Muhalefet Mart ayının ilk yarısını hayli hareketli geçirdi. Sürekli ertelenen ortak aday müzakeresi önce krizle neticelendi ardından Meral Akşener'e "onurlu bir çıkışla" geri adım attırılması sayesinde dağılan masa yeniden toparlandı. 2 Mart tarihli altılı masa toplantısı sonrası Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşılıklı ifşaatları ortakların birbirleri hakkındaki tespitlerini de gün yüzüne çıkardı. Mesela Akşener'in açıklamaları ile "altılı masada millet iradesi doğrultusunda değil kişisel ikbal hesapları için siyaset yapıldığını" öğrendik. Kılıçdaroğlu'nun Akşener'e verdiği cevapta ise İYİ Parti'nin masadaki ortaklarından oy devşirmeye çalıştığını, siyasi oyunlara başvurduğunu işittik.
Aday belirlemeye giden süreçte Kılıçdaroğlu yaptığı manevralarla altılı masadaki dört küçük partiyi ikna etmeyi başarmış. Böylece zorluk çıkarma potansiyeli olan İYİ Parti 2 Mart'taki toplantıda kendisini masada beşe karşı bir pozisyonunda buldu. Bundandır ki Akşener ayrılık açıklamasındaki ortaklarını İYİ Parti'yi kıskaca almakla itham etti.
Bunlar öyle ciddi suçlamalar ki sonradan tevil edilmeleri ya da hiç olmamış gibi varsayılmaları mümkün değil. Altılı masayı oluşturan partilerin henüz muhalefetteyken böylesi yıkıcı bir rekabet içinde bulunmaları seçmeni ciddi anlamda kaygılandırıyor. Zaten kamuoyu araştırmalarına göre muhalefetin yaklaşık altı aydır irtifa kaybediyor olmasının sebebi de Türkiye'yi yönetebilme kabiliyetine ilişkin endişelerdi.
Ortak aday krizi sonrası masanın yeniden birleşmesi bazı kesimlerde bir erken zafer havası yaratmışsa da seçmenin güven duygusunda tamiri çok güç bir hasara yol açtı. Şişeden çıkan cinin tekrar içeri girmesi önümüzdeki iki ayda mümkün olur mu? Seçmen 3 Mart'ta duyduklarını unutur mu? Hiç sanmıyorum.
Sandık başına gidecek pek çok seçmenin aklının bir kenarında şu soru hep olacaktır: Henüz muhalefetteyken yapılan bu kavgalardan bir benzeri yarın kabine toplantısında ya da kritik bir MGK toplantısında yaşanırsa ülkenin hali nice olur? Türkiye, devletin tepesinde ortaya çıkacak kaos ve politikasızlığın maliyetine katlanmak zorunda kalır. Bunca kavga ve kriz altılı masa iktidarının bir simülasyonu olarak algılanacaktır.
Zayıflatılmış Parlamenter Sistem
Millet ittifakının Türkiye'yi nasıl yöneteceğine dair önümüze koydukları ilk ayrıntılı metin 28 Kasım 2022'de açıkladıkları güçlendirilmiş parlamenter sistem (GPS) için Anayasa değişikliği önerisiydi. Bu değişiklik önerisini daha önce yine bu köşede ele almıştık (Bkz. "Altılı Masanın Anayasa Önerisi Üzerine" Sabah, 3 Aralık 2022). Önerinin parlamenter sistemin bizzat tecrübe ettiğimiz yapısal zorluklarına sahici çözümler getirdiğini söylemek mümkün değil. Örneğin, GPS'nin mucize çözüm olarak sunduğu kurucu güvensizlik oyu, ki 1949 Alman Anayasasından bu yana bilinen bir kurumdur, bizim parlamenter sistemde yaşadığımız bir kurulup bir yıkılan koalisyon hükümeti sorunsalına çare olmaktan uzak görünüyor.
1961-2002 yılları arasında Türkiye'de kurulan hükümetlerin ortalama ömrü bir buçuk yıl bile değildir. Bu süre 1990'lı yıllarda bir yıla düşmüştür. Peki bu hükümetler kurucu güvensizlik oyu olsaydı düşmeyeceklerdi diyebilir miyiz? Kurucu güvensizlik oyu bir hükümetin gensoruyla düşürülmeden alternatifi üzerinde Meclis çoğunluğunun uzlaşmasını şart koşar. Halbuki Türkiye'de koalisyonların yıkılmasının sebebi Meclis'te güvensizlik oyu verilmesi değil koalisyon partilerinin kendi aralarında anlaşmazlığa düşmesiydi. Bugüne kadar yalnızca iki hükümet gensoru neticesinde düşürülmüştür.
GPS'nin bir diğer handikabı ise parlamenter sistem ile seçilmiş cumhurbaşkanı olgusunu birleştirmeye çalışmasıdır. Muhalefet yürütme içindeki iki başlı yapıda doğabilecek çatışmaları cumhurbaşkanının yetkilerini azaltarak sembolik bir konuma taşımakla önlemeye çalışsa da ekseriyetle başbakandan daha yüksek bir temsil gücüne sahip olarak halk tarafından seçilecek bir cumhurbaşkanı hem hükümet üzerinde siyasi bir baskı kurabilir hem de az sayıda ama önemli bazı yetkilerini başbakanla uyum içinde kullanmaktan imtina edebilir. Seçilmiş cumhurbaşkanına sahip olmak rejimi ancak "zayıflatılmış bir parlamenter rejim" haline getirir. Dolayısıyla muhalefetin önerdiği sistem parlamenter rejimden daha çok yarı başkanlık sistemine yakınsamaktadır.
Seçilmiş cumhurbaşkanı-seçilmiş başbakan ikiliğinin "çifte meşruluk" sorunu doğuracağını söyleyen Anayasa hukukçusu Kemal Gözler muhalefetin önerdiği sistemin güçlendirilmiş bir parlamenter sistem kuracağı iddiasının "muazzam bir yalan" olduğunu kaydediyor (Bkz. Kemal Gözler, "Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisi Hakkında Eleştiriler-1", Anayasa.gen.tr).
Nitekim hükümet sistemleri üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Robert Elgie de yarı-başkanlık sistemini cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği ve başbakan ile hükümetin Meclise karşı sorumlu olduğu bir sistem olarak tanımlar. Elgie anayasal yetkileri yönünden zayıf bir cumhurbaşkanının siyasal olarak dominant hale gelebileceğini savunur (Robert Elgie (ed.), "Semi-Presidentialism in Europe", Oxford University Press, s. 13-14).
Türk Tipi Başkanlık Konseyi
Muhalefetin kısa vadede uygulayacağı yani halkın asıl muhatap olacağı yönetim modeli ise 12 maddeden oluşan yol haritasıdır. Bu yol haritasına göre millet ittifakı cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırsa 1+5+2 diye formüle edebileceğimiz başkanlık konseyine benzeyen bir yapı öngörüyor. Beş partinin genel başkanları ortak aday Kemal Kılıçdaroğlu'nun yardımcısı olacak, Akşener'in ikna edilmesi karşılığında protokole giren Ankara ve İstanbul Belediye Başkanları ise 6. ve 7. yardımcılar olarak kabinedeki yerini alabilecek. Bunun ne zaman olacağı belirsiz çünkü belediye başkanlarının merkezi idare içinde cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görev almaları kuvvetler ayrılığı ve dolayısıyla Anayasadaki demokratik devlet ilkesinin bir ihlalini teşkil eder.
Ayrıca her partiye TBMM'deki sandalye sayısına göre bakanlık dağılımı yapılacak. Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanlığı ise parlamenter sisteme geçilinceye dek devam edebilecek. Görülüyor ki altılı masa herkesi memnun edecek bir orta yol bulmak için icat ettiği bu yöntemde asıl önceliği Türkiye'nin sorunlarına hızla çözüm getirecek efektif bir hükümet oluşturmaya değil aralarındaki siyasi birlikteliği korumaya vermiş.