Trump yönetimi geçtiğimiz hafta Kongreye bir bildirimde bulunarak ABD'nin Dünya Sağlık Örgütü'nden (DSÖ) çekilme sürecini resmi olarak başlattı. ABD'nin pandeminin tam ortasında DSÖ'den ayrılarak salgınla global anlamda sürdürülen mücadeleye zarar verdiği herkes tarafından kabul ediliyor. Uzun süredir gündemde olan bu konu Trump yönetiminin dış politikasını anlamak adına önemli ipuçları taşıyor.
Trump'ın aylar önce dile getirdiği DSÖ'den çekilme tehdidi kendisinin uluslararası anlaşmalar ve örgütler konusunda geçmişte takındığı tavrı hatırlatıyor. Örneğin Trump İran nükleer anlaşmasının taraflarından kısa sürede imkansız şeyler isteyerek anlaşmadan çekilme ültimatomu vermişti. İran nükleer anlaşmasına göre Tahran yönetimine getirilen bazı sınırlamalar on yıllık ya da on beş yıllık süreye tabiydi. Trump, İran nükleer anlaşmasından resmi olarak ABD'nin çekildiğini duyurmadan aylar önce anlaşmanın taraflarından anlaşmanın söz konusu süre kısıtlamalarını kaldırmalarını talep etmişti. Trump, İran nükleer anlaşmasında anlaşmanın temelini oluşturan maddelerde kısa sürede ciddi değişiklikler talep ederek ABD'nin anlaşmadan çekilmesi ültimatomunu vermişti. Benzer şekilde Trump, DSÖ'den çekilmek için de pratikte mümkün olmayan bir şey istedi ve örgütün otuz günlük süre içerisinde köklü değişime gitmesini şart koştu. Trump, isteği yerine getirilmeyince ABD'nin DSÖ'ye olan üyeliğine son vermek için gerekli süreci başlattı.
Trump yönetiminin görevi sırasında çekildiği uluslararası anlaşma ve uluslararası örgütlerin listesi kabarık. ABD'nin yukarıda bahsedilen İran nükleer anlaşmasından Paris İklim Anlaşması'na kadar birçok anlaşmadan çekilmesi atılan kötü adımlar silsilesi olarak değerlendiriliyordu. Kurumlardan ve anlaşmalardan ayrılırken temel olarak sunduğu argümanlar da mantıklı bulunmuyordu. Örneğin ABD'nin Paris İklim Anlaşması'ndan ayrıldığını duyururken "anlaşmanın iklimden çok diğer ülkelerin ekonomik çıkar sağlaması için yapılmış" iddiasında bulunmuştu. Trump, savunulamaz nitelikte gerekçeler göstererek anlaşmalardan ve kurumlardan çekilmeyi meşrulaştırmaya çalışıyordu.
Trump yönetimi, DSÖ'den ayrılırken uluslararası örgütlere ve anlaşmalara yönelik genel bakış açısından farklı bir gerekçe sundu. Trump yönetiminin DSÖ ile ilgili sunduğu argümanlar temel olarak birçokları tarafından kabul gördü. Trump'ın ana argümanı, DSÖ'nün Çin'in etkisinde kaldığı ve bu yüzden ülkelere pandemi ile mücadelede gerekli yönlendirmeleri yapmamasıydı. DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus'un koronavirüsü "acil durum" ve "pandemi" olarak nitelendirmekte gecikmesi, Demokrat Vali Andrew Cuomo ve Avustralya Başbakanı gibi isimler tarafından sorgulandı. DSÖ'nün Tayvan'ı Uluslararası Sağlık Toplantısı'na almaması ve genel olarak süreçte bu ülkeyi görmezden gelmesi sonucunda Demokrat Kongre üyelerini harekete geçirdi. Kısacası Trump yönetiminin sunduğu argümanları hem Demokratlar hem de diğer ülke lideri benimsedi.
Trump'ın diğer anlaşma ve uluslararası örgütlerden ayrılırken sunduğu argümanlardan farklı olarak ilk defa kabul edilebilir bir gerekçe sunması, ABD'nin DSÖ'den çekilmesini meşrulaştırmıyor. Nitekim geçtiğimiz Mayıs'ta yapılan Dünya Sağlık Toplantısı'nda DSÖ'nün koronavirüs krizine verdiği tepkinin soruşturulması fikri hem DSÖ Direktörü Dr. Tedros hem de Çin Devlet Başkanı Şi Jinping tarafından desteklenirken ABD yönetimi soruşturma önerisinin üzerine gitmedi. ABD yönetiminin DSÖ'deki pasifliği, Çin'in global seviyede oynadığı rolün artmasına sebep oldu. Bu kapsamda ABD'nin DSÖ'nün krizle mücadelesindeki eksikliğini gidermek için bir çaba sarf etmediği gözlemleniyor. Kurumdan çekilme tehdidini defalarca yineleyen Trump yönetiminin göreve gelmesinden itibaren uyguladığı soyutlanma taraftarı politikasına aynen devam ettiği görülüyor.