Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen ay yaptığı Irak ziyareti tarihi nitelikteydi. Bu tarihi özelliği, sadece ziyaretin 12 yıl sonra gerçekleşmesinden kaynaklanmıyor. Ziyaretin önemi, başta Kalkınma Yolu Projesi olmak üzere birçok konuda Türkiye ile Irak'ın ortak bir paydada buluşması. Daha önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın ve MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın gerçekleştirdikleri kapsamlı ziyaretlerle altyapısı oluşturulan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretiyle de imzaları atılan 26 anlaşmanın her birisi kendi alanında oldukça önemli. Bu ziyarette Türkiye-Irak-Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Ulaştırma Bakanlarının mutabakat belgesini imzaladığı Kalkınma Yolu Projesi ise sadece Türkiye-Irak ilişkilerinin değil, bölgenin dinamiklerini olumlu anlamda değiştirecek ve küresel etkiler ortaya çıkaracak nitelikte.
Kalkınma Yolu Projesi IMEC'e Bir Cevap mı?
Türkiye tarafından geliştirilen ve öncelikli olarak desteklenen Kalkınma Yolu Projesi, Ankara için küresel ve bölgesel öneme sahip bir proje. Küresel açıdan düşünüldüğünde, Covid-19 Pandemisi ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle tedarik zincirlerinde ve mutat ticaret yollarında yaşanan aksamalar ve algılanan riskler, bütün devletlere "çeşitlendirmenin" ne kadar hayati olduğunu göstermişti. Bu durum, Mart 2021'de Süveyş Kanalı'nda karaya oturan Ever Given adlı gemi hadisesi ve İsrail'in Gazze'ye saldırısı sonrasında Husiler kaynaklı kanal güzergahındaki risklerle birlikte teyit edilmişti.
Büyük ölçüde Çin'in Kuşak-Yol projesine alternatif oluşturmak ve söz konusu riskleri bertaraf etmek amacıyla kısa adı IMEC olan (Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru) plan, 10 Eylül 2023'te Hindistan'daki G-20 zirvesinde duyurulmuştu. ABD, Fransa, Almanya, İtalya, Avrupa Birliği, BAE, Suudi Arabistan ve Hindistan tarafından imzalanan mutabakat muhtırasıyla desteklenen IMEC, rotası oldukça uzun, faaliyete geçirilmesi ve sürdürülebilirliği ise meşakkatli olan bir güzergaha sahip. Buna göre ticari malların Hindistan'dan deniz yoluyla BAE'ye, oradan Suudi Arabistan'a Suudi Arabistan'dan Ürdün üzerinden İsrail'in Hayfa Limanına, oradan tekrar deniz yoluyla Yunanistan'a ve oradan da Avrupa'ya ulaşması planlanmaktaydı.
Türkiye ise bu planda devre dışı bırakılmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, IMEC projesine ithafen "Türkiyesiz bir koridor olmaz. Türkiye, önemli bir üretim ve ticaret üssü. Doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda." şeklinde tepki göstermişti. Kısa bir süre sonra da 3 Ekim 2023'te Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani Kalkınma Yolu Projesi'nin başladığını ilan etti. Kalkınma Yolu Projesi temelde Basra Körfezi'nden Türkiye'ye uzanan 1.200 kilometrelik bir otoyol ve tren hattı ile başlangıç noktası olarak Faw yarımadasında inşa edilecek büyük bir limanı kapsıyor.
Altyapısı Türkiye ve Irak tarafından yıllar öncesinden oluşturulmaya başlanan Kalkınma Yolu Projesi'nin IMEC'in ilanından kısa bir süre sonra ilan edilmesi ve Nisan ayında da imzaların atılması, bu açıdan Türkiye'nin kendisini dışlayan IMEC aktörlerine karşı etkili bir meydan okuması ve mesajı niteliğinde. Ancak Kalkınma Yolu Projesi'nin katma değeri ve Türkiye-Irak ilişkilerine etkisi dikkate alındığında, bunu sadece IMEC'e karşı bir rest olarak yorumlamak yüzeysel bir yaklaşım olur. Zira bu husus Kalkınma Yolu'nun çıktılarından sadece birisi.
Türkiye'ye Kısa-Orta-Uzun Vadeli Etkileri
"Basra Körfezi'nden Türkiye'ye uzanan bir otoyol ve tren hattı yapılması ile Faw yarımadasında büyük bir liman yapılmasının Türkiye'ye katkısı abartılıyor mu?" sorusunun en kısa cevabı, kesinlikle "hayır". Bu yanıtın detayları zaman geçtikçe daha iyi anlaşılacak ancak şimdilik kısa-orta ve uzun vadeli etkiler olmak üzere üç boyutta detaylandırmak mümkün.
Kısa vadeli etkilerden başlamak gerekirse, BAE ve Katar tarafından da desteklenen Kalkınma Yolu Projesi 20 milyar dolardan fazla bir yatırım gerektiriyor. Proje'nin altyapısının oluşturulmasında ise gerek erişilebilirlik gerek tecrübe gerekse maliyet unsurları dikkate alındığında Türk firmalarının ön planda olması kaçınılmaz görünüyor. Bu husus, Irak'ta halihazırda milyarlarca dolarlık yatırımı bulunan Türk firmalarının sayı ve hacim olarak da büyüyeceği anlamına geliyor. Türk firmalarının etkisini sadece yol yapımı veya inşaat faaliyetleri açısından düşünmek de yetersiz olacaktır. Zira Irak ile yapılan su kullanımından tarımsal üretimde iş birliğine kadar çeşitli alanları kapsayan 26 anlaşmanın önemli bir kısmı Kalkınma Yolu Projesi çerçevesinde güzergah üzerinde kurulacak yeni sanayi ve üretim tesislerini de destekleyecek nitelikte.
Bunun yanı sıra Irak ile ikili ilişkilerin gelişmesi, iki ülke arasında var olan az sayıdaki sorunun devre dışı bırakılması açısından da önemli bir kaldıraç olacak. Daha açık bir ifadeyle Türkiye'nin PKK terör örgütüyle mücadelesinde önemli adımlar atması, Irak'ın da daha önce olmadığı kadar bu sürece destek vermesi yüksek olasılık. Nitekim iki ülke de ilişkilerinde ve Kalkınma Yolu Projesi'nde herhangi bir istikrarsızlık unsuru ve bozucu girdi olmasını arzu etmiyor. Irak'ın PKK'yı "yasaklı örgüt" olarak açıklaması da bunun işareti ve devamının gelmesi bekleniyor. Öte yandan su paylaşımı konusunda da Irak tarafında bazı beklentiler mevcut ve Türkiye bu konuda hızlı adımların atılması için ikili görüşmeleri yoğunlaştırmış durumda.
Orta vadede, yani Kalkınma Yolu Projesi'nin devreye girdiği ancak henüz tam kapasiteyle çalışmadığı bir durumda bile iki ülke bu projenin olumlu etkilerini görmeye başlayacak. Bakıldığında Türkiye-Irak ticaret hacminin 2000'li yılların başında 1 milyar dolarken, Irak'ın yaşadığı istikrarsızlıklara rağmen 2024'te 20 milyar dolar bandına çıktığı görülüyor. Kalkınma Yolu Projesi'nin otoyol ve tren hattı etapları devreye girdikçe bu hacmin katlanarak artması bekleniyor. Basra Körfezi'ndeki Faw Limanı, Kalkınma Yolu Projesi'nin başlangıcı olarak tanımlansa da ticari malların akışının sadece güneyden kuzeye doğru olmayacağı açık. Aynı akış Türkiye'den Irak'ın en güney noktasına kadar geçerli olacak. Kalkınma Yolu Projesi'nin 11 Irak vilayetinden geçtiği, kalan yedisinin ise bu vilayetlerin etrafında olduğu düşünüldüğünde, Türk ticari mallarının kolay ve daha düşük maliyetlerle bütün Irak'a ve Basra Körfezi'ne öncekinden daha rahat bir şekilde ulaşacağı görülüyor.
Uzun vadeli olarak bakıldığındaysa ekonomik katkılarının yanı sıra Kalkınma Yolu Projesi, Irak açısından önemli bir istikrar sağlayıcı ve aynı zamanda istikrar koruyucu bir niteliğe sahip. Proje işlevsel hale geldikçe Irak'taki aktörler bunun önemini daha fazla anlayacak, desteklerini artıracaktır. Böylece Irak'ın istikrarı artacak ve konu, sadece Türkiye için değil; bölge ülkeleri ve küresel sistem açısından da daha kritik hale gelecek. Zira Kalkınma Yolu Projesi'nin etkili bir şekilde devreye girmesi, bölgesel ve küresel aktörlerin büyük çoğunluğu tarafından kazan-kazan, hatta her seferinde daha fazla kazanılan bir denklem olarak değerlendirilecektir.
Harita üzerinden önemli ticaret rotalarına bakıldığında Kalkınma Yolu Projesi, gerçekleştirilmesi, faydası ve sürdürülebilirliği açısından oldukça rasyonel gözüküyor. Bununla birlikte "projenin hayata geçirilmesinde ortaya çıkacak riskler tamamen bertaraf edilmiş durumda mıdır?" sorusunun cevabına şimdiden kesin bir "evet" demek zor. Burada Irak siyasetinin bozucu iç ve dış faktörleri devre dışı bırakması veya bunlardan az etkilenmesi önemli olduğu kadar, başta Türkiye olmak üzere BAE ve Katar'ın desteği önemli. Kalkınma Yolu Projesi'ne destek verecek yeni aktörlerin de sürece dahil edilmesi karşılaşılması olası risklerin bertaraf edilmesine katkı sunacaktır.