AK Parti iktidarında Türkiye bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Mahiyeti ve doğrultusu hakkındaki tartışmalar bir yana, şekilsel olarak bakıldığında bile bu süreç kolayca gözlemlenebilmektedir. Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması ve Başbakanlık görevini Ahmet Davutoğlu'nun devralması halen devam eden dönüşümün simgesel bir göstergesidir.
"Yeni Türkiye" olarak kavramsallaştırılan bu dönüşüm içerisinde, siyasetin, ekonominin, dış politikanın ve toplumun nasıl bir seyir izlediği tartışılan ve tartışılmaya devam edilecek hususlardandır. Ancak nitelik ve nicelik açısında oldukça çeşitli ve zengin bir akışa sahip bu tartışmadan medya sektörü -en azından yeterince- nasiplenemeyen nadir alanlardan birisidir. Bu noktadan hareketle "yeni Türkiye"de medyanın konumunu geçmişi, bugünü ve geleceği ile ele almak devam eden kamusal tartışmaya önemli bir katkıda bulunabilir.
Türkiye'de medya sektörü sermaye yapıları, meslek etiği ve ilkeleri, teknik imkânları/beceriksizliği gibi farklı bakış açılarından sorunsallaştırılabilir. Bu geniş ve problemli alan içerisinden medyanın muhafazakâr siyasete ve muhafazakâr hayat tarzına karşı takındığı söylemsel tutumu Türkiye'nin muhafazakâr aktörlerin eliyle yaşadığı dönüşüm bağlamında ele almak anlamlıdır.
Eski Türkiye'de muhafazakâr siyaseti ve muhafazakâr yaşam tarzını aşağılamak medya için gayet kullanışlı, elverişli ve beraberinde bir maliyet getirmeyen bir tutumdu. Muhafazakâr siyasetçileri hafife alan ve özellikle askerin siyaset üzerindeki ağırlığına paralel olarak muhafazakâr siyasetçilerin eski Türkiye'nin bitmeyen tartışması laiklik konusunda askerlerden aldıkları tepkiler, haber ve yorumlarda ürkütücü bir neşe ve onaylama diliyle verilirdi. Medyada, sanki bu toplumda değil de bırakın bu dünyayı başka bir evrende yaşıyormuşçasına egzotik bir merak ve müstehzi bir üslupla yer bulan muhafazakâr hayat tarzına dair kesitler ise muhafazakâr yaşam tarzını hafife almanın medyadaki en belirgin biçimlerinden birisiydi. Eski Türkiye'de gazeteler belirli aralıklarla herhangi bir cemaat veya dini grup için "nerede yaşarlar?", "ne yer, ne içerler?" temalı "haberler" yaparlardı.
2002'den beri devam eden AK Parti iktidarında, toplumun ağırlık noktasında yaşanan değişimler neticesinde böyle bir medya söyleminin imkânı kalmadı. Şüphesiz çok daha somut bir düzlemde insanların ülkenin İran olmadığını ya da herkesin fes giymek zorunda bırakılmadığını tecrübe etmeleri bu hayırlı imkansızlığın diğer bir sebebidir. Ancak söylemi değişse de eski medyanın alışkanlıkları değişime ayak diremektedir. Laikliğin, sakalın, başörtüsünün, bir yere dikilen ya da yıkılan bir heykelin, dini referanslar içeren bir konuşmanın ya da eylemin kısacası dini çağrıştıran herhangi bir şeyin üzerine muhalif bir medya söylemi inşa etmek imkansızlaştıkça, eski medya başka sulara yelken açtı. Bu durumun en somut örneklerinden birisi medyada kent, çevre, doğa ve tarih bağlamında geliştirilen ve Gezi Parkı Şiddet Eylemleri'nin medyada ele alınışında belirgin olan hükümet karşıtı söylemdir. Geçmiş kimsenin başına kakılıp, ağırlığı altında ezildiği bir bagaj haline dönüştürülmemeli ve fakat Gökkafes (Süzer Plaza) dikilirken veya Koç Üniversitesi inşa edilirken 10. Yıl Marşı'na tempo tutup, Afrika'dan bir muz kabuğu içerisinde gelen hamam böceğinin peşine düşen "araştırmacı gazeteci"lerin birden İstanbul'un çokça muhafazakâr olan tarihi siluetine zarar verildiğinden hayıflanmasının hiç de inandırıcı olamayan söylemsel bir manevra olduğunu da not etmek hakkımız olsun.
Evet, eski medya din-laiklik ekseninin kurgulanan aşağılama ve hafife alma söyleminden en somut haliyle hayatın dayatmasıyla vazgeçti. Ancak onun yerine doğa, çevre ve tarih bağlamında ikame etmeye çalıştığı hükümet karşıtı söylemin bizatihi kendisi eski medyanın "yeni Türkiye"yi anlamamakta ısrarcı olduğunu gösteriyor; değişmesi gereken söylem değil, medyanın kendisi! Bu değişim gerçekleşmediği yani medya "diktatör", "tek adam", "Tayyip Erdoğan Abdullah Gül'ü ortada bıraktı", "Davutoğlu kukla başbakan olacak" ve "Marmaray'dan balıklar gözükmüyor" gibi beyhude hükümet karşıtı ve müzmin muhalif çabaların içerisinde olmaya devam ettiği müddetçe komik bir boşluğa düşmeye mahkum kalacak ve epistemolojiden bahseden bir Başbakan'ın ülkesinde, epistemoloji kelimesini düzgün yazmaktan aciz "amiral gemisi" gazeteler olacaktır.
"İyi ya, olsun" demek çok cazip gelse de "yeni Türkiye"de muhalifinden destekçisine yeni bir medyaya ihtiyacımız var. Eski Türkiye toplumun önemli bir kesimini oluşturan muhafazakârlara dar gelen bir elbiseydi. Böyle giderse "yeni Türkiye" eski medyaya birkaç beden büyük gelecek. Sorun da tam burada aslında: Eski Türkiye'nin aksine yenisi herkesin cüssesine uygun kıyafetlerle var olabildiği bir yer olmalı.