Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL TANAS KARAGÖL

AB borç krizi ve Türkiye'de ekonomik büyüme

2008'de başlayan küresel ekonomik kriz, etkilerini 2011'de de özellikle AB ülkelerinde sürdürmüştür. Bu dönemde, gelişmiş ülke ekonomileri büyük ölçüde daralmış, gelişmekte olan ülkelerden ise yoğun sermaye çıkışları gerçekleşmiştir. Türkiye ekonomisinde ise, 2008'in son çeyreği ile 2009 son çeyreği arasındaki dönemlerde yaşanan daralmaya rağmen, 2009'un son çeyreğinden itibaren 2011'in üçüncü çeyreğine kadar ekonomik büyüme sorunsuz bir şekilde devam etmiştir. Türkiye, 2011'in ilk 9 aylık döneminde gerçekleşen yüzde 9.6'lık büyüme oranı ile dünyada en hızlı büyüyen ülke olmuştur. Türkiye, AB bölgesinde de en yüksek büyüme oranına sahip olan ülke konumunu sürdürmüş ve ekonomisinin iç ve dış şoklara karşı daha dayanaklı hale geldiği görülmüştür.
Küresel kriz ve piyasaların belirsizliğinin devam ettiği bu dönemde, Türkiye ekonomisinde hem kamu bütçe dengesi sağlanmış hem de yatırım yapılabilir bir ortam oluşmuştur. Bununla beraber, büyüme oranlarındaki artış ile beraber üçüncü çeyrek itibariyle işsizlik oranlarının da düşmesi ve dolayısıyla ekonomik büyümenin istihdama yansımış olması sayesinde büyüme, refah düzeyini artırıcı bir rol oynamıştır. Büyüme oranının refah düzeyine katkısının bir göstergesi olan işsizlik oranındaki bu düşüş, Türkiye'nin G-20 ülkeleri arasında en çok istihdam sağlayan ülke olmasını sağlamıştır. TÜİK verilerine göre Eylül ayı için mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı, yüzde 8.8 olarak gerçekleşmiştir. Bu nedenle, daha önceki dönemlerde büyümenin istihdam yaratmadığı konusunda ortaya çıkan tartışmaları da sona erdirmiştir.

AB bölgesi borç krizi ve Türkiye ekonomisi

AB bölgesi ekonomilerinin içine düştüğü borç krizi ve artan cari açık miktarına önlem olarak Hükümetin ekonomiyi dizginleme politikası ve Merkez Bankası'nın kredi balonunu söndürme yöntemi ile ekonomiyi soğutmaya çalışması sonucunda, tüketim ve yatırımlarda az da olsa bir yavaşlama sağlanmıştır. Diğer yandan, AB bölgesinde devam eden borç krizi nedeniyle, dış talepte meydana gelen daralmaya rağmen ihracat oranındaki artış nedeniyle, net ihracat büyüme oranına pozitif katkı yapmıştır. Bunun nedeni, Merkez Bankası'nın yüksek faiz-düşük kur politikasından vazgeçmesinin bir sonucu olarak Türk lirasında gerçekleşen değer kaybıdır. Uygulanan yeni kur politikası ile Türk lirasında gerçekleşen bu değer kaybının uzun dönemde ihracatı artıracağı beklenmektedir.
Bu dönemde, hem Türkiye ekonomisinde yüksek oranda ekonomik büyüme gerçekleşmiş, iç ve dış talep arasındaki dengelenme öngörüldüğü şekilde sürmüş, hem de tüketim talebi yavaşlamış ve net ihracatın büyümeye katkısı artmıştır. Bu da cari açıkta hızlı artış eğiliminin kontrol altına alınmasına katkıda bulunmuştur. Bu sayede hem ekonomide negatif dışsallıklara rağmen istikrarlı bir büyümeyi sağlanmış hem de ekonominin rekabet gücü artırılmıştır. Fakat AB bölgesi ekonomilerinin yaşadığı borç sorunları sürdüğü için, ihracatın yaklaşık olarak yarısının gerçekleştiği bu ülkeler ile ilgili endişeler gündemde kalmaya devam etmektedir.

2012 yılı beklentileri...
AB ülkelerinde devam eden borç krizi ve talep daralması nedeniyle 2012'de dünya ekonomilerinde durgunluğun yaşanacağı konusunda güçlü beklentiler mevcuttur.
Fakat başta AB ülkeleri olmak üzere, pek çok ülkede kamu borçlarının ve bütçe açıklarının GSYH içindeki oranının yüksek olması nedeniyle kamu maliyesinin sürdürülebilirliğinin gündemde olduğu bir dönemde, Türkiye ekonomisinde kamu borçlarının ve bütçe açıklarının GSYH içindeki oranı Maastricht kriterlerinin altında kalmıştır. Kamu maliyesi alanında sağlanan bu başarılar, Türkiye'nin gelişmekte olan diğer pek çok ülkeden ayrışmasına ve 2012 için öngörülen belirsizliklerin ortadan kalkmasına katkı sağlamıştır.
Türkiye, ticaretinin büyük bir kısmını gerçekleştirdiği AB ülkelerinde ve ABD'de devam eden küresel ekonomik krize rağmen, ekonomik büyümede gerçekleştirdiği bu rekor büyüme oranları ile aslında Türkiye'deki ekonomik faaliyetlerin diğer gelişmiş ülkelere göre ne kadar farklı ve ekonomik yapının ne kadar dinamik olduğu da görülmüştür. Bununla beraber tüm makroekonomik göstergeler olumlu olmasına rağmen, yapısal nedenlerden dolayı ekonomik büyüme ile birlikte cari açığın da artması bazı kaygıların dile getirilmesine neden olmuştur. Fakat bu dönemde cari açık ile ilgili önerilecek olan en kötü çözüm, hiç kuşkusuz ekonomik büyüme dinamiğinin kırılması ile ilgili öneriler olacaktır. Çünkü tüm sakıncalarına rağmen ekonomide var olan büyüme dinamiği devam etmelidir.
Bu nedenle, ekonomik büyüme sürecinin sağlıklı ve sorunsuz devamı için çözüm, ihracatın ithalata olan bağımlılığını düşürmek, ara malı ve yatırım mallarında yurtiçi üretim kapasitesini artırmak amacıyla üretim için gerekli olan girdileri yerli ürünlerle karşılamaktır. Hükümetin, bu konuda ısrarcı tavrı ve yurtiçi üretimi teşvik etmesi sayesinde, reel sektörün şimdiden bu teşviklerden faydalanmak amacıyla ithalat yoluyla sağladıkları girdileri, yurt içinde ikameye yönelmeleri, hem üretimi artırıcı hem de yatırımları hızlandırıcı bir etki yapacaktır. Böylece yerli üretimin önünü açmasına yardımcı olacak ve ekonomide gözle görülür bir canlanma sağlanacaktır. Ayrıca, bu yol ile dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açıkla mücadelede önemli bir mesafe alınacaktır. Bununla beraber, ekonomide üretim sürecinin devamını sağlamak amacıyla, yurtiçi üretimde verimlilik artışının sağlanması, katma değeri yüksek ürünlerin üretimine öncelik verilmesi ve rekabet gücü yüksek sektörlere odaklanılması gibi yapısal tedbirler, cari açıkla mücadele için temel politikalar olmalıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA