Yaklaşık iki yılı aşkın bir süredir Almanya'da görevde bulunan üçlü koalisyon 2024'e de olumsuzluklar ile girmiştir. İki yıllık süreçte hem iç hem de dış siyasette çoğunlukla olumsuzluklar ve hatta krizlerle gündeme gelen Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratlardan (FDP) oluşan federal hükûmeti 2024'te de ciddi zorlukların beklediği söylenebilir. Geçmişte olduğu gibi ilerleyen aylarda yine bazı hususların bilhassa öne çıkması muhtemeldir. Öncelikle iç siyasetle irtibatlı aşırı sağcı tehdidin yükselişinin sürmesi yanı sıra koalisyon içerisindeki tartışmaların devam etmesi ihtimali de söz konusudur. Ayrıca Almanya'da devam eden ekonomik gerilemenin de doğrudan hükûmetin performansını etkilemesiyle birlikte dış politikadaki genel yetersizlik ve yaşanılan inandırıcılık sorununun sürmesi de muhtemeldir.
Hükûmet İçi Tartışmalar ve Ekonomik Gerileme
Her ne kadar federal hükûmette yer alan koalisyon partilerinin geride kalan iki yıl içerisinde vaatlerinin önemli bir bölümünü hayata geçirebildiği ileri sürülse de, kamuoyu önünde gerçekleşen koalisyon içi tartışmaların daha çok dikkat çektiği söylenebilir. Kırılgan bir zemin üzerine inşa edildiği gerçeğini daima hatırlatan ve çeşitli güncel hususlara ilişkin ortaya çıkan tartışmalar, sürekli bir gerginliğin sürmesine ve koalisyona yönelik güvenin gerilemesine neden olmuştur. Bu durumun önümüzdeki aylarda da sürmesi ve özellikle Şansölye Olaf Scholz'un (SPD) genel olarak aktif bir liderlikten uzak yaklaşımına yönelik eleştirilerin dozunun artması da beklenmektedir.
Anketlerdeki gerilemenin diğer nedenlerinden biri ise şüphesiz ekonomideki olumsuzluklardır. Avrupa'nın en büyüğü konumundaki Alman ekonomisinin son olarak 2023'te yüzde 0,3 gerilediği kamuoyuna yansımıştır. Kovid-19 krizi ve 2022'de Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının etkileri hâlâ sürerken, ekonomideki resesyonun 2024'te de düzelmeyeceğine dair öngörüler toplumsal hoşnutsuzluklara ve anketlerde gerilemeye neden olmaktadır. Ekonomideki olumsuzluklarla birlikte federal hükûmetin 2023 sonunda bir bütçe kriziyle karşılaştığını da hatırlatmak gerekmektedir. Bu bağlamda Federal Anayasa Mahkemesi'nin 15 Kasım 2023'te verdiği ilgili karar neticesinde bir bütçe ve hatta hükûmet krizi ortaya çıkarken, muhalefet tarafından erken seçim çağrıları dahi gündeme getirilmiştir. Her ne kadar koalisyon partileri bütçe krizini yeni tasarruf tedbirleri alarak aşmayı öngörse de, özellikle çiftçilere yönelik tasarruf önlemleri kapsamında tarımsal sübvansiyonların kaldırılmasının hedeflenmesi Almanya'nın birçok şehrinde çiftçiler tarafından düzenlenen yoğun protestolara neden olmuştur. Bu süreçte toplumsal desteğin daha da gerilemesiyle birlikte, koalisyon içerisinde de yeni tartışmalara şahit olunmuştur.
Koalisyon partilerinin kendi aralarındaki tartışmaların önümüzdeki aylarda da kuvvetle muhtemel sürecek olması yanı sıra görüş farklılıklarının dış politikada da sürmesi muhtemeldir. Özellikle Şansölye Scholz (SPD) ve Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un (Yeşiller) Alman dış politikasına dair zaman zaman görüş farklılıklarının dikkat çekmesi ve örneğin Almanya'nın Ukrayna'ya yönelik yaklaşım ve yardımları gibi hususlarda yine öne çıkması olasıdır. Ayrıca Alman dış politikasında son yıllarda daha da artan inandırıcılık sorunu ve çifte standardın sürmesi de tahmin edilebilir. İleri sürülen "değerlere dayalı" dış siyaset ve bu yöndeki söylemler çeşitli ve hatta son aylardaki güncel örnekler de göz önünde bulundurulduğunda uygulamada iddia edilenle çelişmektedir. Örneğin İsrail'in Gazze'deki saldırılarını sürdürmesine yönelik Almanya'nın tavrı toplumda eleştirel bir karşılık bulurken, uluslararası kamuoyunda da tartışmalara neden olmaktadır. 2024 ABD Başkanlık seçimlerinin ve çıkacak sonucun Alman dış politikasına etki edebileceği de unutulmamalıdır.
Aşırı Sağcı Tehdit ve Popülizmin Normalleştirilme Tehlikesi
Koalisyon hükûmetinin göreve geldiği 8 Aralık 2021'den bu yana çeşitli sebeplerden ötürü anketlerde gerilemesi söz konusuyken, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi ise yükseliş trendini sürdürmektedir. Buradaki temel sebeplerden biri, partinin somut politika önerileri ortaya koymasından ziyade genel olarak hem hükûmetin hem de ana muhalefet konumundaki Hristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) yetersiz performanslarıdır. Bu noktada özellikle ana muhalefet CDU/CSU'nun hükûmete alternatif olarak merkez siyasette öne çıkması kamuoyu tarafından beklenirken, ki esasen anketlerde de genel bir oy artışından bahsetmek mümkündür, genel olarak AfD benzeri söylem ve pozisyonlara başvurulduğu gözlenmektedir. Merkez siyaset iddiasının olduğu ileri sürülen CDU/CSU'nun son aylarda AfD'yi bilhassa yerel siyasette zaman zaman muhatap alması yönündeki eğilimleri de dikkat çekmektedir. Aynı zamanda popülist ve dışlayıcı bir çizgiye yaklaşması da söz konusudur. Bu tür tercihlerin ise en nihayetinde aşırı sağcı AfD'ye bir katkı sağladığı söylenebilir. Özellikle CDU'nun "Alman öncü kültürü" (Leitkultur) içerikli dışlayıcı tartışmaları yeniden gündeme getirmesi, önümüzdeki süreçte tercih edilecek olan politika alanlarına dair de ipuçları içermektedir. Popülist ve dışlayıcı siyasî çizginin CDU'yu merkez parti olma iddiasından uzaklaştıracak olması yanı sıra Alman toplumundaki ön yargıları da besleyerek aşırı sağcı AfD'ye olumlu yansıması muhtemeldir. Bilhassa güncel anketlerde Doğu Almanya'daki eyaletlerde AfD'nin birinci sıraya yükseldiği gözlenirken bu trendin öncelikle bu yılın Eylül ayında Doğu Almanya'da gerçekleşecek olan üç eyalet meclisi seçimlerine (Saksonya, Thüringen, Brandenburg) yönelik sürmesi de muhtemeldir. Ayrıca bu üç eyaletteki sonuçların 2025'teki Federal Meclis seçimlerine de etki etmesi beklenmektedir. Bu süreçte aşırı sağcıların politika tercihleri veya söylemlerinde ise merkez siyaset yönünde bir dönüşümden bahsetmek mümkün değildir. Aksine, daha cüretkâr ve dışlayıcı yaklaşımların normalleştirilmesi tehlikesi söz konusudur.
Federal hükûmeti ve genel olarak Almanya'yı aşırı sağcıların yükselişi, merkez partilerin dışlayıcı siyaseti normalleştirme çabaları, dış politikadaki inandırıcılık sorunu, ekonomideki zorluklar ve bütçedeki sorunlardan kaynaklı olarak önümüzdeki aylarda da zorluklar beklemektedir. Son krizler ve anketlerdeki gerilemelerden dolayı erken seçim ihtimaline işaret edenler olsa da, koalisyon partilerinin her şeye rağmen şimdilik bu yönde bir eğilimi söz konusu değildir. Ancak özellikle bu yıl üç eyalette gerçekleşecek olan eyalet meclisi seçimleri Almanya'daki tüm aktörler için önem taşımaktadır.