31 Mart 2024 yerel seçimlerinin ardından siyasette farklı bir hava esmeye başladı. İktidarla muhalefet arasındaki mesafenin kapanması şeklinde yorumlanan görüşmeler yürütüldü. Siyasetçilerin birbirlerine karşı kullandığı dil yumuşadı. Siyasî parti liderlerinin hafta içi yapılan Meclis grup toplantılarındaki konuşmalarının sertlik dozu düştü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasındaki görüşmelerin etkisi sürerken İyi Parti'nin kurucu genel başkanı Meral Akşener de görevini bıraktıktan sonra Cumhurbaşkanını ziyaret etti. Bu gelişmelerle özellikle Gezi Parkı olaylarından sonra, yani on yılı aşkın süredir devam eden siyasî tartışmaların doğurduğu kutuplaştırıcı hava bir nebze olsun dağılmaya başladı. Elbette yumuşama siyasetin tüm aktörleri için aynı düzeyde geçerli değil. Mesela MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhur İttifakı çerçevesinde Erdoğan'a desteklerinin kayıtsız şartsız devam edeceğini vurgularken diğer partilerle ilişkilerinde bir değişim olmayacağını ihsas etti. DEM Parti ise zaten bir süredir sürdürdüğü rijit tavırdan vazgeçecek gibi görünmüyor. Bu göstergeler göz önünde alındığında yumuşama ifadesiyle anılan bu sürecin daha ne kadar devam edeceği öngörülebilir değil. Sürecin gidişatını anlamak için öncelikle oluşan ılımlı iklimin nedenlerine odaklanmak gerekiyor. Bunun ardından sürecin ne kadar süreceğine yönelik tahminlerde bulunulabilir.
Türk siyaseti, son dönemde daha önce görülenlere benzemeyen birtakım farklı tecrübeler yaşadı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra partiler arasında ittifaklar kurulmaya başladı. Yeni hükümet sisteminin doğal olarak en avantajlı adayı Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı. Zira diğer hiçbir partinin yüzde ellilik bir oy potansiyeline ulaşma ihtimali bulunmuyordu. Ancak muhalefet partileri, aralarındaki tüm siyasî farklılıklara rağmen Erdoğan karşıtlığı ekseninde birleştiler. CHP'nin öncülüğünde kurulan altılı masaya o zamanki adıyla HDP'nin de katılmasıyla geniş bir muhalefet bloğu oluştu. Ancak bu sunî yapı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uğranılan yenilginin ardından dağıldı. Yaşanan gelişmeler, önce CHP'yi ve yerel seçimlerden sonra da İyi Parti'yi lider değişikliğine götürdü. Dolayısıyla her iki parti açısından da bir liderlik sorununun baş gösterdiği söylenebilir. Yeni dönem açısından en fazla dikkat çeken noktalardan biri siyasette mevzilenmelerin değişmeye başlaması.
2023 seçimlerinden sonra cari siyasette en önemli değişiklik CHP liderliğinde yaşandı. Girdiği tüm seçimleri kaybetmesine rağmen koltuğunu korumayı başaran Kılıçdaroğlu, parti içi muhalefete daha fazla direnemedi. CHP Genel Başkanlığına seçilmeleri açısından Kemal Kılıçdaroğlu ile Özgür Özel'in ortak yönleri var. Her iki isim de genel başkanlık tartışmaları başladığında doğal birer lider figürü olarak ortaya çıkmadı. Gerek Kılıçdaroğlu gerek Özel, grup başkanvekili veya başkanı sıfatlarıyla hem kamuoyunda bilinirliklerinin fazla olmasının hem de partinin meclis grubuna hâkimiyetlerinin avantajını kullandı. Parti içi muhalefetin üzerinde uzlaşmaya vardığı ve adeta geçici olarak yönetimin emanet edildiği kişiler şeklinde belirdi. Kılıçdaroğlu, zaman içinde tüm güç dengelerini değiştirerek liderliğini konsolide etti. Özel'in de selefiyle benzer bir yola girdiği görülüyor. 2023 seçimlerinde alınan ağır yenilginin ardından CHP içinde genel başkanlık tartışmaları başladı. CHP içinde en önemli güç unsurlarından biri olan Ekrem İmamoğlu ve parti elitlerinin uzlaşısı sonunda Özel ismi üzerinde mutabakata varıldı. Yerel seçimlerde elde edilen nispî başarının kimin hanesine artı yazılacağı sorusu genel başkanla İmamoğlu arasındaki makasın açılmasına neden oldu. Özel'in liderliğini tahkim etmek için yeni bir siyasî duruş belirlemeye çalıştığı görülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kurulan temas da bu duruşun unsurlarından biri şeklinde kabul edilebilir. Ancak CHP parti oligarşisinin bu yöndeki hamleleri çok da sükûnetle karşılamayacağı açıkça anlaşılıyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın CHP'yi ziyaretinden sonra Özel'in Partisinin MYK'sını toplamak zorunda kalması oldukça ilginç. Özel'in içinde İmamoğlu da dahil olmak üzere farklı güç odaklarının temsilcisi durumunda isimlerin yer aldığı MYK'ya görüşmenin içeriği konusunda bilgi vermesi, liderlikle ilgili sorunların henüz ortadan kalkmadığını gösteriyor.
Öte yandan İmamoğlu'nun yürütülen temaslarla ilgili sessizliği de dikkat çekiyor. İmamoğlu'nun sessiz kaldığı tek konu iktidar ve muhalefet arasında giderek yumuşayan hava da değil. Ülkenin tartışmalı siyasî mevzularında İmamoğlu çoğunlukla kanaat belirtmekten kaçınıyor. Bu durumun belediye başkanı sıfatı nedeniyle yerel sorunlarla kendini sınırlamakla açıklamak gibi bir yönü yok. Zira İmamoğlu'nun seçildiği günden beri yürüttüğü yurt gezileri aracılığıyla ülke çapında etkili bir siyasî figür olmaya çaba harcadığı biliniyor. İmamoğlu, siyasî mevzularda kendisini CHP'nin perspektifiyle sınırlı tutmak istemiyor. Böylece İstanbul'u çok aşan bir hinterlanda sahip olma amacıyla hareket ediyor. İmamoğlu ve Özel'in farklı yollarda yürüttükleri liderlik stratejilerinin belirli noktalarda çatışmaya girmelerine neden olacağı şimdiden görülebiliyor. Ancak her iki ismin siyasî gelecekleri bir taraftan da birbirlerine bağlı. Kısa vadede birbirleriyle olan ilişkilerinde radikal bir kopuş beklenmiyor. Genel seçimlere henüz dört yıllık bir süre varken yeni bir maceraya girişilmesi siyasetin doğasına aykırı. Ancak CHP içerisindeki güç mücadelesinin artarak devam etmesi öngörülebilir bir durum. Söz konusu durum ise özellikle iktidar cephesiyle yürütülen yumuşama politikasının akıbetini etkileyecek.
AK Parti cenahından bakıldığında Cumhur İttifakının sürmemesi için bir neden bulunmuyor. İttifakın kurulduğu ilk günden itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bahçeli arasındaki uyumlu iş birliği, pek çok sorunun çözümü açısından kolaylaştırıcı bir etki doğurdu. Terörle mücadele, uluslararası ilişkiler ve güvenlik gibi konularda her iki parti arasında bir uyum sağlandı. Bunun yanında kabinenin ekonomi politikalarına MHP şartsız destek verdi. Filistin meselesinde Erdoğan'ın dışında en net duruşu Bahçeli sergiledi. Diğer muhalefet partileri ise neredeyse bu sorunların hepsinde AK Parti'nin tam tersine bir çizgi izlediler. Söz konusu politika başlıklarının hiçbirinde iktidarı yol haritasının farklılaşması muhtemel olmadığına göre kısa vadede mevcut pozisyonların değişmesi için de bir neden yok. Siyasî nezaket kuralları çerçevesinde siyasetçiler arasında temasların yürütülmesi gayet doğal bir durum. Ancak siyasetin bir rekabet zemini olduğu ve seçmenlerin karşısına farklı projelerle çıktıkları unutulmamalı. Hâlihazırda AK Parti ve CHP'nin pek çok politika başlığında taban tabana zıt yaklaşımlara sahip oldukları biliniyor. Bu nedenle dilin yumuşamasını siyasî konularda uzlaşma ve iş birliğine bağlamamak gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.