Bundan üç sene dört gün önce Ermenistan'ın saldırıları sonucunda Azerbaycan'ın karşı taarruzuyla İkinci Karabağ Savaşı başlamıştı. Savaş 44 gün sonra 9 Kasım'da Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya tarafından imzalanan Üçlü Beyanname ile sona erdi. Bu anlaşma ile sadece iki ülke arasındaki savaş sona ermemiş, Azerbaycan işgal altındaki 13 bin kilometrekare toprağından 10 bin kilometrekaresini özgürleştirmişti. Bununla beraber Hankendi, Hocalı, Hocavend ve Ağdere'den oluşan üç bin kilometrekarelik alanda tam anlamıyla devlet otoritesi tesis edilmemişti.
Azerbaycan Çözüm, Ermenistan Oyalama Peşindeydi
Karabağ'da Ermenistan'ın 1991'de kurdurduğu, kendisinin bile tanımadığı sözde "Artsakh Cumhuriyeti" adı verilen bir yönetim oluşturulmuş ve işgal bölgeleri üzerinden Ermenistan ile kesintisiz bir bağlantı sağlanmıştı. Üçlü Beyanname'nin dördüncü maddesine göre Ermenistan'ın bu bölgedeki silahlı kuvvetlerini bölgeden çekmesi ve eş zamanlı olarak Rus barış gücünün bölgeye yerleşmesi gerekiyordu. Ayrıca Beyanname'nin dokuzuncu maddesine göre de Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan toprakları arasında kesintisiz güvenli ulaşımı sağlayacak Zengezur koridoru olarak adlandırılan geçişin sağlanması gerekiyordu.
Bu noktada Ermenistan ile Azerbaycan arasında kalıcı barışı sağlamak amacıyla müzakereler yürütülse ve Paşinyan tarafından zaman zaman Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün tanındığı teyit edilse de henüz bir barış antlaşması imzalanmamıştı. Bunun da ötesinde Ermenistan ne dört bölgedeki askeri desteği ve varlığı ne de Zengezur koridoru konusunda herhangi bir adım atmamıştı. Süreçte iki tarafın sivil toplum kuruluşları ve üçüncü taraflarla yapılan ikinci kulvar diplomasisi (second track) toplantılarında zaman zaman "süreci zamana yayarak olabildiğince geciktirme, hatta şartlar olgunlaştığında Karabağ'ı yeniden işgal ederek Ermenistan'la kesintisiz bir toprak bağlantısının sağlanması" gibi ütopik düşünceler bile dile getiriliyordu. En kötü ihtimalle de Ermenistan, Karabağ'da yaşayan Ermenilere farklı bir statü (özerklik veya uluslararası gözetim altında büyük ayrıcalıklar) arayışı peşindeydi.
Karabağ'da Süreç Tamamlandı
Öte yandan İkinci Karabağ Savaşı sonrasında tek sorun Azerbaycan'ın Hankendi, Hocalı, Hocavend ve Ağdere'deki otoritesini tam olarak tesis edememiş olması değildi. Bu bölgelerden Ermenistan ve destekli silahlı grupların Azerbaycan askeri noktalarına ve özgürleştirilen bölgelerdeki inşa faaliyetlerine yönelik gerçekleştirilen saldırı ve sabotaj faaliyetleri önemli bir sorun teşkil ediyordu. Öyle ki İkinci Karabağ Savaşı'ndan sonra 300'den fazla Azerbaycanlı sivil ve güvenlik görevlisi döşenen mayınlar ve sabotaj saldırıları nedeniyle şehit oldu. Bu durum sadece bölgenin yeniden inşası açısından değil; zorla yerinden edilen Azerbaycanlıların geri dönüşü açısından da önemli riskler teşkil ediyordu. Dolayısıyla artık sürdürülemez hale gelmişti.
Nihayetinde sivillere ve polislere yönelik yaşanan son saldırıların ardından Azerbaycan 19 Eylül'de bir terörle mücadele harekatı başlattı. Planlaması ve icrası açısından oldukça profesyonel olarak uygulanan operasyonla 24 saatten kısa bir sürede Ermeni silahlı birlikleri teslim olduklarını açıkladı. Operasyonun ardından yürütülen müzakereler sonucunda Ermeni silahlı gruplar silah bırakmayı ve sözde devleti lağvetmeyi kabul etti. Dolayısıyla Karabağ üzerinden özellikle son 30 yıldır dayatılmak istenen statükonun tamamen sona erdiği ve perdenin kapandığı bir kez daha teyit edildi.
Hankendi Klanının Eli Zayıfladı
Bu noktada Karabağ'daki Ermeni silahlı grupları veya sertlik yanlılarını salt ayrılıkçı silahlı grup veya terörist olarak nitelemek, meseleyi biraz basite indirgemek olacaktır. Bunun çok sayıda nedeni olmakla beraber sadece üçünü dile getireceğim. Birincisi bu gruplar Ermenistan siyasetinde oldukça belirleyici ve sertlik yanlısı diaspora ile yakından çalışarak Ermenistan halkının kaderini bir anlamda rehin tutuyordu.
İkincisi, sayısının 10-12 bin arasında olduğu belirtilen bu gruplar, neredeyse hiçbir terör örgütünün envanterinde bulunmayan zırhlı araçlara, tanklara ve hatta hava savunma sistemlerine sahipti. Ayrıca Ermenistan ordusundan giden subaylar başta olmak üzere, içlerinde PKK/YPG dahil farklı ülkelerden getirilip yerleştirilen savaşma kabiliyetine sahip kişiler bulunuyordu.
Üçüncüsü, İkinci Karabağ Savaşı öncesinde nefes borusu olan Laçın koridoru üzerinden Ermenistan'dan her türlü askeri desteği alan bu gruplar, savaş sonrasında da bu yol üzerinden veya sızmalarla askeri destek almaya devam ediyordu. Nitekim Azerbaycan'ın mayınlama ve sabotajlara yönelik alınan önlemler çerçevesinde bölgede İkinci Karabağ Savaşı'ndan sonra üretilmiş mayınlar tespit edilmişti.
Dolayısıyla aslında Azerbaycan son anti-terör operasyonuyla sadece devlet otoritesini bu bölgelerde sağlamlaştırmakla kalmadı; aynı zamanda Ermenistan siyasetinde "Demoklesin kılıcı" niteliğindeki Hankendi klanının etkisine de önemli bir darbe vurdu.
Rövanş Psikolojisine Son Verme Fırsatı
Azerbaycan devleti, İkinci Karabağ Savaşı'nın başından itibaren Karabağ Ermenilerinin Azerbaycan vatandaşı olduğunu ve vatandaşlık temelinde diğer Azerbaycanlılarla aynı haklara ve sorumluluklara sahip olduğunu mütemadiyen dile getirmişti. Buna rağmen operasyon sonrasında sözde yönetimin teslim olmasının ardından Karabağ'dan on binlerce Ermeni asıllı kişinin Ermenistan'a doğru yöneldiği görüldü. Bu sivillerin oluşturduğu araç konvoyları üzerinden ABD, Fransa, Rusya'da yaşayanlar başta olmak üzere Ermeni lobisi ve kategorik olarak Türkiye-Azerbaycan karşıtlığı yapanlar (Türk düşmanları demek daha doğru olur) yeni bir kampanyaya yöneldi. Ağıtlar yakanlar mı ararsınız, göz yaşları içinde slogan atanlar mı imza toplayanlar mı yoksa 1915'e atıfta bulunarak yeniden bir "soykırım" yapılıyor diye feryat edenler mi ararsınız…
Oysa bu insani trajediyi yüksek sesle manipüle etmeye çalışanlar, ne 1988-1994 yıllarında zorla yerinden edilen bir milyona yakın Azerbaycan Türkünü hatırladı, ne 1992'de Hocalı'da kadın, çocuk, yaşlı demeden katledilen yüzlerce insanı gördü ne de Ermenistan'ın İkinci Karabağ Savaşı sırasında Azerbaycan'ın sivil yerleşim alanlarını vurduğunu duydu.
Azerbaycan'ın terörle mücadele operasyonu sonrasında sözde "Artsakh" yönetiminin teslim bayrağını çekmesi ve kendini feshedeceğini açıklaması sonrasında kaygıya kapılan bölge Ermenilerinin ilk reaksiyonları elbette anlaşılabilir bir durum. Zira on yıllardır bölgedeki işgalin ilelebet süreceğine inandırılmış ve Azerbaycan'a karşı büyük bir kin ideolojisiyle işlenmişlerdi.
Oysa ne onları katleden vardı ne otoritenin tesis edildiği bu topraklardan git diyen vardı ne de süre vererek zorla sürüleceklerini söyleyen. Tersine, bölge Ermenileri için yeni iletişim kanalları açılarak Azerbaycan'a yeniden entegrasyonlarının sağlanması süreci aynı hafta başlatıldı. Ayrılıkçıların yönlendirmelerine rağmen bölgeden ayrılmayan Ermenilerin yeniden entegrasyon süreci geliştikçe büyük ihtimalle Ermenistan'a giden kişilerin önemli bir kısmı geri dönecek ve Azerbaycan yasalarının verdiği hak ve sorumluluklarla yaşamlarını sürdürecektir. Nitekim Azerbaycan'ın ABD'li yetkililer ve BM ile yaptığı görüşmelerde sürecin yerinde gözlemlenebileceğini ifade etmesi de bu konuda kendisine güvendiğinin önemli bir işaretidir. Azerbaycan Ermenilerinin ülkeye yeniden entegrasyon sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi, bölgede ekilmeye çalışılan nefret tohumlarının ve rövanşist politikanın sona erdirilmesi açısından önemli bir fırsat niteliğindedir.
Bu noktada son olarak değinilmesi gereken bir husus da artık Karabağ sorunu, Dağlık Karabağ, Yukarı Karabağ, Karabağ'a statü tartışması…vb. kavramları yok, bu kavramları kelime dağarcığımızdan çıkarmamız gerekiyor. Karabağ sorunu İkinci Karabağ Savaşı'yla birlikte büyük ölçüde son buldu ve 19 Eylül'de Azerbaycan'ın gerçekleştirdiği terörle mücadele operasyonuyla birlikte Karabağ'da son perde de kapandı. Bundan sonra Karabağ başta olmak üzere bölgenin yeniden inşasına, yerinden edilen Azerbaycanlıların topraklarına dönmesine, Azerbaycan vatandaşı Ermenilerin Azerbaycan'a yeniden entegrasyonuna, geçmişte savaş suçu işleyenlere uluslararası hukuk ve Azerbaycan yasaları çerçevesinde hesap sormaya ve bir bütün olarak Güney Kafkasya'da barış içinde ve refahı artırmaya yönelik istikrarlı bir alan oluşturmaya odaklanmak gerekiyor.