Türkiye'de 24 Haziran seçimleri ile birlikte bir devir kapanırken yeni bir devir açıldı. Yeni sistemde Türkiye'nin mevcut yapısal problemlerinin üzerine gitmesi ve bunları çözmek için ciddi düzeyde bir kararlılık ve irade göstermesi gerekiyor. Türkiye'nin arzu ettiğimiz ölçüde sanayileşmiş/güçlü/zengin bir ülke olabilmesi için bunları yapmaktan başka bir çaremiz bulunmuyor.
Buraya nasıl geldik?
Türkiye olarak aslında bu zamana kadar çok mesafe kat ettik. Sanayileşme yolunda dev adımlar atamasak da belirli düzeyde bir performans göstermesini bildik. Ekonomik performansımızı 2000'li yıllarda daha üst noktalara taşıdık. Özellikle son yıllarda sanayileşme ve kalkınma noktasında önemli adımlar attık.
Türkiye 1950'li yıllarda oldukça küçük bir ekonomiye sahip ve görece fakir bir ülkeydi. Bugünkü Türkiye ise o yıllardakinden çok daha farklı. Bu süreçte nüfusumuz 20 milyon civarından 81 milyon düzeyine yükseldi. Nüfus bu şekilde dört kattan fazla artarken Türkiye ekonomisinin büyüklüğü de 20 kattan fazla arttı. Böylece kişi başı milli gelirimiz yaklaşık beş katına çıkarak 10 bin doların üzerine çıktı ve Türkiye "orta-üst gelirli" bir ülke haline geldi.
Türkiye ekonomisi özellikle 2000'li yıllarda ciddi bir mesafe kat etti. 1950'den bu yana Türkiye'de yıllık ekonomik büyüme yüzde 4,8 olarak gerçekleşirken 2002-2017 sürecinde bu oran yüzde 5,7 oldu. Türkiye ekonomisi bu süreçte yüzde 131 düzeyinde büyüdü. Özellikle de son yıllarda çok önemli altyapı projeleri hayata geçirilirken savunma sanayiinde yaşanan ciddi atılımlar da hem Türkiye'nin askeri gücünü/kapasitesini önemli ölçüde artırdı hem de Türkiye'nin teknolojik gelişimine hatırı sayılır ölçüde katkıda bulundu.
2000'li yıllarda devletin yaptığı sosyal harcamalarda da muazzam bir genişleme yaşandı. Emeklilere, dul ve yetimlere, fakirlere ve engellilere sağlanan sosyal olanaklar ciddi biçimde arttı ve böylece toplumsal refahta önemli bir artış yaşandı. Özellikle sağlık sisteminde yaşanan muazzam dönüşüm sayesinde Türkiye bugün sağlık sektörü noktasında (hem kapsam hem de kalite boyutlarında) dünyada örnek olarak gösterilen bir ülke haline geldi.
Peki şimdi nereye?
Görüldüğü üzere ekonomik anlamda bu zamana kadar ciddi düzeyde bir mesafe kat edip belirli bir seviyeye erişmiş olsak da bundan sonraki süreçte arzu ettiğimiz boyutta güç/ zenginlik düzeyine kavuşabilmek için ekonomideki yapısal problemleri çözmemiz gerekiyor. İşte yeni sistem bu açıdan oldukça önemli. Bürokrasinin oldukça hantal ve hedefsiz olduğu bir yapıda orta/uzun vadeli bir perspektiften hareket ederek iktisat politikası uygulamanız hiç de kolay değildir. Hele hele yapısal problemleri çözmeye ve bu uğurda ekonomik reformlar gerçekleştirmeye çalışmanız iyiden iyiye zordur.
Yeni sistem bu noktada Türkiye için çok önemli bir fırsat penceresi açmıştır. Yeni sistemde cumhurbaşkanı ülkeyi adeta bir CEO edasıyla yönetme imkanına kavuşmuştur. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Bakanlar Kurulunun da işaret ettiği üzere yeni sistemde bakanlar da alanında uzman "profesyoneller" olma eğilimindedir.
Cumhurbaşkanı yeni sistemde atadığı bakanlardan performans bekleyebilecek ve bakanlar da kendi kadrolarını kurarak Cumhurbaşkanı'nın kendilerinden beklediği performansı göstermeye çalışacaklardır. İşte her alanda ihtiyaç duyulan ekonomik reformlar da bakanlar ve bakanların kadroları tarafından "pişirilerek" olgunlaştırılabilecek ve uygulamaya sokulabilecektir.
Türkiye'nin bugün çözülmeyi bekleyen birçok yapısal problemi bulunmaktadır. Kendisini cari açık olarak gösteren "teknoloji açığı" problemi Türkiye'nin en önemli yapısal sorunu iken tarım ve gıda alanındaki yapısal problemler ve bu yapısal problemler neticesinde ortaya çıkan gıda enflasyonu da Türkiye'nin önemli sorunları arasında yer almaktadır. Yine Türkiye vergi rejimini orta/uzun vadede çok daha verimli/ etkin hale getirmelidir. Bunun yanı sıra bilim ve teknoloji alanında devletin direkt ve dolaylı olarak çok daha büyük bir oyuncu haline gelmesi gerekmektedir. Burada belirtmek gerekir ki bugün dünyaya yön veren önemli teknolojilerin neredeyse tamamı devletlerin kendi bünyesinde (ve çoğunlukla ordu bünyesinde) geliştirilmiştir. Bunun en bilinen örneği de internettir.
Bu çerçevede yeni sistemde her bakanlık kendi alanına giren yapısal problemleri orta/ uzun vadeli perspektif çerçevesinde çözmeye çalışacak ve Cumhurbaşkanı da her bakanlığın performansını yapısal problemleri çözme becerisiyle ölçecektir. Bu noktada vurgulamak gerekir ki bakanlıklardaki "üst düzey yöneticilere" özel sektörle rekabet edebilecek düzeyde ve devlete/ekonomiye yaptıkları katkı ve gösterdikleri performans ölçüsünde maaş ve prim verilmelidir. Milli takım teknik direktörüne yılda milyonlarca avro verilirken ülkeye önemli düzeyde katkı sağlayan/sağlayacak olan üst düzey "devlet yöneticilerinin" oldukça iyi düzeyde maddi imkanları hak ettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Türkiye bugün çok önemli bir yol ayrımında bulunuyor. Ülke olarak tam anlamıyla sanayileşmiş, güçlü ve zengin bir ülke olabilmemiz için yapısal problemlerimizi çözmemiz gerekiyor. Bunun için de oldukça verimli ve etkin bir şekilde işleyen bir devlet mekanizmasına sahip olmamız gerekiyor. Yeni sistem bu açıdan bize oldukça iyi değerlendirmemiz gereken önemli bir fırsat sunuyor.