Diyarbakır'da Hacire Akar'ın 21 yaşındaki oğlu Mehmet'i PKK'nın elinden kurtarmak için başlattığı oturma eylemi kitlesel bir harekete dönüştü. Eylemin başlamasından itibaren geçen üç hafta içerisinde Diyarbakır'da PKK tarafından dağa kaçırılan çocuklarını geri almak için eylem yapan ailelerin sayısı 24'e ulaştı. HDP il başkanlığı önünde oturma eylemlerine devam eden ailelerin taleplerine toplumun bir kesimi sessiz kalmaya devam etse de bu eylemlerin kitleselleşmesi kamuoyunda da önemli bir kırılma yarattı.
Aslında ne annelerin çocuklarını PKK'nın elinden geri almak için başlattıkları eylem ne de PKK'nın baskıyla çocukları devşirmesi ilk defa gerçekleşiyor. PKK'nın kuruluşundan itibaren gerek baskılar gerekse endoktrinasyon yoluyla pek çok çocuk örgüt saflarına katıldı. PKK'nın 35 yıllık tarihinde yaklaşık 20 bin çocuğun bu ve benzeri yöntemlerle dağa çıktığı belirtiliyor.
Her ne kadar bu rakamın doğru olup olmadığı tam olarak bilinmese de PKK'nın örgüte adam devşirmede özellikle çocuklara odaklandığı bilinen bir gerçek. Terör örgütü özellikle propaganda filmlerinde eli silahlı çocuk imajını çokça kullanıyor. Örneğin Kuzey Irak'taki Atruş kampında çekilen fotoğraflar örgütte çocukların silah eğitiminden geçirildiğini kanıtlıyor.
PKK'ya katılanların yaş ortalamasının yaklaşık 20 olduğunu ve hatta kadınlarda bu yaşın 17'ye düştüğünü gösteren veriler de dikkate alındığında, Diyarbakır'daki eyleme yalnızca çocukları PKK tarafından alıkoyulan ailelerin değil bölgede ve Türkiye genelinde diğer pek çok ailenin de destek vermesi daha net anlaşılıyor. Zira örgütün çocuklar üzerinden yürüttüğü strateji pek çok ailenin kendi çocuklarının hayatından ve geleceğinden endişe etmesine yol açıyor.
Diyarbakır'da ailelerin eylemleriyle başlayan süreçte toplumun bazı kesimleri yalnızca bu çağrıya kulak tıkamakla kalmamış aynı zamanda PKK'nın çocukları zorla dağa çıkarması meselesini de şüpheli bulmuştur. Esasında bu çevrelerin bilmediği temel şey PKK'nın çocukları devşirdiğini bizzat kabul etmiş olmasıdır. Örgüt İsveç gibi PKK lobisinin çok güçlü olduğu ülkelerde bile bu sebeple tepkiyle karşılaştığı için 2013'te Birleşmiş Milletler'in de desteklediği Cenevre Çağrısı isimli sivil toplum kuruluşuyla "Çocukların Silahlı Çatışmaların Etkilerinden Korunmasına Dair Taahhütname" imzalamıştır. Fakat örgütün taahhütnameyi bu husustaki olumsuz algısını uluslararası alanda kırmak amacıyla imzaladığı ve çocuk devşirme yöntemlerinden vazgeçmediği de biliniyor. Zira devşirilen çocukları çatışmalarda ön saflarda kullanan ve küçük yaştaki kız çocuklarını intihar bombacısı olmaları için özel bir eğitimden geçiren örgüt bu yöntemleri son yıllarda da yaygın bir şekilde kullanmaya devam ediyor.
Bu noktada terör örgütünün uzun vadeli stratejisine karşı en büyük direnişi bu annelerin sergilediğini akılda tutmalıyız. Geçmiş yıllarda anneler örgüte karşı ilk kitlesel eylemlerini 2014'te gerçekleştirmişti. Fakat sayıları 45'e ulaşan aileler istediklerini elde edememiş hatta o dönemde dahi başta HDP olmak üzere bazı çevrelerce "para için eylem yapmak" ve "iktidarın ekmeğine yağ sürmek"le suçlanmışlardı.
Bugün ise Diyarbakır Anneleri'nin ülke çapında önemli bir farkındalık yaratan sesleri 2014'e kıyasla çok daha güçlü. Hatta sürecin başında bu eylemlerin planlı olduğunu iddia eden HDP dahil pek çok siyasi aktör toplumsal tepki karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Fakat asıl önemli olan Diyarbakır Anneleri'nin mücadelesinin halihazırda nöbete devam eden 24 aileyle sınırlı olmadığını anlamaktır. Zira bu mücadele yalnızca PKK saflarında devşirilen çocukların değil aynı zamanda dünya genelinde silahlı örgütlerce devşirilen yaklaşık 250 bin çocuğun ve ailelerinin de mücadelesidir.