Dört yıllık aranın ardından bu hafta içerisinde Cenevre'de Kıbrıs sorununun çözümü için meselenin doğrudan ve dolaylı tarafları bir araya geldiler. BM Genel Sekreteri başkanlığında yapılan görüşmelere KKTC ve GKRY cumhurbaşkanları ile garantör ülkeler olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere dışişleri bakanları katıldı.
27-29 Nisan tarihlerinde yapılan görüşmeler, 2017'de yapılan Crans-Montana müzakerelerinden farklı olarak "zemin yoklama" buluşması olarak tanımlandı. Yani bu "zemin yoklama" başarılı olsaydı "müzakerelere" geçilecekti. Ancak görüşmeler sonrasında yapılan açıklamalar, toplantının başarısız olduğunu ve BM Genel Sekreteri'nin önerisine rağmen tarafların yakın zamanda yeniden toplanıp müzakere safhasına geçmelerinin zor olduğunu gösteriyor.
Görüşmelerin başarısız olduğu açıklansa da "5+1" ya da "5+BM" şeklinde tanımlanan bu buluşma, Türkiye'nin Kıbrıs meselesine dair yeni politikasını yansıtan önerilerinin kayıtlara geçmesi açısından önemliydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve KKTC Cumhurbaşkanı Tatar'ın epeydir dile getirdikleri "iki devletli çözüm" önerisi Cenevre'de resmen bütün taraflara iletildi.
Türkiye neden bu noktaya geldi?
Uzun yıllar boyunca Kıbrıs meselesine tek devlet çatısı altında çözüm arama çalışmalarına destek veren ve 2004 yılında bu yönde hazırlanan BM barış planı (Annan Planı) temelinde yapılan referandumda evet oyu kullanan Türk tarafı artık KKTC'nin bağımsızlığında ısrar ediyor. Bunun temel nedeni, sırtını AB üyeliğine yaslamış olan Rumların bugüne kadar Brüksel'in baskısıyla Türkiye'yi her türlü tavize zorlayacağına inanarak adil bir çözüme yanaşmaması.
Doğrusu, 2004'teki referandumda hayır oyu kullanmalarına rağmen AB'nin önce üye yaparak GKRY'yi ödüllendirmesi ve sonrasında Türkiye'nin katılım müzakerelerinde ilerlemesini Kıbrıs konusunda vereceği tavizlere bağlaması bu konuda Rumları cesaretlendiriyor. Türkiye'nin bağımsız dış politikasından rahatsız olan ABD'nin de son dönemde Kıbrıs meselesinde iyice GKRY ve Yunanistan yanlısı tavır takınması Rumların uzlaşmaz politikalarının bir başka nedeni.
Rumların AB ve ABD'nin desteğiyle maksimalist taleplerinde ısrar etmesi ve açık güç politikasına yönelmeleri Türkiye'nin Kıbrıs'ta tek devlet çatısı altında varılacak bir uzlaşıda adadaki Türklerin güvenliği konusundaki endişelerini artırdı. Adanın yakın tarihi de bu endişeleri haklı çıkarak gelişmelerle dolu.
İşte bu güvensizlik ve dayatma politikası Ankara'nın Kıbrıs meselesinde elini yükseltmesi ve KKTC'nin bağımsızlığının tanınması konusunda ısrar etmesi sonucunu doğurdu. Türkiye Cenevre'de, "KKTC'nin eşit statüsü tanınmadan müzakerelere başlamayacağını ve bağımsızlığı konusunda ödün vermeyeceğini" açık bir şekilde muhataplarına iletti.
Karşı taraf ne istiyor?
Tahmin edilebileceği gibi, Cenevre'de masanın karşısında oturan taraflar Türkiye ve KKTC'nin iki devletli çözüm önerisinden çok rahatsız oldular. Beklentileri, Türkiye'nin AB ve giderek artan ABD baskısı karşısında geri adım atıp Kıbrıs'ta federasyon eksenli çözüm müzakerelerine geri dönmesiydi.
Bu noktada İngiltere'nin son dönemde biraz farklılaşan politikasına değinmek gerekir. Londra'nın Kıbrıs meselesinde "federasyon dışındaki çözümlerin de mümkün olabileceğinden" bahsetmeye başladığı görülüyor. İngiltere'nin Brexit nedeniyle söz konusu olabilecek ekonomik zararları giderme konusunda Türkiye ile yakın işbirliği kurma arzusu Kıbrıs konusundaki tavır değişikliğinde etkili olmuş olabilir. Bu işbirliğinin güvenlik alanına da uzanması Kıbrıs'ta askeri üsleri bulunan İngiltere için Türkiye'yi daha önemli bir ortak yapıyor.
İngiltere'nin AB üyeliğinden ayrılması da Londra'nın Kıbrıs meselesinde daha tarafsız bir politika izlemesini kolaylaştırmış görünüyor. Buna karşılık AB'nin, üyeleri olan GKRY ve Yunanistan'la dayanışma zorunluluğu çerçevesinde Türkiye karşıtı politikalar izlediği görülüyor. Bu da özellikle Kıbrıs sorununa çözüm bulunmadan GKRY'nin AB üyesi yapılması kararının ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Tabii, AB içerisinde GKRY ve Yunanistan'ın desteklenmesini savunan bazı ülkelerin asıl motivasyonlarının birlik dayanışması değil de bu iki üyeyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak olduğunu da hatırlamak gerekir.
Cenevre'deki Kıbrıs görüşmelerinde Çavuşoğlu ve Tatar, Türkiye ve KKTC'nin baskı ve dayatmayla haklarından vazgeçecek ülkeler olmadığını açık bir şekilde gösterdiler. Ancak Türk tarafının toplantıya katılması, Türkiye'nin Kıbrıs meselesiyle ilgili sorunların hakkaniyetli bir şekilde çözümü konusunda hazır ve istekli olduğunu da göstermiş oldu.
Bundan sonra Yunanistan, GKRY ve onlara destek veren ülkelerin atacakları adımlar gelişmeleri belirleyecek. Ankara'nın "iki devletli çözüm" önerisini hazmedip müzakerelere başlamayı da tercih edebilirler, baskı ve dayatmayla Türkiye'ye geri adım attırmayı hedefleyen politikalarını sürdürmeyi de. İkincisinin ters teptiğini gördüler.
Yunanistan ve GKRY'nin, sırtlarını AB ve ABD'ye yaslayarak Türkiye'ye baskı yapmaya çalışmak yerine başta Kıbrıs sorunu olmak üzere bölgedeki sorunların çözümü konusunda Ankara ile işbirliği yapmaya yönelmelerinin kendi çıkarları için en doğru yol olduğunu görmeleri gerekiyor.