Balkanlarda çözüm bekleyen en önemli bölgesel konulardan olan Kosova sorunuyla ilgili olarak geçtiğimiz ay içinde bir dizi gelişme yaşandı. Yaşanan son gelişmeler Belgrad ile Priştine arasındaki normalleşmenin ne kadar güç olduğunu göstermekle kalmıyor, aynı zamanda tarafların mevcut tutumlarının tehlikeli bir oyuna dönüşebileceğini düşündürüyor.
Kosova Kuzeydeki Kontrolünü Artırıyor
30 Ağustos'ta Kosova Polisi, kuzeydeki Sırp nüfus ağırlıklı dört belediyede Sırbistan devletine bağlı olarak faaliyet gösteren beş ofisi kapattı. Bölgede yaşayan Sırplara yönelik eğitim, sağlık gibi hizmetleri sağlayan bu ofisler, Kosova tarafından hukuk dışı "paralel" yapılar olarak görülmekteydi.
Ofislerin kapatılması, Kosova'da Albin Kurti hükümetinin son iki yıldır kararlılıkla sürdürdüğü politikanın yeni bir halkası oldu. Egemenliğin ve anayasal düzenin ülke çapında tesis edilmesi adına Kosova hükümeti, Sırp azınlığın Sırbistan ile resmi ve kurumsal bağlarını koparmak için giderek daha cüretkar adımlar atıyor. 2022'de hükümet, Sırbistan'ın Kosova şehirleri adına çıkardığı plakaların kullanımını yasaklamış, çıkan gerginliklere rağmen bu yasağı uygulamayı sürdürmüştü. Bu yıl içinde de Kosova hükümeti ticari işlemlerde Sırbistan dinarının kullanımını yasakladı ve ülkenin kuzeyindeki Sırbistan postanelerini ve banka şubelerini de kapattı.
Tamamının anayasal dayanağı olsa da Kosova'nın bu hamleleri, meselenin hassasiyeti göz önüne alındığında bir nebze ihtiyatsız olarak değerlendirilebilir. Nitekim Kosova'yı tanıyan Batılı devletler dahi bu adımlardan rahatsızlık duyduklarını belirtiyor. AB, ABD ve Avrupalı ülkelerden yetkililer, tek taraflı adımların bölgede gerilimi tırmandırabileceğinden endişe ediyor ve tarafları AB arabuluculuğunda daha önce varılan anlaşmaları uygulamaya çağırıyor.
Kosova'nın Politikaları ve Sırbistan'ın İtirazları
2008'deki bağımsızlığın ardından Kosova'da hükümetler, gerek Sırbistan'la varılacak siyasi çözüme, gerekse ülkedeki Sırp azınlığın durumuna ilişkin olarak yıllarca Batı dünyasıyla eşgüdümlü biçimde hareket etmişti. 2021 seçiminde büyük bir zaferle iktidara gelen Kurti hükümeti ise hem Belgrad'la, hem de Batı'yla olan ilişkilerinde egemenlik ve mütekabiliyet ilkelerinden taviz vermiyor. 2013'te imzalanan Brüksel Anlaşması'na göre kurulması öngörülen Sırp Belediyeler Birliği'ne ülkenin üniter yapısını ortadan kaldıracağı düşüncesiyle karşı çıkıyor. Sırbistan'dan kaynaklanabilecek iç ve dış tehditlere karşı kolluk ve orduyu güçlendiriyor.
Kosova'nın güvenlik kaygıları temelsiz değil. Geçtiğimiz yıl ülkenin kuzeyindeki Banjska'da bir grup silahlı Sırp militanın saldırısı sonucunda bir Kosovalı polis hayatını kaybetmişti. Sırbistan'ın zaman zaman sınıra yakın bölgelerde yürüttüğü askeri faaliyetler de Kosova tarafında endişelere yol açıyor. Hükümet, kuzeydeki belediyelerde anayasal düzenin ve devlet otoritesinin tesis edilmedikçe güvenlik tehditlerinin devam edeceği görüşüne sahip. Son dönemde yürütülen politikaların temelinde bu görüş yatıyor. Devam eden AB üyelik hedefi ve Kosova'da yerleşik NATO gücü sebebiyle Sırbistan'ın bu politikalara karşı askeri bir mukabelede bulunamayacağı düşüncesinin Kurti hükümetini daha da cesaretlendirdiği söylenebilir.
Sırbistan ise Kurti hükümetinin politikalarının Sırp nüfusu sindirmeyi ve ortadan kaldırmayı amaçladığını olduğunu iddia ediyor. Sırbistan medyasında Kosova'nın Sırplara baskı ve şiddet uyguladığına yönelik çıkan haberler de kamuoyunda hükümetin bu konuda daha fazla inisiyatif alması için beklenti oluşturuyor. 13 Eylül'de uzun bir basın toplantısıyla halka seslenen Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, Kosova'nın kuzeyinde kapatılan ofislerin yeniden faaliyete geçirilmesini talep ederken burada yaşayan Sırplara eğitim hizmetleri ve maddi destek vermeye devam edeceklerini açıkladı. Ayrıca Kosova'da Sırplara karşı işlendiği iddia edilen insan hakları ihlallerini soruşturmak üzere özel bir savcılık ofisi kurulacağını da ilan etti. Böylece Kosovalı Sırpların hamiliğini rolünü devam ettirirken Kosova hükümetinin uyguladığı politikaya açıkça meydan okumuş oldu.
Diyalog Sürecindeki Tıkanma
İki taraf arasında AB arabuluculuğunda düzenlenen periyodik toplantıların 17 Eylül'deki son turu, bu gergin atmosfer altında gerçekleşti. Brüksel'de iki tarafın baş müzakerecisi yalnızca AB yetkilileriyle görüşürken gündem konusundaki anlaşmazlıktan ötürü birbirleriyle görüşmediler. Sırbistan heyetinin Kosovalı Sırpların haklarının gündeme alınması talebi ülkenin iç işlerini ilgilendirdiği gerekçesiyle Kosova tarafınca reddedilirken Kurti'nin diyalog için sunmuş olduğu ön şartları da Sırbistan tarafı dikkate almadı.
Tarafların diyalog sürecinde aynı masaya oturmamaları, tarafların pozisyonlarında ne kadar katı olduğunu ve AB'nin yoğunlaştırdığı diplomasi ve sunduğu bütün teşviklere rağmen Kosova'da anlaşmaya dayalı bir çözümün hala bir hayli uzak olduğunu açıkça gösteriyor. Halbuki 27 Şubat 2023'te iki tarafın liderlerinin şifahen kabul ettikleri Ohri Anlaşması AB tarafından adeta bir diplomasi zaferi gibi ilan edilmişti. AB tarafından anlaşmanın bağlayıcılığı vurgulandığı ve uygulanmasına dair yoğun bir çaba harcandığı halde iki taraf da henüz harekete geçmiş değil. Sırbistan, AB üyelik hedefini her fırsatta dile getirmekle beraber Kosova konusundaki kırmızı çizgilerini koruyor. Kosova ise kendisine sunulan Avrupa Konseyi havucuna rağmen Sırp Belediyeler Birliği'nin kurulmasını ağırdan alıyor ve aynı zamanda kuzeydeki otoritesini güçlendirmeye yönelik hamlelerini sürdürüyor.
Vučić'in Dış Politikası
24 Eylül'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşan Vučić, Kosova hükümetinin son uygulamalarıyla Sırplara zulmettiği iddiasını tekrar ederken Batılı devletleri Kosova'nın bağımsızlığını tanıyarak ve silahlanmasına göz yumarak uluslararası hukuku ihlal etmekle suçladı. Vučić'in bu ifadelerinin yanı sıra ertesi günkü basın toplantısında söyledikleri de oldukça dikkat çekiciydi. Kosova'da kendi tedbirlerini uygulayarak Sırplara destek vereceklerini yineleyen Vučić, dünyadaki mevcut şartların Kosova'da "uluslararası hukuka dayalı taleplerinin" gerçekleşmesine müsaade etmediğini ve şartlar değişinceye kadar durumu kontrol altında tutmak zorunda olduklarını söyledi.
Sırbistan'ın Kosova üzerindeki iddialarından vazgeçmeyeceğini belirten bu açıklamalar aynı zamanda Sırbistan'ın izlediği çok taraflı dış politikanın anlaşılması için de önemli ipuçları barındırıyor. Başta Rusya ve Çin olmak üzere Kosova'yı tanımayan ülkelerle ilişkilerine büyük önem veren Sırbistan, aynı zamanda Kosova'yı tanımalarına rağmen Batılı aktörlerle de diyalog ve işbirliğinden kaçınmıyor. Geçtiğimiz aylarda AB, Fransa ve ABD ile imzalanan stratejik anlaşmalar yalnızca ülkenin ekonomik çıkarlarına hizmet etmekle kalmıyor, aynı zamanda Batı ile eşgüdümden uzaklaşan Kosova karşısında Sırbistan'ın sempati ve prestij kazanmasına katkıda bulunuyor.
Vučić'in Batı ile yürüttüğü ilişkiler ve Kosova konusunda gösterdiği diyaloğa açık tutum Kurti üzerindeki uluslararası baskının artmasına yol açabilir. Hatta Vučić, Sırp Belediyeler Birliği'nin kurulması hususunda Batı'yı harekete geçirebilirse Kosovalı Sırpların özerkliğini ve Sırbistan'ın bu topluluk üzerindeki nüfuzunu teminat altına almayı başarabilir. Mevcut şartlarda bunlar, Sırbistan'ın Kosova'da elde edebileceği önemli kazanımlar olacaktır. Ancak Vučić'in ifadelerine bakılırsa Sırbistan'ın asıl beklentisinin, uluslararası dengelerin Kosova'da kendi tezlerine göre bir çözümü mümkün kılacak şekilde değişmesi olduğu anlaşılıyor. Bu durum gerçekleşinceye kadar Kosova'ya dair nihai bir anlaşmadan olabildiğince kaçınacağını öngörmek zor değil.
Kısacası, son bir aydaki gelişmeler ve karşılıklı açıklamalar, Belgrad ile Priştine arasındaki normalleşme beklentisinin hala fazlasıyla iyimser olduğunu gösteriyor. Uluslararası toplumdan karşılıklı tavizlerin verilmesini sağlayacak düzeyde bir baskı veya teşvik gelmedikçe her iki taraf da kendi tezlerini katı bir biçimde savunmayı sürdürüyor. Diyalog sürecinin fiilen ilerlememesi, iki tarafın da tek taraflı eylemlere yönelme ihtimalini artırıyor. Kosova hükümetinin uygulamaları karşısında Vučić'in sözünü ettiği karşı tedbirleri yürürlüğe koyması durumunda bölgede yeni bir kriz ortaya çıkabilir. Uzun vadede normalleşme hedefi baki kalmakla birlikte uluslararası toplumun evvela tarafları tek taraflı hamlelerden caydıracak önlemlere yoğunlaşması gerekiyor.