Gerek yöneldiği kişi ya da gruplar gerekse de içeriği itibarıyla (psikolojik, fiziksel veya ekonomik) şiddet her türlüsüyle mücadele edilecek bir olgu olsa da kadına yönelik şiddetin ayrıca ele alınması gerekiyor. Zira burada diğerlerinden farklı olarak şiddet, bireyi sırf kadın olduğu için hedef alıyor. Bu yönüyle en yaygın şiddet türü olduğunu ifade edebiliriz. Kadına yönelik şiddet vakaları incelendiğinde sorunun temelinde erkekleri kadın üzerinde tahakküm kurmaya sevk eden geleneksel yapıdan, şiddeti bir çözüm yöntemi veya meşru bir araç olarak gösteren kültürel normlara kadar uzanan çeşitli sosyolojik faktörlerin yattığı görülür.
Bu bakımdan kadın; sosyo-ekonomik, kültürel ve fiziki dezavantajları sebebiyle şiddet karşısında kırılgan bir yerde bulunuyor. Oluşan asimetrinin kaldırılması için üçayaklı bir stratejiye ihtiyaç vardır. Bunların ilki kadına yönelik şiddeti besleyen gelenek ve kültür öğelerine karşı bir sosyal dönüşüm gerçekleştirilmesidir. İkincisi şiddetin önlenmesine dönük pratik uygulamaları ifade eden idari önlemlerdir. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinin kurulmasını ve faillere elektronik kelepçe uygulaması bu kapsamda zikredilebilir. Cezai yaptırımlar ise üçüncü grubu oluştur. Her şiddet eylemi aynı zamanda bir suç teşkil ettiği için caydırıcılığı ve ıslahı sağlama nitelikleriyle cezalar şiddetle mücadelede önemli bir yer tutar.
Türkiye'de cezaların düşük olduğu ise çok bilinen bir yanlıştır. 2005 tarihli yeni Türk Ceza Kanunundan itibaren daha çok kadın ve çocukları hedef alan suçlara verilen hapis cezalarında ciddi oranda artışlar gerçekleştirdi. Örnek vermek gerekirse
Diğer taraftan kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sadece evli olunan eşe değil boşanılan eşe karşı işlenmesi halinde de verilecek hapis cezaları da artırıldı.
Teklifin Öngördüğü Cezalar
Önümüzdeki günlerde yasalaşması beklenen kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun teklifi ise daha etkin bir uygulamayla doğrudan kadının şiddet karşısında korunmasını amaçlıyor. Bu bağlamda kanun pek çok ilki barındırıyor. Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet ve tehdit suçlarında mağdurun kadın olması ilk kez bir ceza ağırlaştırma sebebi olarak öngörülüyor. Bu kapsamda kasten öldürme suçunda failin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması için mağdur kadının gebe olması şartı aranmayacak suçun sadece kadına karşı işlenmiş olması yeterli görülecektir. Bunun infaz açısından önemi ise hükümlünün iyi halli bile olsa cezaevinde geçireceği asgari sürenin ağırlaştırılmış müebbet hapis infaz rejimi altında 24 yıldan 30 yıla çıkarılmış olmasıdır.
Benzer şekilde kasten basit yaralama suçunda mağdurun kadın olması durumunda verilecek hapis cezasının alt sınırı 4 aydan 6 aya çıkarılıyor. İşkence suçunun kadına karşı işlenmesi halinde de verilecek hapis cezasının alt sınırı 3 yıldan 5 yıla yükseltiliyor. Eziyet suçunda mağdurun kadın olması halinde ise ceza alt sınırı 2 yıldan 2 yıl 6 aya yükseltiliyor.
Kanun teklifi kadının mağdur olduğu suçlarda ceza artışlarının yanında tutuklu yargılamayı da önceliyor. Kasten yaralama suçunun kadına karşı işlenmesi ve kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin olması durumunda fail, kaçma veya delilleri değiştirme şüphesinin olup olmadığına bakılmaksızın tutuklanacak ve tutuklu olarak yargılanacak.
Israrlı Takip
Teklifin getirdiği yeniliklerden bir diğeri ise ısrarlı takibi (stalking) ayrı bir suç olarak düzenlemesidir. Yasanın gerekçesinde belirtildiği gibi kadına yönelik şiddetin yeni bir formu olan ısrarlı takip çoğunlukla yönelik fiziki şiddetin bir önceki safhasını teşkil ettiği için ayrıca cezalandırılması şiddetin önlenmesi bakımından önemli. Ayrıca sosyal iletişim platformlarının hızlı biçimde gelişmesiyle bu tür kişinin huzurunu bozacak fiillerin yaygınlık kazandığı görülüyor. Nitekim İngiltere, Almanya, Belçika ve Fransa gibi pek çok ülkede de cezai düzenlemeye gidilmiştir.
Teklife göre kişiyi ısrarlı bir şekilde fiziken takip etmek; kişiyle telefon veyahut sosyal medya platformları gibi iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini ya da üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak ve bu suretle kişi üzerinde ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına sebep olunması durumunda ısrarlı takip suçu oluşacak. Bu suçu işleyen fail için altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülüyor. Suçun mağdurun huzurun bozmakla yetinmeyip okulunu, iş yerini, konutunu değiştirmesine ya da okulunu veya işini bırakmasına yol açması durumunda ceza üç yıla kadar çıkacak. Israrlı takip mağdurun hayatını en az fiziki şiddet kadar travmatize etme potansiyeline sahip olduğu için düzenleme son derece olumlu. Ancak mahkemelerin mağdurun "ciddi anlamda huzursuzluk yaşaması" veya "güvenliğinden endişe duyması" gibi ölçütleri somut olayda hakkaniyete uygun biçimde yorumlamaları önem arz ediyor.
Son olarak teklif, kamuoyunda ciddi tepki uyandıran "iyi hal indirimlerinde" keyfi uygulamaların önüne geçmek için yeni bir düzenleme getirdiğini belirtelim. Düzenlemeyle mahkemelerin fail lehine yapacağı takdiri indirim sebepleri sınırlandırılıyor. Failin duruşmada mahkemeye pişman olduğunu göstermeye dönük şekli tutum ve davranışlarının indirim nedeni olarak dikkate alınmayacağı vurgulanıyor. Yine keyfiliği önlemek için mahkemelerin yapacakları takdiri indirimi gerekçelendirmeleri isteniyor.
Teklifin genel itibarıyla etkili sonuç doğuracak düzenlemeler getirdiğini söylemeliyiz. Fakat adli tedbirlerin kadına yönelik şiddetle mücadelenin yalnızca bir parçasını oluşturduğu unutulmamalı. Şiddetle mücadelede esas ilerleme; şiddet, normalleştiren, erkekle kadın arasında asimetrik/tahakkümcü bir ilişki yaratan sosyal faktörlere yoğunlaşmakla gelecektir. Buna ne denli ihtiyaç duyduğumuzu son haftalarda yaşanan ve çokça ses getiren bir hadise çarpıcı şekilde gözler önüne serdi. Dünyaca ünlü aktör Will Smith'in Oscar ödül töreninde eşine yönelik yaralayıcı sözleri sebebiyle sunucuya tokat atması, sosyal medyada pek çok kişi tarafından büyük bir hevesle takdir edildi. Bu bize eğitim ve sosyo-ekonomik düzeylerinden bağımsız olarak insanların şiddeti ne kadar içselleştirmiş olduğunu gösteriyor. Oysaki şiddete ancak fiziki bir saldırı karşında meşru müdafaa kullanıldığı takdirde makul görülebilir. Bunun dışındaki şiddet kullanımlarını normal karşılayan zihinler, aslında kadına yönelik şiddetin de kök sebebidir.