1-Anayasa değişikliği Türkiye'ye hangi olumlu katkıyı yapacak?
Türkiye vesayetçi bir parlamenter sisteme sahipti. Bu sistem temel olarak halkın kendi tercihlerini tek yansıtabildiği kurum olan meclis seçimleri sonucunda kurulan hükümetlerin askeri ve yargı bürokrasisinin kontrolü altında hareket etmesini amaçlıyordu. 2007 değişiklikleri ile siyasi ve hukuki anlamda sorumsuz Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ile bu vesayetçi anlayış büyük bir darbe aldı. Değişiklikle anayasal altyapısı iyi oluşturulmamış bir yarı başkanlık sistemine geçildi. İki siyaset kökenli aktörün seçime dayalı bir meşruiyet ile anayasal olarak tanımlanmamış alanlarda karşı karşıya gelmeleri olasılığını güçlendiren sorunlu bir yapı oluştu. Bu sorunun yürütme alanında somut ve hesap verebilir bir otorite ile aşılması değişikliklerin bence en önemli katkısı olacak. Bu kez çift sandık üzerinden iki önemli devlet erki üzerinde halkın doğrudan söz sahibi olması sağlanacak. Halkın oyun kurucu rolü yeni sistemle güçlenecek.
2-Anayasa değişikliğinin tek adam yönetimi getireceği iddiaları için ne dersiniz, denge ve denetleme mekanizmaları ortadan kaldırılıyor mu?
Yeni sistem, yasamanın önceliğini esas alan ve bununla birlikte yürütme alanında etkinliği öne çıkarmayı amaçlayan bir işleyiş getiriyor. Salt çoğunlukla meclisin Cumhurbaşkanının vetosunu aşabilmesi ve kararnamelere karşı inisiyatif kullanabilmesi bu açıdan dikkat çekici. Buna karşılık bakanların ve politika uygulamalarında etkili olabilecek üst düzey kamu görevlilerinin belirlenmesinde Cumhurbaşkanı güçlendiriliyor. Cumhurbaşkanının Meclise karşı cezai sorumluluğu genişletiliyor. Bütçe konusunda ve yasama ile yürütme arasında uzlaşma yolu ile çözümlenemeyecek bir kriz çıktığında ise birlikte seçimlerin yenilenmesi yoluna gidilebiliyor. Sistem ABD'deki gibi katı değil. Zaten o rijitlikle Türkiye'de sistem işlemez. Türkiye'de siyasi aktörler vesayetçi güçlere karşı parlamentoyu bile işletemediler.
3-Bu değişikliğin önce federalizmi daha sonra da bölünmeyi getireceği sıklıkla dile getiriliyor. Değişiklikte böyle bir tehlike mevcut mu?
Hayır. Açık biçimde yerel yönetimlerle ilgili düzenlemeler kanuna tabi. Üniter yapıyı koruyan ilk üç madde yerinde duruyor. Kaldı ki Türkiye'de üniter gelenek var. Hadi federal olalım diye federal yapıya geçemezsiniz.
4-Cumhurbaşkanının yurt dışına çıktığı dönemlerde yerine vekalet edecek ismin atanmış olması itiraz edilen bir durum. Bununla ilgili bir sakıncanın ortaya çıkması mümkün mü?
Türkiye her şeye rağmen demokratik gelenekleri olan bir ülke. Vekalet alanın hükümet darbesi yapabileceği bir ülke değil. Türkiye'yi post-Sovyet ülkelerle karıştırıyorlar. Partili bir Cumhurbaşkanının olduğu, kurumsal siyasi gelenekler ile denetlenen bir yürütme yapısı içinde böyle şeylerin olabileceğine ihtimal vermiyorum. Zaten en büyük sorunumuz bazı uç hatta absürt çıkarımlar üzerinden değişiklikleri tartışıyor olmamız.
5-16 Nisan'da halk oylamasına sunulan değişiklik sizce yeteri kadar tartışıldı mı? Türkiye yönetim sistemi değişikliğine hazır mı?
Her şeyden önce bu 82 Anayasası'nda bir revizyon. Dolayısıyla eski maddeler ile yeni maddelerin birlikte iyi anlatılması gerekiyor. Türkiye'nin en azından 2009'dan beri ciddi bir birikimi var. Bu birikim üzerine iki partinin uzlaşması ile bir hükümet sistemi revizyonu gündeme geldi. Türkiye'nin hazır olup olmamasından çok sistem değişikliğine ihtiyacı var. Bu yalnızca anayasal bir mesele değil. Dünya sisteminin değişim sürecinin de getirdiği bir zorunluluk.
6-Yeni sistemde Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu hakkında neler söylenebilir?
Yeni sistem Cumhurbaşkanının meclise karşı sorumluluğunu genişletiyor. Tanımsız vatana ihanet suçlaması ile meclis üye tam sayısının dörtte üçü ile yargılama kararı verilebilir bir sistemden, ceza hukuku açısından tanımlanmış tüm suçlarla ilgili olarak meclisin üçte iki oyu ile yargı yolunun açılabildiği bir sisteme geçiliyor. Nereden bakılırsa bakılsın değişikliğin Cumhurbaşkanının Meclise karşı sorumluluğunu genişlettiği ortadadır.
Mevcut sistemde adeta dokunulmaz kılınan ve güçlü yetkilerle donatılmış bir Cumhurbaşkanlığı söz konusudur. Üçte iki oy çokluğu ile yargıya sevk kararı verilmesini oran olarak yüksek bulan yorumlar yapılıyor. Oysa hemen her başkanlık sisteminde cezai sorumlulukta yüksek oy oranı ile karar alınabilmektedir. Kaldı ki getirilen nitelikli karar sayısı hem oransal hem de sayısal olarak mevcut düzenlemede istenilenin altındadır.
7-Yargının Cumhurbaşkanının denetimine gireceği doğru mu?
1982 Anayasası 2010'a kadar yüksek yargı sistemini tamamıyla Cumhurbaşkanının otoritesine bağlamıştı. 2010 değişiklikleri ile bu kısmen değiştirildi. Ancak özellikle HSYK üyelerinin atanmasında yargı mensuplarına seçim sistemi getirilmesi paralel yapının üst yargıda nüfuz kurması amacıyla kullanıldı. Yargıda Türkiye ne tam bir mesleki kapalılığı kabul edebilir ne de vesayetçi bir atama prosedürüne dönebilir. Türkiye demokratik meşruiyeti olan kurumlar aracılığı ile yargı atamalarını yapmalıdır. Yeni sistem kısmen bu konuda ileri bir adım. Ancak yeterli olduğunu söyleyemem. Eğer merdiven sisteminden bahsediliyorsa, yargı alanında demokratik meşruiyeti ve yargı bağımsızlığını sağlayıcı kapsamlı değişikliklerle yola devam edilmelidir. Önerilen sistemde Cumhurbaşkanı gelişi güzel atama yapmıyor. Yüksek yargı mensupları ve nitelikleri belli yargı üyeleri arasından seçim yapıyor. O makamlara gelen insanlar kanunların belirlediği liyakat esaslarına göre atanmış insanlar. Bu niteliklere sahip kişilerin sırf kendilerini atayan makam için açık hukuk ihlallerine göz yumabileceklerini nereden çıkarıyoruz. Kaldı ki HSK'daki atama sisteminde Meclis atama sürecine katılıyor. Son aşamada en fazla oyu alan aday arasından ad çekme usulünün getirilmesi de mevcut sistemin ilerisindedir.