Demokrat Parti'nin başkan adayı Joe Biden'ın The New York Times gazetesi yayın kuruluyla yaptığı kapalı toplantıda Türkiye'ye ilişkin sözleri bir NATO müttefikinin içişlerine doğrudan müdahale anlamına geliyor. Biden'ın tanıdık demokrasi ve insan hakları eleştirilerinin ötesine geçmesi ve Türkiye'nin içişlerine doğrudan müdahale sözü vermesi Türk-Amerikan ilişkilerinin ne kadar zorlu bir dönemden geçtiğini de gösteriyor. Obama yönetiminin 2014 sonbaharından beri YPG'ye verdiği destek ve darbe girişimi sırasındaki muğlak açıklamaları ikili ilişkilerde derin güvensizlik oluşturmuştur. Biden'ın muhalefete destek vererek iktidarı indirmekten bahseden sözleri bu güvensizliğin tamir edilmesi zor bir noktaya sürüklendiğine işaret ediyor.
Obama'nın sekiz yıl başkan yardımcılığını yapan Biden'ın gaflarıyla meşhur olduğu biliniyor. Türkiye'yle ilgili ifadelerindeki özensizlik ve tutarsızlık göze çarpsa da sözlerini gaf olarak nitelemek pek mümkün değil. The New York Times'ın demokrasi ve otoriterlik konusundaki hassasiyetlerini bilen Biden'ın yayın kuruluna güvence verip liberal kanadı memnun etmeye çalıştığı aşikar. Buna rağmen Demokrat Parti programında da yer alan demokrasi promosyonu ve insan haklarını dış politikanın ana dayanaklarından biri haline getirme çabası öne çıkıyor. Bu ajandaya sadık kalacağını göstermeye çalışan Biden'ın liberal müdahaleci kanadın baskısını yoğun hissettiği de açık.
2014 sonbaharında başlayarak Suriye'nin kuzeyinde DEAŞ ile mücadele adına YPG'ye destek vermeye başlayan Obama yönetiminde Irak dosyası Biden'daydı. Irak'tan çekilmeye çalışan Obama politikasını gerçekleştirmekle yükümlü olan Biden çekilmenin "yerel güçler" ile çalışarak gerçekleştirilmesi politikasının da mimarları arasında sayılabilir. YPG'ye desteğin de "yerel güçler"e ve "ABD'nin Kürt müttefikleri"ne desteği şeklinde sunulmasında Biden'ın önemli bir payı var. Son altı senedir özellikle CENTCOM'un derinleştirdiği bu ilişkinin Amerikan basınında Türkiye'ye karşı Kürtler başlığı altında sunulduğunu gördük. Bu indirgemeci genellemenin doğru olmadığını ve Türkiye'nin Kürtlerle değil PKK'yla derdi olduğunu en iyi bilmesi gereken isimlerin başında Biden geliyor aslında.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminde de hiç iyi bir sınav vermedi Obama yönetimi. Dışişleri Bakanı Kerry'nin istikrar vurgusu ve Obama yönetiminin darbe karşıtı net bir tavır koymakta gecikmesi ikili ilişkilerde derin güvensizliğin artmasına yol açmıştı. Obama yönetiminin darbe girişimi sonrası Ağustos'ta Türkiye'ye gönderdiği isim olan Biden gelmekte geç kaldıklarını da kabul etmişti. Daha önce de 2014'te DEAŞ'ın güçlenmesinden Türkiye gibi bölge ülkelerini sorumlu tuttuğu yönündeki açıklamaları dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan özür dileyen Biden, YPG'nin Fırat'ın batısına geçmeyeceği sözünü de vermiş ama yerine getirememişti.
Darbe girişiminin hemen bir ay sonrasında Fırat Kalkanı Harekatı'yla birlikte artık sahada olacağını gösteren Türkiye, ABD'nin oyalama taktiklerine ve diplomatik jestlerine artık prim vermeyeceğini göstermiş oldu. Türkiye verilen mesajlar ve karşılıklı sözlerden ziyade artık sahada PKK'nın alanını kendi askeri gücüyle daraltarak inisiyatif almaya başladı. Terörle mücadele ve Suriye politikasında artık yeni bir aşamaya geçen Türkiye, Obama yönetimine ve CENTCOM'a rağmen kendi politikasını takip etmeye başladı.
Seçildiği takdirde Biden yönetiminde Türk-Amerikan ilişkileri diplomatik anlamda daha zorlu bir döneme girecektir ancak Türkiye'nin hem sahada hem de diplomatik alanda kendi politikalarını şekillendirmeye devam etmesi bunun en iyi ilacı olacaktır. Geçmişte gerek Irak işgali gerekse ABD'nin YPG'ye desteği gibi meydan okumalarda kendi politikalarını belirleyerek hayata geçirmeye devam eden Türkiye'nin muhtemel bir Biden yönetiminde de çıkarları doğrultusunda adım atma kabiliyeti devam edecektir. Biden'ın Türkiye'nin içişlerine müdahale ederek siyaseti dizayn etme vaatlerini hayata geçirmesi de mümkün olmayacaktır.