Başkan Biden'ın Ortadoğu gezisi Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası yaşanan enerji krizinde Suudi Arabistan'la ilişkileri tekrar rayına oturtma amacı taşıyordu. Yüksek enflasyon yüzünden görev onay oranı son derece düşük seviyelerde seyreden Biden, Kaşıkçı cinayeti dolayısıyla çok sert sözler söylediği Suudilere Amerika'nın onlardan vazgeçmediği mesajını vermeye çalıştı. Yüksek petrol fiyatlarının Rusya'nın işine gelmesi ve OPEC üzerindeki Rus etkisinin de kırılması gerekliliği Biden'ı Suudi Arabistan'la arayı düzeltmeye itti. Bölgeye ilişkin kapsamlı bir politika üretemeyen Biden'ın gezisi Rusya ve Çin'le mücadelenin Ortadoğu'yu ihmal ederek mümkün olmayacağının teyidi anlamına geliyor.
Amerikan dış politikasının Obama'dan beri Ortadoğu'daki varlığını ve liderliğini azaltarak Çin'e odaklanma çabası bir türlü kalıcı bir politika haline dönüşemiyor. Amerikalı stratejistler ABD'nin Ortadoğu'nun güvenliğini sağlayarak petrol fiyatlarının düşük kalmasını sağlamasının Çin'in işine yaradığını savunarak epeydir şikâyet ediyorlar. Ortadoğu petrolünün en büyük müşterilerinden olan Çin'in bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirerek enerji ihtiyacını karşılamaya devam etmesi Amerikan politika yapıcılarını rahatsız etmeye devam ediyor. Bu yüzden Amerika'nın Ortadoğu'yu ihmal etme lüksü olmadığını savunan uzmanların sayısı hiç de az değil.
Ukrayna krizi, Rusya'nın ABD'yle başat bir aktör olarak mücadele edemese de Batı ittifakına ağır maliyetler üretebildiğini gösterdi. Rusya enerji piyasalarındaki etkinliğini Avrupa'ya karşı silah olarak kullanabildiğini ve petrol fiyatları üzerinden küresel düzlemde enflasyonist etki yaratabildiğini ispat etti. Batı'nın Ukrayna'ya verdiği yüksek desteğin küresel tahıl ve enerji krizlerini çözmeye yetmediği ortada. ABD'yle ilişkileri eskisi gibi olmayan Suudi Arabistan'ın Amerika'nın istediğini hemen yaparak Rusya'yı kışkırtmak istemediği de aşikâr. Bu durumda Rusya'nın bölgedeki etkinliğini sınırlamak ve Körfez'le arasına mesafe koymaya çalışmak Amerika'nın ulusal çıkarı için bir mecburiyet olarak öne çıkıyor.
Bu dengelere bakıldığında Biden açısından Çin'in ve Rusya'nın bölgedeki etkinliğini dengelemek ve sınırlamak elzem bir hale geliyor. Bu noktada Biden'ın Suudi Arabistan'la arasına demokrasi ve insan hakları üzerinden mesafe koyması adeta stratejik bir yük olarak görülüyor. Suudi Arabistan ziyaretini meşrulaştırma ihtiyacı duyacak kadar medya baskısı altında kalan Biden'ın Amerika'nın ulusal çıkarının gereğini yaptığı savunması dikkate değer. Biden'ın pozisyonunun 'petrol fiyatlarının ve enflasyonun tarihi seviyelerde olduğu bir dönemde demokratik değerler için Suudi Arabistan'la ilişkimizi koparmak çıkarımıza değil' noktasına geldiğini görüyoruz.
Biden'a sol progresif kanat dışında ciddi siyasi eleştiri gelmemesinin ana nedeni de yaşanan ekonomik zorlukların Kasım'daki ara seçimlerde Demokratlar için ciddi tehdit oluşturmasından kaynaklanıyor. Ekonomide yüksek istihdama rağmen Fed'in faiz artırımlarıyla henüz dizginlenemeyen yüksek enflasyon orta ve alt sınıfların seçimlerde Demokratları cezalandırma ihtimalini güçlendirmiş durumda. Kürtaj meselesi üzerinden yeni bir kadın hareketi mobilizasyonu sağlamayı uman Demokratların Kongre çoğunluğunu kaybetmesi Başkan'ı iyice zayıflatacak. İç siyasette ekonominin gidişatından memnun olmayan kitlelere elinden gelen her şeyi yaptığı mesajını vermek isteyen Biden için Ortadoğu gezisi kaçınılmaz bir zaruret haline geldi.
Biden'ın İran'la görüşmelerde mesafe alamaması dolayısıyla önümüzdeki dönemde İsrail-İran tansiyonunun artma ihtimali de Başkan'ın bölgeye gezisini gerektiren konulardan biri oldu. İsrail'in askeri opsiyonu masaya koyması için zorladığı Biden'ın bu sözü vermekten kaçınması dikkate değer. Ancak bunun dışında İsrail'in tamamen yanında olduğu mesajını vermeye çalışan Biden, İran'ın nükleer silah sahibi olmasına asla izin vermeyecekleri taahhüdüyle yetindi. Bu Amerika'nın öteden beri politikası olduğu için Biden'ın yeni bir pozisyon ortaya koyduğunu söylemek mümkün değil.
Trump döneminde başlatılan İsrail'in Arap ülkeleriyle normalleşmesine desteğini devam ettiren Biden'ın Suudi Arabistan'la normalleşmeyi sağlamaya yönelik sembolik çabası da gezinin önemli gündemlerinden biri oldu. Suudi Arabistan'ın MBS döneminde İsrail'le normalleşmesi hiç de yadırganmayacak bir hale geldi ve Amerikan Başkanı'nın iki ülke arasında direkt uçuş gerçekleştirmesi sürecin aslında ne kadar ilerlediğine işaret ediyor. Filistin konusunda iki devletli çözüm yönünde tercihi olduğunu tekrarlayan Biden'ın bu konuda ciddi bir siyasi adım atmayacağı da aşikâr. Filistin'e mali yardım sözü vererek iki devletli çözüme atıfla yetinen Biden'ın partisinin progresif kanadını tatmin etmeye çalışmaktan öteye geçemediğini söyleyebiliriz.
Biden'ın Ortadoğu gezisinin en önemli gündem maddesinin petrol fiyatlarının dizginlenmesi olduğunu söylemek mümkün. Biden'ı insan hakları gündemini arka plana atmak zorunda bırakan ekonomik gelişmelerin zorlamasıyla gerçekleşen ziyaretin, Rusya ve Çin'in Ortadoğu'da stratejik olarak dengelenmesini sağlayacak bir politika ortaya koyabildiğini söylemek zor. MBS'yi meşrulaştırdığı yönünde eleştiri oklarının hedefi olan Biden'ın İsrail, Filistin, İran veya Suudi Arabistan konularında yeni bir politika ortaya koymamış olması, Amerika'nın bölgede maliyet ödemek istemeyen tavrının devam ettiğini gösteriyor. Bununla birlikte maliyet üretmekten kaçınan ve kısa vadeli zaruri ihtiyaçların karşılanmasına dayanan gezinin kalıcı bir Amerikan politikası veya başarısı üretmesi mümkün görünmüyor.