Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Suudi Arabistan Krallığı arasındaki ilişki, birçok akademisyen ve uzman tarafından 'petrole karşılık güvenlik' şeklinde tanımlandı. Tarihsel süreçte iki ülke arasında ciddi bir uyum tesis edilmiş olsa da özellikle Soğuk Savaş sonrası ilişkilerde kırılmalara tanıklık edildi. Başta 11 Eylül, Irak işgali, Arap devrimleri olmak üzere Ortadoğu'da meydana gelen birçok gelişme ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin yeniden tanımlanması gerektiğini ortaya çıkardı. Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile ABD nezdinde önemi azalan Suudi Arabistan, dış politikasında 'stratejik otonomi' arayışını artırdı. Bu arayış özellikle Arap devrimleri sonrası daha fazla gün yüzüne çıkmaya başladı.
Suudi Arabistan'ın dış politikada Amerikan orbitinden kopmaya başlaması büyük oranda uluslararası sistemdeki dönüşüm ve güç dengelerindeki değişimle alakalı. Bir yandan ABD'nin Ortadoğu politikasının geleneksel kodlardan uzak ve pasif bir angajman siyasetine bürünmesi, Suudi Arabistan'a gereken güvenlik teminatlarını vermemesi; aksine Suudi rejimin güvenliğine tehdit olarak görülen aktörlerle (İran) anlaşmalar (nükleer anlaşma, 2015) imzalaması; diğer yandan Rusya-Çin gibi aktörlerin Ortadoğu ölçeğindeki etki alanlarının artması Riyad yönetiminin dış politika oryantasyonunu yeniden şekillendirdi. Suudi Arabistan'ın ABD'ye olan bağımlılığını azaltma çabası, Washington'ın Suudi Arabistan'ı rahatsız eden politikaları iki ülke arasındaki menfaat ortaklığına (marriage of convience) ciddi zarar verdi ve ilişkiler stratejik çıkmaza girdi. Suudi Arabistan'ın ABD'ye göreceli meydan okuyuşu Rusya, Çin ve İran ile ilişkileri üzerinden okunabilir.
Rusya Boyutu
Suudi Arabistan-ABD ilişkilerini stratejik çıkmaza sokan ilk dinamik Rusya ile alakalı. Putin'in liderliğindeki Rusya Obama, Trump ve Biden dönemlerinde Ortadoğu'dan göreceli uzaklaşan ABD'nin oluşturduğu güç boşluğunu doldurarak ABD 'müttefikleri' ile stratejik bir iş birliği düzeyi yakaladı. Bu anlamda kapsamlı anlaşmalarla ABD 'müttefikleri'ni çevreleyen Rusya, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde kırılmalara sebep oldu. Söz konusu durum iki örnek üzerinden rahatlıkla görülebilir. Bunlardan ilki petrol fiyatlarının ve üretim kotalarının belirlenmesi noktasında gerçekleşmiştir. 5 Ekim 2022'de Suudi Arabistan'ın da dahil olduğu Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) Batı ülkelerine yönelik petrol üretimini keseceğini duyurdu. Petrol fiyatlarında Batı aleyhine, Rusya-Suudi Arabistan gibi petrol üreticilerinin lehine olan bu karar Washington-Riyad hattındaki anlaşmazlıkları ayyuka çıkardı. Petrol fiyatlarını ve üretimini Rusya'nın aleyhine çevirmek isteyen Biden, uluslararası toplumdan dışlanan bir ülke olarak tanımladığı Suudi Arabistan'a ziyaret gerçekleştirmek zorunda kaldı. Biden yönetimindeki ABD'nin diplomatik çaba ve baskılarına rağmen Suudi Arabistan, Rusya ile sürdürdüğü ortaklığı bozmadı. Aksine bu ortaklığın günden güne kurumsallaştığı, Suudi Arabistan'ın Rusya ile yakınlaşarak ABD'ye olan bağımlılığını azaltmaya çalıştığı söylenebilir. Suudi Arabistan-ABD ilişkilerindeki stratejik çıkmazın Rusya bağlamındaki ikinci gelişmesi Ukrayna işgalidir. Nitekim Ukrayna'daki savaş uluslararası ilişkiler ve Ortadoğu siyaseti açısından birçok yeniliği beraberinde getirdi. Her ne kadar ABD ve Batı bir blok halinde Rusya'ya karşı Ukrayna'yı desteklese de ABD'nin Ortadoğu'daki müttefikleri ilginç bir siyaset takip etti. Başta Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar olmak üzere birçok ABD müttefiki, Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmayacaklarını duyurdu. Dolayısıyla Suudi Arabistan, Rusya ile yakınlaşarak uzun vadeli devlet politikası olarak dış politikada stratejik otonomi arayışını sürdürüyor.
Çin Ekseni
Suudi Arabistan'ın ABD'den 'göreceli bağımsız' bir dış politika izlemek istediğini kanıtlayan bir diğer husus Riyad-Pekin arasında sürdürülen kurumsal yakınlaşma sürecidir. Petrol ihracatından silah satışına kadar birçok alanda iş birliğini derinleştiren iki ülke ABD'yi rahatsız ediyor. Örneğin, 2021'de CNN tarafından elde edilen uydu görüntülerine göre Suudi Arabistan'ın Çin'in yardımı ile balistik füze ürettiği iddiası Washington'daki tedirginlikleri artırdı. Dolayısıyla Rusya gibi Çin de Ortadoğu'da birçok ABD müttefiki ile yakınlaşarak Washington'ı dengelemeye çalışmaktadır. Dahası Çin başta Hamas olmak üzere ABD karşıtı direniş kampını da destekleyerek bölgede etkinliğini artırıyor. Bununla birlikte Çin, 10 Mart'ta Suudi Arabistan-İran normalleşmesine ev sahipliği yaparak ciddi bir diplomatik başarı elde etti. Ortadoğu'nun kronik ve geleneksel dinamiği olan Suudi Arabistan-İran rekabetini iş birliği atmosferine dönüştüren Pekin'in Ortadoğu'da düzen kurucu rol üstlenmeye başladığı ifade edilebilir. Çin'in küresel çaptaki ekonomik yükselişi ve Ortadoğu ölçeğindeki artan nüfuzu karşısında Suudi Arabistan pragmatik adımlar atarak kazanımlarına odaklanıyor.
İran ile Normalleşme
Suudi Arabistan'ın ABD'ye meydan okuması olarak yorumlanabilecek son gelişme Riyad-Tahran arasındaki normalleşme sürecidir. Her ne kadar ABD süreci desteklediğini ifade etse de normalleşmenin ABD'den bağımsız gerçekleşmesi Suudi Arabistan-ABD ilişkileri ve ABD'nin bölgesel hegemonyası adına birçok şeyi ifade ediyor. Suudi Arabistan, ABD'nin güç mücadelesi içinde olduğu Çin'in ev sahipliğinde İran ile normalleşerek Washington'a meydan okuyor. Öte yandan bu süreç ABD'nin İran politikasındaki belirsizliğin devam ettiği bir döneme denk geldi. Dolayısıyla Suudi Arabistan, ABD'nin onay veya itirazına bakmaksızın dış politika adımları atmaya çalışıyor. Bu durumun en son ve somut örneği Suriye ile ilişkiler bağlamında yaşanıyor. Suudi Arabistan'ın ABD ve Batılı ülkelerin karşı çıkmasına rağmen Esed rejimini Mayıs ayında gerçekleşecek olan Arap Birliği zirvesine davet edeceği iddia edildi. Söz konusu durum BAE, Bahreyn gibi ABD 'müttefikleri'nin 2018'den beri uyguladıkları 'ABD'den olabildiği kadar bağımsız' dış politika ajandasının bir benzeri. Fakat bu durum ABD'den radikal bir kopuş anlamına gelmiyor. Nitekim Suudi Arabistan başta olmak üzere birçok bölge ülkesi, güvenlik bağlamında halen ABD'ye bağımlı. Sonuç olarak Suudi Arabistan, ABD'den yavaş da olsa kopuyor. ABD'nin küresel hegemonyasına meydan okuyan Rusya ve Çin ile yakınlaşan, İran ile ilişkileri normalleştiren Suudi Arabistan'ın bu politikayı nereye kadar sürdürebileceği ise belirsiz.