Libya, 24 Aralık seçimlerinin süresiz ertelenmesi sonrasında inişli çıkışlı bir siyasi seyir izliyor. Eski İçişleri Bakanı Fethi Başağa'nın Tobruk merkezli Meclisten şaibeli bir yetki alması sonrasında paralel bir hükümet kurduğu malûm. Başağa'nın geçtiğimiz ay içinde Trablus'a girmeye çalışması ve Ulusal Birlik Hükümeti'nin müdahalesi sonrasında durum nispeten sakin bir seyirde. Ancak gözler Mısır'da devam eden anayasa çalışmalarında.
Kahire'de yürütülen görüşmelerde daha önce üzerinde uzlaşılmış anayasa taslağı tekrar elden geçiriliyor. Devlet Başkanlığı ve Meclis seçimlerinin icra edilmesi açısından kritik olan bu konu gündemin aslî manşeti.
Akil duruşuyla ön plana çıkan Yüksek Devlet Konseyi (YDK) Başkanı Halid Mışri, geçtiğimiz sene içinde sağlıklı bir seçim için öncelikle anayasanın referanduma sunulması gerektiğini vurgulamıştı. Mışri'nin kaygısı seçim sonrasında iktidara taşınan bir Devlet Başkanı'nın seçimleri erteleme yetkisini sürekli kullanması ve yeni bir 'Kaddafi' ile yüzleşilmesi idi.
YDK bilindiği üzere, Libya toplumunu temsil eden ve Libya Siyasi Anlaşmasıyla meşru bir konumu olan bir oluşum. Seçimlerden sonra muhtemelen lağvedilecek. Ancak halen üstlendiği misyon siyasi sürecin dengeli yürütülmesinin önünü açtı. Bu nedenle YDK, Tobruk Meclisini frenleyen tavrıyla silahlı çatışma riskini azalttı.
Anayasa görüşmeleri de YDK'nin ağırlığını koymasıyla seçimlerin önünü açacak şekilde ivme kazandı. Başbakan Dibeyba, geçtiğimiz hafta içinde, hükümet olarak seçimlere hazır olduklarını açıkladı. Ancak anayasa çalışmalarının tamamlanması gerektiğini ifade etti. Yani anayasa üzerine uzlaşı sağlanması seçimlerin icrası için ön koşul haline geldi.
Siyasi sürecin dakik olmayan saati işlerken, arada bazı gerginlikler de yaşanıyor. Geçtiğimiz hafta iki silahlı grubun Trablus civarında ufak bir çatışmaya girmesi Türkiye'de dikkatlerden kaçtı. Ancak Libyalılar için bu durum önemli. Silahlı grupların seçimler sonrasında reform sürecine tabi tutulması ancak anayasanın ve seçimlerin başarılmasına bağlı.
Bu bağlamda meşruiyet önemli bir konu başlığı olacak. Anayasa, kurumların meşruiyetini tayin ederken, seçimler itaat edilecek makamları şahıslarla somutlaştıracak. Böyle bir ortamda silahlı grupların kurulan düzen dahilinde Libya Silahlı Kuvvetlerinin parçası olması gerekiyor. Batıda silahlı grupların uyumu bu bağlamda ancak anayasa ve seçimle sağlanabilir. Öte yandan Libya doğusu açısından konu biraz farklı.
ABD'de tekrar başlayan yargı süreci ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin bulunan toplu mezarlar nedeniyle başlattığı soruşturma Hafter'i ve Akila Salih'i tedirgin ediyor. Dolayısıyla Hafter açısından serbest seçimler en kötü durum senaryosu. Rusların Libya'da varlığı dikkate alınırsa Hafter'in anayasa sürecini sekteye uğratması ve seçimleri engellemek istemesi beklenmeli. Bu durumda Hafter için Ruslar, Ruslar için Hafter birer araç haline gelecek.
Siyasi ortam ve güvenlik atmosferi nedeniyle 19 Haziran'da anayasa görüşmelerinin nasıl sonuçlanacağı bilinmez, ancak Batılı devletlerin Libya tavrında ilginç bir değişiklik var. Rus petrolüne ve gazına ambargo uygulayan Avrupalılar, petrol fiyatlarındaki istikrarın korunması için Libya meselesinin 'hallini' istiyor. Siyasi seçimler bu nedenle önemli. Öte yandan Avrupalılar için an itibarıyla kimin Libya'yı yöneteceği pek önemli görünmüyor. Yeter ki petrol üretimi artsın, piyasalar rahatlasın, yasadışı göç önlensin ve yabancı güçler Libya'yı terk etsin.
Türkiye'nin tavrı ise Avrupa'dan bu noktada ayrışıyor. Türkiye Libya'da oldu-bitti istemiyor. Meşruiyet ve uzlaşı yoluyla anayasanın oylanmasını ve seçimlerin sonuçlandırılmasını arzuluyor. Avrupa–Amerikan ikilisinin petrol kaynaklı kaygılarının 'kim olursa olsun birilerini' Libya'ya dikte etmesinin sağlıksız olacağı malûm. Yani meşruiyet gerçekten halktan alınan yetkiye dayanmalı. İşte o zaman Hafter'in manipülasyonu ve silahlı grupların itirazı önlenmiş olacak.