Avrupa Komisyonu'nun Türkiye'ye yönelik vize serbestisi teklifinin yasalaşması için hem AB Konseyi'nin hem de Avrupa Parlamentosu'nun onayı gerekiyor. Konseyde gereken nitelikli çoğunluğun aksine Parlamentoda salt çoğunluğun oyu yeterli. Fakat eğer teklif Parlamentoda reddedilirse bütün süreç sonlanıyor. Halbuki Konseyde teklifin bir kere reddedilmesi durumunda Parlamento ve Komisyon ile müzakereler neticesinde bir kez daha oylamaya gidilebiliyor.
Dolayısıyla Parlamento, yasama sürecinin en önemli aktörü. Burada ise Türkiye ile vizelerin kaldırılmasına dair görüşler yeterince olumlu değil. Milliyetçi-muhafazakar kesimler arasında Türkiye'den AB ülkelerine düzensiz göçmen ve sığınmacıların gelebileceği korkusuyla vize serbestisini şüpheyle karşılayanlar baştan beri vardı. Son yıllarda Türkiye'ye yönelik eleştirilerini artıran sol ve liberal parlamenterler de mevcut şartlarda Türkiye'ye vize serbestisi sağlanmasının bir "ödüllendirme" olacağı gerekçesiyle buna fazla sıcak bakmıyorlar.
Parlamento, bundan tam bir ay önce Türkiye raporunu 133'e karşılık 375 oyla kabul etmişti. Türkiye'nin iç siyaseti, hukuki mevzuatı ve dış politikası hakkında birçok eleştirinin sıralandığı bu raporda, vize yol haritasındaki bütün kriterlerin eksiksiz biçimde yerine getirilmesinin şart olduğu söylenmekteydi. Bu rapor, vize serbestisi sürecindeki en zor aşamanın Parlamentodaki oylama olacağını işaret ediyordu.
Diplomatik kurnazlık
Aslına bakılırsa, yol haritasındaki kriterler tam olarak sağlanmamış olduğu halde Komisyonun Türkiye'ye vize serbestisi teklifinde bulunması olağan dışı bir durum. Aynı süreci yaşayan birçok Doğu Avrupa ülkesine karşı kriterlerin takibinde daha titiz davranan Komisyon, mülteciler konusunda Türkiye'yle yürütülmekte olan Ortak Eylem Planı'ndan dolayı böyle bir karara vardı. Halbuki Komisyon Türkiye'ye yönelik kriterleri yumuşatmış görünmekle beraber, bunun sonuç üzerindeki reel etkisinin sınırlı olacağı daha o günden belliydi. Nitekim Komisyonun sorumluluğu üzerinden atmasıyla kriterlerin takibini Parlamento üstlendi. Bu, AB'nin diplomatik kurnazlığından başka bir şey değil. Komisyon ve Konseye soracak olursanız, anlaşmadaki taahhütlerinin arkasında duruyorlar fakat Parlamentonun ikna edilmesi konusunda ellerinden bir şey gelmiyor.
Eğer parlamenterler Türkiye'nin geri kalan beş kriteri sağlamak konusundaki iyi niyetine ikna olmazsa süreç en başa dönecek. Yani Türkiye ile Komisyon arasında yeni bir yol haritası çizilmesi gerekecek.
Bu sonuç, Schengen bölgesine vize zorunluluğu devam edecek Türk vatandaşlarını (bilhassa Avrupa'ya daha sık ve kolay seyahat etmek isteyen işadamlarını) hayal kırıklığına uğratacak olmanın dışında Türkiye için büyük bir kayıp meydana getirmiyor. Meşruhatlı yol haritasında da belirtildiği üzere Türkiye, Geri Kabul Anlaşması (GKA) ve vize serbestisini birbirine bağlı süreçler olarak görüyor. Vize serbestisinin makul bir sürede uygulamaya geçmemesi durumunda Türkiye, GKA'nın 24. maddesini işletip anlaşmayı uygulamaktan vazgeçebilir. Böylece AB, bugün ve gelecekteki düzensiz göç hareketlerine karşı caydırıcı bir mekanizmadan yoksun kalmış olur.
Komisyonun kriterler konusunda tatmin olması, Konseyden de bu konuda olumlu görüşler gelmesi aslında mülteci krizinden kaynaklı konjonktürel durumlar. Aynı şekilde, Parlamentoda vize serbestliğine karşı bu kadar olumsuz bir tavrın mevcut olması da yine konjonktürden kaynaklanıyor. Yani bu süreçler iki sene önce gerçekleşmiş olsaydı belki Parlamento çözüm sürecinin devam ediyor olmasından dolayı Terörle Mücadele Kanunu'nu ve operasyonları gündeme getirmeyecekti fakat Avrupa henüz bir mülteci kriziyle karşı karşıya bulunmadığından vize serbestisi teklifi muhtemelen Komisyondan hiç çıkmayacaktı.
Kısacası vize serbestisi Avrupa'nın devamlı söylediği gibi "liyakat temelli" değil, siyasi bir karar. Bugün, Komisyon ve Konseyin benimsediği pragmatizm ile Parlamentoda baskın durumdaki siyasi ve ideolojik tutumların bir çarpışmasını izliyoruz. Bu çarpışmanın gerçek mi yoksa muvazaalı mı olduğu epey şüpheli. Yine de 751 sandalyeye sahip Parlamentoda oylamalar sonuçlanmadan köprüleri tamamen atmamak daha doğru olur. Özellikle ilk okumada nasıl bir metnin kabul edileceği önemli. Bu esnada Türkiye pozisyonunu parlamenterlere daha iyi anlatabilir.