2023 seçimlerinin üzerinden üç ay, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni kabinesini açıklamasından bu yana da iki buçuk aylık bir süre geçti. Kabine, duyurulduğu gün itibarıyla oldukça olumlu bir reaksiyon almıştı. Cevdet Yılmaz, Hakan Fidan, Mehmet Şimşek ve Yaşar Güler gibi isimlerin öne çıktığı kabine; bakanların tecrübeleri, teknik birikimleri ve çalışma alanlarına olan hakimiyetleri itibarıyla muhalif çevrelerde dahi sitayişle karşılandı.
Gerçekten hükümetin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çizdiği vizyon çerçevesinde geride bıraktığımız iki buçuk ayda gösterdiği performansı beklentileri karşılayacağına işaret ediyor. Bu bağlamda ilk zikredilmesi gereken husus ekonomi yönetiminde ve politikalarında yaşanan değişimdir.
Reform Dönemi
AK Parti hükümetine beş yıllık bir aranın ardından yeniden Hazine ve Maliye Bakanı olarak dönen Mehmet Şimşek, yeni Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan ve Para Politikası Kurulu üyeleri enflasyonla kararlı bir mücadeleye girişti. Ekonomi yönetimi bir yandan para ve maliye politikalarıyla fiyat istikrarını sağlamaya çalışırken diğer yandan dış kaynak temini ve selektif kredi uygulamalarıyla ihracat, istihdam ve büyümeyi desteklemeye çalışıyor. Bu çabalar en somut çıktısını 23 Mayıs'ta 700 baz puanı aşan Türkiye'nin dış borçlanma maliyetini belirleyen CDS (5 yıllık kredi risk primi) priminin 383 puana kadar gerilemesinde gösterdi. Ekonomi yönetimi ve iktisatçıların ortak kanaati gelecek yılın ikinci yarısından itibaren enflasyonda belirgin ve kalıcı bir iyileşmenin başlayacağı yönünde.
Şüphesiz ekonomi yalnızca iktisadi uygulamalardan etkilenmiyor. Dış politikadan hukuk ve yargıya pek çok bileşenin tesir ettiği bir bütünden söz ediyoruz. İşte bu noktada Cumhurbaşkanı'nın -Prof. Burhanettin Duran tarafından "entegre siyaset anlayışı" olarak kavramsallaştırılan- bütüncül yaklaşımı öne çıkıyor (SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran ile Söyleşi, Kriter, Cilt: 8, Sayı: 80, (2023). Bu bağlamda dış politikada Türkiye'nin bölge ülkeleriyle normalleşme ve ortaklık girişimleri ve AB sürecinin yeniden canlandırılması arayışları ekonominin de içinde olduğu entegre bir siyasal aklın ürünü olarak okunmalıdır.
Yeni Anayasa Vizyonu
Dış politikada mevcut ittifakların tahkim edilmesi ve yeni ortaklıkların kurulması, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın hukuk ve insan hakları vurgusu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni anayasa hedefi ekonomiyi de yakından ilgilendiren bir reform dönemine işaret ediyor.
AB ve Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerin güçlendirilmesi Türkiye'nin yabancı yatırımcı çekmesi ve uluslararası ticaretini geliştirebilmesi bakımından önemli. Öte yandan yargı reformu ile yeni anayasa vizyonu da Türkiye'nin iktisadi gelişimine ivme kazandırma potansiyeli taşıyor. Yatırım ortamının iyileştirilmesinde hukuki öngörülebilirlik ve etkili bir yargı kurumunun rolü herkesin malumu. Bu sebeple yirmi yılın kazanımlarını koruyacak; temel hak ve özgürlüklere etkili güvenceler sunacak, Cumhurbaşkanlığı sistemini yürütme organının etkinliği ve verimliliği ile denge ve denetleme mekanizmaları bakımından tahkim edecek, adil, bağımsız ve hızlı muhakeme prensibini hayata geçirecek bir yeni anayasa Türkiye yüzyılının mukaddimesi niteliğinde olacaktır. Ayrıca yeni anayasa; demokratik temsiliyete ve çoğulculuğa katkı sağlayacak siyasi partiler kanunu, seçim kanunu ve TBMM İç Tüzüğü değişiklikleriyle desteklenmeli.
Böylesi bir yenilenme hareketi Türkiye'nin refahı ve toplumsal barışı için çarpan etkisi yapacaktır. Bunu başarabilecek siyasi irade ve kapasite ise iktidarda mevcut.
Muhalefette Gerçekleşmeyen Değişim
Fakat bu manzarada eksik olan iktidarı kalkınma ve hizmet yarışında zorlayabilecek esaslı bir muhalefetin yokluğudur. Büyük bir motivasyon ve iddiayla 2023 seçimlerine giren muhalefet bloğu sandıktan büyük bir yenilgiyle ayrılmış olmasına karşın geçen süre zarfında sahici bir özeleştiri getiremedi. Bu üç ayda hiçbir muhalefet lideri görevinden ayrılmadı. Örneğin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 13 yıldaki 13 seçim mağlubiyetine, parti içinden gelen tazyiklere ve ittifak ortaklarından gizli protokol yapıldığının ortaya çıkması skandalına rağmen koltuğunu korumaya devam ediyor.
Türkiye'nin özgürlükçü demokrasi yolculuğunda ilerleme katetmesinde güçlü ve sorumlu bir muhalefetin varlığı hayati önem arz ediyor. Bunun için ilk etapta muhalefetin kendisini ve politikalarını seçmenin 14 ve 28 Mayıs'ta verdiği mesajlar ekseninde gözden geçirmesi zaruridir. Çokça konuşulan "değişimin" nasıl olması gerektiğinin yanıtı da bu mesajlarda saklıdır.