İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, 17 Kasım'da Ankara'ya önemli bir ziyarette bulundu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la birlikte Türkiye-İspanya 7. hükümetler-arası zirvesine katıldı. Uzun zamandır atıl kalan ikili ilişkilerin güçlendirilmesi yolunda önem arz eden bu ziyaret sonrasında, özellikle iki taraf arasındaki ticari ilişkilerin güçlenmesi bekleniyor.
Olumlu Tarihi Zemin
Günümüz Türk-İspanyol ilişkilerini anlamlandırabilmek için öncelikle ikili ilişkilerin tarihi zeminine kısaca bakmak gerekiyor. Bu bağlamda iki tarafın, 16. yüzyıla kadar yakın coğrafyada sıkı bir güç mücadelesi verdiklerini belirtmekte yarar var. Ancak İnebahtı Deniz Savaşı'ndan (1571) sonra iki taraf arasında sahada geniş kapsamlı bir askeri çatışma meydana gelmedi. İspanya'nın bu dönemde Osmanlı'nın hakim olduğu coğrafya yerine keşif amaçlı yeni kıtalara yönelmesi, taraflar arasında sıcak çatışma riskini en aza indiren temel faktör oldu. Nitekim Türk-İspanyol ilişkileri açısından bir dönüm noktası olan 1783'de dönemin Osmanlı Sultanı ile İspanya Kralı arasında sefirler üzerinden kurulan yakın ilişki, günümüze kadar neredeyse hiç bozulmadan ulaştı. Netice itibariyle Türk-İspanyol ilişkilerinin, olumlu bir tarihi zemine dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Siyasi İlişkilerde Karşılıklı Güven
Tarihi zeminin yarattığı etki itibarıyla günümüzde Ankara ve Madrid arasındaki siyasi ilişkilerde kritik bir problemin mevcut olduğunu söylemek pek mümkün değil. Zira iki ülkenin dış politika bakımından güç mücadelesi verdikleri bir alan bulunmuyor. Örneğin, Türkiye ve Fransa arasında Doğu Akdeniz, Libya, Karabağ ve Suriye'de yaşanan siyasi gerilime benzer bir gerilim, Türkiye ve İspanya arasında mevcut değil. Kısaca, iki ülkenin siyaseten karşı karşıya gelebilecekleri ciddi bir konu yok.
Bunların yanı sıra taraflar, birbirlerinin önem verdikleri konulara oldukça hassas yaklaşıyorlar. Örneğin, her iki taraf etnik ve ayrılıkçı terör örgütleriyle (Türkiye'de PKK, İspanya'da ETA) mücadele ettiği için bu konuyla ilgili birbirlerini anlayabiliyorlar. Ayrıca İspanya'nın FETÖ militanlarınca en az tercih edilen destinasyonlardan biri olmasının, ikili ilişkilerdeki olası riskleri en aza indirdiğini belirtmek gerekiyor.
İkili ilişkilerin Avrupa Birliği (AB) boyutuna bakıldığında ise İspanya, Avusturya, Fransa, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan gibi diğer üye ülkelerin aksine Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkmıyor. Nitekim İspanya Başbakanı Sanchez, 17 Kasım'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşürken açıkça "Türkiye'nin AB'nin bir parçası olmasını istiyoruz" açıklamasında bulundu. Dolayısıyla Madrid'in AB üyeliği noktasında böylesi yapıcı bir tutum içerisinde olması, tabii olarak Türkiye'yi İspanya ile ilişkileri güçlendirme noktasında cesaretlendiriyor.
Öte yandan geçmişte büyük medeniyetlere ev sahipliği yapan Türkiye ve İspanya'nın, yakın zamanda önemli bir projeye imza attığını unutmamak gerekiyor. Batı'nın kendi içinde üretip tüm dünyaya dayatmaya çalıştığı "Medeniyetler Çatışması" tezinin aksine Türkiye ve İspanya, 2005'te Birleşmiş Milletler teşvikiyle "Medeniyetler İttifakı" isimli projeye öncülük etmişti. Her ne kadar uluslararası konjonktür, bu projenin ilerlemesine müsaade etmemiş olsa da iki ülkenin, böylesi bir projeye sahip çıkması her açıdan önemli bir girişim olarak kayıtlara geçti.
Toplumların Karşılıklı Olumlu Algısı
Türk ve İspanyol toplumların birbirlerine yönelik algılarına gelince, açıkçası tarafları olumsuz algılara sevk edebilecek tarihi, siyasi ya da kültürel bir zemin bulunmuyor. Akdeniz toplumlarının karakteristik renkli özelliklerini taşıyan Türk ve İspanyol toplumlarının, her ne kadar coğrafi olarak Avrupa'nın iki ucunda yer alıyor olsalar da günümüzde turizmin daha erişilebilir hale gelmesinden ötürü birbirlerini daha yakından tanımaya başladıkları söylenebilir. Bununla birlikte La Liga'nın Türkiye'de en çok takip edilen spor organizasyonlarından biri olduğunu ve Erasmus öğrenci değişim programı kapsamında İspanya'daki üniversitelerin Türk öğrenciler tarafından sık tercih edildiğini hatırlatmaya dahi gerek yok.
Ayrıca Avrupa'da İtalya'yla birlikte Kovid-19 salgınından en fazla etkilenen iki ülkeden biri olan İspanya, salgının ilk aylarında adeta çaresiz kalmış ve ümitsizce diğer Avrupa ülkelerinden yardım beklemişti. Ancak amiyane tabirle herkesin kendi derdine düştüğü bir ortamda Türkiye, İspanya ve İtalya'ya herhangi bir karşılık beklemeden kolilerce tıbbi yardım malzemesi hibe etti. Türkiye'nin böylesi zorlu bir zamanda insani diplomasi kapsamında yardım elini uzatması, tabii olarak İspanyol toplumu nezdinde Türkiye'ye yönelik algıları daha olumlu hale getirdi.
Ekonomik İlişkilerde Daha Fazla İş Birliği Şart
Türkiye ve İspanya arasındaki ilişkilerin ekonomi boyutuna bakıldığında, ne yazık ki olması gereken seviyenin çok altında bir durumun mevcut olduğu görülüyor. Zira taraflar arasındaki ticaret hacmi, bir süredir 12 milyar dolar civarında seyrediyor. Türkiye ve AB arasındaki Gümrük Birliği'nin güncellenmemesi, Türk-İspanyol ilişkilerinin ticaret boyutunun düşük seviyede kalmasının en önemli sebebi olarak görülebilir. Bunun yanında iki ülkenin dış ticaret portföyünün birbirine çok benzemesi ve yaptıkları ticarette ikamesi nispeten kolay ürünlerin ilk sıralarda yer alması, ticaret hacminin düşük seviyelerde kalmasının diğer sebepleri olarak görülebilir. Nitekim 2020 verilerine göre Türkiye'nin İspanya'ya ihraç ettiği ürünlerde motorlu kara taşıtlarının ve tekstil ürünlerinin ön planda yer alması, önemli bir bilgi olarak duruyor. İspanya'nın Türkiye'ye ihracatında ise motorlu kara taşıtları, plastik mamulleri ile makinalar ve mekanik cihazlar ilk sıralarda yer alıyor. Bu açıdan bakıldığında iki taraf arasında tarım, enerji ve yüksek teknoloji ürünlerinin, ticarette geri planda kaldığı anlaşılıyor.
Bunların yanı sıra hâlihazırda 775 İspanyol firma, Türkiye'de yaklaşık 9,5 milyar avro değerinde doğrudan yatırım yapmış durumda. Bu açıdan İspanya, Türkiye'ye doğrudan yabancı yatırım yapan ülkeler sıralamasında 7. sırada yer alıyor. Burada Dünya Bankası tarafından ortaya konulan İş Yapma Kolaylığı Endeksi'nde Türkiye'nin, önceki yıllara göre ilerleme kaydederek, günümüzde 33. sıraya yükselmiş olmasının İspanyol yatırımcıları cezbetmede önemli bir rolünün olduğu söylenebilir. Buna karşın İspanya'daki mevcut yatırımcı Türk firmalarının sayısı ise 85 gibi oldukça düşük bir seviyede. Bu durum, özellikle dil engelini aşamayan Türk yatırımcıların, İspanya pazarını çok fazla tanımadıklarını ortaya koyuyor.
Potansiyelinin oldukça altında kalan düşük ticaret hacmine karşılık iki ülke arasında sık sık düzenlenebilecek fuarlarla ve potansiyel yatırımcılar arasında yapılabilecek ziyaretlerle ticaret hacmi rahatlıkla 20 milyar dolara yükselebilir. Böylece ikili ticaretteki sığ sular aşılarak; tarımdan finansa, savunma sanayiinden sağlığa kadar çok farklı alanda mevcut olan fırsatlar kullanılabilir. Bu noktada İspanya'nın, Türkiye'nin ilk çok amaçlı amfibi hücum gemisi olan TCG Anadolu'ya tasarım desteği sağladığını hatırlatmak gerekiyor. Buna dayanarak Türkiye'nin son yıllarda savunma sanayiini yerlileştirme ve millileştirme yolunda büyük bir atılım yapması, iki ülke arasındaki iş birliği imkanlarını arttırabilecek fırsatlar barındırıyor.
Buraya kadar anlatılanlar tek cümlede özetlenecek olursa, Türk-İspanyol ilişkilerinde yapısal bir sorun bulunmamasından ötürü bu ilişkinin, günümüzdeki zayıf karakterini aşıp siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak daha güçlü bir konuma gelmesi gerektiği söylenebilir.