ilave tedbirlerinin önünü açtığını ifade etti. Petrescu'ya göre NATO, taleplerine hızla mukabelede bulundu ve askerî tedbirleri uyum içinde alabildi. Nitekim Berlin Duvarının yıkılması sonrasında Avrupa kıtasına tekrar savaşın uğramayacağı varsayımının artık ifade edilemeyeceğini ve savaşın her zaman bir ihtimal olduğunu belirtti. Genelkurmay Başkanı olması hasebiyle askerî alanda değerlendirmeleri ön plana çıkan Petrescu, hassas angaje yapabilen akıllı mühimmatın ve platformların temini konusunda ısrarcı. Bu nedenle teknolojinin Silahlı Kuvvetlere entegrasyonu argümanına önem verdiğini ifade etti.
Petrescu'dan sonra söz alan Gürcistan Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Giorgi Matiashvili, Rusların 1990'lı yıllarda ve 2008'de izlediği yöntemi tekrar ettiğine vurgu yaparken Rusların hibrit tehdit potansiyeline dikkat çekti. NATO standartlarında eğitim ve harbe hazırlık faaliyetlerine önem verdiklerini ifade eden Matiashvili Rusların kötü niyetlerine yönelik tespitlerini açıkça dile getirdi. NATO üyeliği konusunda azimli olan ve Ukrayna hadisesinden ders almış Gürcistan, NATO'yu referans veren askerî uygulamalarla üyelik sürecini hızlandırma niyetinde.
Bir dönem İzmir'de NATO Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve ABD Ordusunun Avrupa Komutanlığını yapmış (E) Orgeneral Ben Hodges, Ukrayna Savaşının maliyetine yönelik tespitleriyle ön plana çıktı. Etkili caydırıcılık gerekliliğine vurgu yapan Hodges, Rusların yanlış hesaplamalar yaptığını ileri sürerken, Ukraynalıların kuvvet miktarının Ruslar tarafından iyi değerlendirilemediğini, Rus Savunma Bakanlığındaki zafiyetlerin de bu hatanın başlıca sebebi olduğunu vurguladı. Ayrıca Rus ordusunun icra ettiği tatbikatların sadece 'gösteri' maksatlı yapıldığını ve muharebe gücünün denenmesi amacının güdülmediğini söyledi. Rusların üçüncü hatasının, Ukrayna'ya destek verebilecek üçüncü tarafların öngörülmemesi olduğunu, ayrıca Batı'nın yaptırımlarının etkisinin yeterince değerlendirilemediğini iddia etti. Rusların, Hedge'e göre, Ukrayna'yı işgal ederek NATO'yu da yeneceklerini farz etmiş olması diğer bir hata. Nitekim altı ayın sonunda Ukrayna Ordusunun Rusları durdurmuş olması Rusların nasıl bir kadere mahkûm olduğuna işaret ediyor.
Bahse konu konferansta Romen, Gürcü, Amerikan görüşlerinde daha çok taktik değerlendirmeler ön plana çıktı. Romenlerin kaygısı savaşın genişlemesi, Gürcülerin önceliği NATO'ya üyelik yoluyla caydırıcılığın sağlanması, Amerikan görüşü ise 'Amerikasız' bir Avrupa'dan bahsedilemeyeceği yönünde.
Öte yandan siyasi değerlendirmeler, askerî amaç ve öngörülerin önüne geçmiş görünüyor. Askerler ziyadesiyle Ukrayna'daki savaştan dersler çıkarırken, diplomatlar Balkanların geleceğine odaklanmış durumda. Sırpların revizyonist politikalarına odaklanmış siyasi mülahazalar, Rusların Sırpları vekil güç olarak hareketlendirme gayretlerinden rahatsız. Diğer bir ifadeyle Avrupa'nın arka bahçesinde 1990'ların çatışmalarını tekrar tecrübe etmek istemiyorlar. Balkanlarla Karadeniz güvenliğinin bir bütünün iki yarısı olduğu dikkate alındığında Karadeniz'de bir siyasi ve askerî fırtına çıkmasını istemiyorlar. Nitekim Balkanlarda meydana gelebilecek bir gerginliğin Karadeniz ve Kafkaslara yayılabileceği konusunda ortak bir fikir var –ki bu tespit doğru.
Ukrayna meselesinden dolayı kaygılar bu kadar artmışken, ilginç olan, Balkanların diğer yapısal sorunlarının görülememesi. Daha doğrusu Balkanların sessizlikle takip edilen sorunlarına tepkisizliğin belirgin olması. Örneğin Makedonya'nın NATO üyeliği uğruna isminin Yunanistan tarafından önce 'Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya' ve müteakiben 'Kuzey Makedonya' olarak değiştirilmesi konuşulmuyor. Aynı Makedonya'nın Avrupa Birliği üyeliğinde konuştuğu dilin Bulgaristan tarafından sorun edildiği öteleniyor. Kosova'dan hiç bahsedilmiyor.
Dikkat çeken belirgin bir konuysa Türkiye. Avrupalılar Balkanlara 'Batı' ön takısını koyup Türkiye'yi denklemden çıkarmışlar. Yani konuştukları konu sadece Batı Balkanlar. Doğu Balkanlarda sadece Türkiye var, Batı Balkanlarda ise Türkiye hariç tüm Balkan ülkeleri.