Vesayet düzeni denilince aklımıza genelde siyaset geliyor. Halbuki vesayet toplumdan kültüre, ekonomiden gündelik hayata kadar siyasetten çok daha geniş bir alanda etkilidir. Bu kadar geniş çaptaki etkinliği neticesinde vesayet düzeni adeta en geniş anlamda topluma dair ne varsa onun düşmanıdır; toplumun kodları ile oynar, onu felç eder, normal seyri tıkar, toplumsal kanalları daraltır, fertleri parçası olduğu toplumdan bezdirir ve olağanı olağan dışı hale getirir.
Vesayetin bu işlevlerinin siyasi işlevleri kadar kolay tespit edilebilir ve gözlemlenebilir olmaması bizi yanıltmamalı, vesayet düzeni bunların hepsini yapar! Tam da bugünlerde Kurban Bayramı üzerinden vesayet düzeninin topluma neler yapabileceğini gözlemleyebiliriz. Kurban sadece bizim toplumumuzun veya daha geniş çerçevede diğer Müslüman toplumlarının riayet ettiği bir dini vecibe değildir. Hazreti Adem'den günümüze dünya tarihinin her aşamasında her zaman ve mekanda olagelmiş bir kurumdur. Bu anlamıyla olağandır ve toplumun kodlarına işlemiştir.
Bu olağanlığı etrafınıza baktığınızda Kurban Bayramı yaklaşırken insanları saran tatlı telaştan anlayabilirsiniz.
Türkiye'de vesayet düzeni Kurban gibi bir kurumu bile olağan dışı hale getirmeye çabalamaktadır ve medya bu çabanın en önemli mecrası olagelmiştir; tam seksenli yıllardaki "bu yıl da Hac mevsimi Kurban'a denk geliyor" haberini unutmak üzereydik ki, geçen sene Milliyet gazetesi bu konudaki tatsız hatıralarımızı canlandırdı. Evet, bunun gibi her biri ayrı bir cehalet numunesi olan çok sayıda medya içeriği bulunabilir. Ancak vesayet düzeninin toplum düşmanı etkisi sadece bu türden haberlerdeki açıktan cehalet ile değil, bu haberlerin içerisine işlenmiş olan fakat açık değil örtük ve sinik olduğu için kolayca tespit edilemeyen nefrettir.
Örtük ve sinik nefretin zemini her Kurban -ve doğal olarak Hac- mevsimi ortaya çıkan ve tedavülüne medyanın yadsınamaz katkılar sunduğu tavsiyelerdir: "Kurban keseceğinize sadaka verin, kasaptan et alıp dağıtın, yetim çocuklara kıyafet alın veya Hacca gidip Araplara para kaptıracağınıza okul yaptırın." Her ne kadar o cenahtan maalesef etkili olan, gür ve kalıcı bir ses gelmese de bu önerilerin dini perspektiften değerlendirilmesini ehline bırakıp, muhteva ettikleri örtük ve sinik nefret söylemine odaklanalım. Bu önerileri pervasızca üretebilen bir zihin şöyle kodlanmıştır: Kurban gibi dini vecibeler kafası çok çalışmayan, düşünemeyen, sorgulayamayan ve cahil toplum kesimlerine mahsus olduğu için onlar, bu ibadeti yapmanın daha pratik, daha kolay ve daha faydalı yollarını akıl edemezler. Zaten tam da bu nedenle yüzyıllardır, milyarlarca Müslümanın hiç birisinin aklına bu dâhiyane(!) fikirler gelmemiştir.
Bu açıdan bakılınca mesele kendini devamlı tekrarlayan bir cehalet olmanın çok ötesinde, bir dini ritüeli ve onun takipçilerini obje edinmiş bir nefrettir. Bu nefreti geliştirenlerin bilindik vesayet odakları olmasının yanı sıra, bu nefretin kendisini vesayetle aynı kelime kökünden gelen tavsiyeyle yani bir ibadetin aslında nasıl daha iyi yerine getirilmesi gerektiğine dair akıl öğretmelerle göstermesi ayrıca dikkat çekicidir.
Son olarak, Müslümanlara yöneltilmiş bu nefreti İslami bir ritüel üzerinden yeniden üretmek ve medya yoluyla Müslüman bir toplumda tedavülünü sağlamak tam da vesayet düzenine özgü bir had bilmezliktir.