Türkiye'nin Irak'ın kuzeyine yönelik muhtemel askerî harekâtı 2024 yılının en önemli başlıklarından biri haline geldi. Özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Irak'ı ziyaretinin ardından Türk kamuoyu konuyu gündemine aldı. Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Irak'ı ziyareti ve operasyon için işaret edilen mevsimin gelmesiyle birlikte de beklentiler giderek arttı.
Mayıs ayının sonuna gelinmesine rağmen operasyon henüz başlamış değil. Irak'ın mevcut dağ silsilesinde mevsimler şartlarının tam anlamıyla uygun olmadığı da biliniyor. Haziran ayıyla birlikte bu sorun ortadan kalkacaktır. Elbette operasyonun başlaması için askeri, siyasi ve diplomatik sahanın uygunluğu aranacaktır. Bu şartlar tam anlamıyla yerine geldiğinde harekatın başlaması beklenebilir. Ayrıca tüm hazırlıkların yapıldığı da ifade edilmektedir. Bu doğrultuda siyasi kararın beklendiği de söylenebilir.
Nasıl Bir Askeri Harekât Bizi Bekliyor?
Stratejik anlamda operasyonun hedefi belli: Örgütü sınırdan uzaklaştırmak ve yaklaşık 30 km derinliğinde güvenli hat oluşturmak. Suriye'de direkt askeri harekatlar aracılığıyla bu gerçekleşse de Irak'ın kuzeyindeki durum coğrafi olarak farklı. Burada ilerleme sağlamanız için mevsim şartları ile birlikte lojistik, siyasi ve askeri ortamın hazır olması gibi çok farklı etmenler söz konusu. Bu nedenle Irak'ın kuzeyine yönelik gerçekleştirilmesi beklenen askerî harekât, bugüne kadar Suriye'de icra edilen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekâtlarından oldukça farklı. Farklı olmasının yanı sıra daha da zorlu diyebiliriz.
Özellikle bölge coğrafyası göz önüne getirildiğinde her taşın altına bakma, her mağarayı temizleme, mağaralar arası tünelleri imha etme gibi birçok farklı etkenin olduğunu görmeliyiz. Bunun yanı sıra yukarıda da ifade edildiği gibi coğrafi etkiler söz konusu. Sınır boyunca tamamen dağlık bir coğrafya bulunuyor. Her ilerleme sağladığınız ve üslendiğiniz noktaya yolların açılması, lojistik hattın kurulması ve yine bu hattın güvenliğinin sağlanması gibi zorluklar mevcut.
2017 yılından itibaren Kararlılık Harekatıyla başlayan ve Pençe serileriyle devam eden süreçle birlikte Türkiye önemli ilerlemeler kat ettiği gibi bölgede ciddi bir üslenmeye sahip oldu. Bu durum, planlanan harekâtı kolaylaştıran etmenler arasında yer alıyor. Ancak harekatın yine de zorlu olacağını ve PKK'nın Irak sahasında tutunma adına mukavemet göstermek isteyeceği tahmin edilebilir. Bu noktada kamuoyunun Suriye'dekine benzer bir şekilde kısa sürede büyük alan hakimiyetlerinin elde edileceği bir hareket beklentisinde olmamalıdır. Kısa zaman önce Metina bölgesinde müşahede ettiğimiz gibi, dağ silsileleri boyunca ilerlemeler görebiliriz. Elbette nihai hedefin Suriye'ye benzer şekilde sınırdan 30-40 kilometre arasında bir derinlikte güvenli bölge oluşturmak olduğu ifade edilebilir.
IKBY, Irak Merkezi Hükümeti ve İran'ın Tutumu Ne Olabilir?
Kararlılık Harekatı'ndan bu yana Irak kuzeyinde gerçekleştirilen askeri harekatlarda Türkiye ve dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri tek başına hareket etti. Yalnızca IKBY ile sahada siyasi, istihbari ve diplomatik olarak benzer yaklaşımlar sahip olunabildi. Hatırlanacağı üzere PKK, Türkiye ile işbirliği suçlamasıyla Peşmergeleri hedef alan saldırılar gerçekleştirdi. Bunun yanında PKK sözde medyası sürekli olarak KDP ve IKBY'yi hedef alan yayınlar yaptı ve yine PKK'nın sözde üst düzey isimleri IKBY'yi suçlayan açıklamalarda bulundu.
Irak Merkezi Hükümeti'ne geldiğimizde ise tarihte ilk kez PKK'yı yasaklı örgüt olarak tanımladılar. Bu gelişme, terör örgütü olarak sınıflandırmamış olsalar da önemli bir adım olarak görülebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretiyle birlikte Türkiye ile Irak'ın muhtemel harekâtta temasta olabileceğine dair beklentiler arttı. TSK'nın bölgede devam eden askeri operasyonlarına paralel olarak Irak Sınır Muhafızları'nın Duhok'ta kontrol noktaları kurmaları da bu yorumları artırdı.
Her ne kadar hava pozitif görünse de Irak Ordusu'nun TSK'nın bölgeyi PKK'dan temizleyerek alan hakimiyeti kazanmasına karşı da bölgedeki varlığını artırmak isteyebileceği düşünülebilir. Türkiye açısından elbette terör örgütü temizlendikten sonra Irak Ordusu'nun bölgede hâkim olmasının bir sakıncası yok. Ancak PKK'nın Sincar'da farklı isimlerle Irak'ın resmen bir parçası yapıldığı da Türkiye'nin hatırında. Bu noktadan hareketle karşılıklı güven inşasının sürecin belirleyicisi olacağı ifade edilebilir.
Bu kapsamda İran'ın Irak makamları ve Haşdi Şabi üzerindeki etkisini unutmamak gerekir. İran'ın Suriye'de veya Irak'ta PKK ile doğrudan karşı karşıya gelmediği gibi Tel Rıfat veya Menbiç gibi bölgelerde aynı cephe hattında yer aldığı da kamuoyunun malumu. Keza yine Sincar örneğinde de bu görülmekte. PKK'lu unsurlar ile İran destekli Haşdi Şabi, Sincar'da birlikte. Tüm bu noktalardan hareketle İran'ın PKK ile temasta olma halini sürdürmesi ve Irak Hükümeti'ni de bu hususta etkilemesi beklenebilir.
Sonuç: Hakan Fidan Etkisi
Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı görevine gelmesiyle birlikte ilk yurtdışı ziyaretini Irak'a yapmıştı. MİT Başkanlığı döneminden beri Irak sahasına olan hakimiyeti, terörle mücadelede edinilen kazanımlar ve son olarak dekapitasyon süreci göz önüne getirildiğinde Hakan Fidan için Irak'ın ne denli önemli olduğu görülebilir. Dışişleri Bakanlığı döneminde de çözüme kavuşturmak üzere Irak dosyasını öncelemesi de bunu ortaya koymaktadır.
Bakan olarak Irak Hükümetine PKK'yı yasaklı örgüt olarak tanıtması, ilk önemli başarı olarak görülebilir. Yine Kalkınma Yolu projesi de Türkiye-Irak ilişkilerine yaklaşımını ortaya koymaktadır. Bu projenin geleceği, güvenliği ve Türkiye-Irak ilişkilerindeki karşılıklı güven inşası için de PKK sorununun ortadan kaldırılması büyük öneme sahip.
Türkiye'nin yaklaşımı kadar Irak Merkezi Hükümeti'nin ulusal çıkarlarını önceleyerek, dış etkilere karşı siyasi irade ortaya koyabilmesi de oldukça önem arz ediyor. Türkiye, beklenen askeri harekâtı gerçekleştirse de, terörü kaynağında bitirme stratejisi bağlamında, Sincar'dan Kandil'e kadar terörle mücadeleyi sürdürmeye devam edecektir. Kaldı ki örgütün Suriye varlığı önümüzde durmaktadır. Bu nedenle muhtemel askeri harekâtı, bütün bir stratejinin parçası olarak görmeliyiz.