Genelde olumlu ilişkileri ifade etmek için atılan yukarıdaki başlığı bu kez gergin bir dönemin başladığını ifade etmek için kullanıyorum. Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin genel gidişatını bir cümle ile ifade etmek gerekirse: İkili ilişkilerde özellikle 1960'lardan itibaren çok sayıda sorun var, ancak bu sorunlar daha ziyade öteleniyor ve çoğunun kısa vadede çözülme ihtimali bulunmuyor.
Bununla beraber bazı sorun alanlarının durumu, diğer faktörlerin de etkisiyle giderek daha sürdürülemez hale geliyor. Daha açık bir ifadeyle, Yunanistan'ın gayri-askeri statüde olması gereken Doğu Ege Adalarını silahlandırması, Türkiye'nin son dönemde üzerinde durduğu ve acil bir şekilde çözülmesini istediği önemli bir konu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Efes 2022 tatbikatında yaptığı konuşmada verdiği mesajlar ve Yunanistan'ı gayri-askeri statüdeki adaları silahlandırmaktan vazgeçmeye davet etmesi, konunun Türkiye açısından önemsendiğinin ve artık daha net tavırlar takınılacağının bir göstergesi. Bu süreç Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yeni bir gerginliğe işaret ettiği kadar bir dönüm noktasını da teşkil ediyor.
Adaların Olması Gereken Statüsü
Yunanistan'ın ilk kurulduğu dönemden itibaren toprak genişlemesi ve bu genişlemede adaların Yunanistan'a devredilmesi süreci, siyasi tarih açısından çalışılabilecek ve önemli sonuçlar çıkarılabilecek bir konu. Genel olarak belirtmek gerekirse Yunanistan 47 bin km2'lik topraklarda ilk kurulduktan sonra topraklarını 132.000 km2'ye kadar çıkardı ve bu topraklar arasında adalar Atina'ya ciddi bir stratejik avantaj sağlıyor. Ege Denizi'nde sayısı binlerle ifade edilebilecek ada, adacık ve kayalık bulunuyor ve bunların çoğu Yunanistan'a ait.
Bu adalardan Doğu Ege adalarının askeri amaçlarla kullanılmayacağı 1914'te ve gayri-askeri statüsü 1923'teki Lozan Barış Antlaşması'nda açık bir şekilde belirtilmişti. Benzeri hükümler İtalyan işgalindeki On İki ada ve Meis'i 1947'de Yunanistan'a devreden Paris Antlaşması'nda da bulunuyor. Dolayısıyla antlaşmalarda açıkça belirtilen Türkiye kıyılarına yakın olan adaların Yunanistan'a verilmesinde, söz konusu adaların askeri amaçlarla kullanılmayacağı kesin bir şekilde ifade ediliyor. Bu durumun ise tek bir nedeni var: Türkiye'ye söz konusu adalardan bir güvenlik tehdidi oluşmasını engellemek.
Yunanistan bu adaları Türkiye ile yaşadığı Kıbrıs adasından kaynaklanan gerilimle beraber 1960'larda silahlandırmaya başladı. Bu durum o dönemde Ankara tarafından tespit edildi ve resmi düzeyde girişimlerde bulunuldu. Yunanistan ise Türkiye'ye 1964'te verdiği cevapta adaları silahlandırdığını reddederken 1969'da silahlandırmayı inkar etmeyen bir tutum içine girdi.
Kıbrıs başta olmak üzere Yunanistan'la Ege'de kıta sahanlığı, karasuları, hava sahası ve diğer alanlarda yaşanan sorunlar, adaların silahlandırılması sorununun ana gündem değil, gündemlerden birisi olmasına neden oldu ancak Türkiye hiçbir zaman bu konuyu kabullenmedi.
Neden Şimdi Gündemin Üst Sırasına Çıktı?
Adaların silahlandırılması konusunun ana gündem maddesi haline gelmesinin tek bir nedeni yok, süreç tedrici olarak gelişti. Yunanistan'ın Ege'de gerçekleştirdiği hukuksuz tutumları ve maksimalist politikalarını Doğu Akdeniz'e taşımak istemesi aslında sürecin tetikleyicisi oldu. Atina'nın konjonktürü de kullanarak geniş bir Türkiye karşıtı cephe ile hareket ederek Doğu Akdeniz'de yeni hamlelerde bulunması Ankara'dan net bir karşılık gördü ve 2020'de yaşanan gerginlik sonucunda Yunanistan geri adım atmak zorunda kaldı. Türkiye ise bu süreçte önce Doğu Akdeniz'de başlayan NAVTEXT mesajlarını Ege'ye taşıyarak adaların gayri-askeri statüsünün ihlaline vurgu yaptı ve diplomatik seviyede bu konuyu yeniden ön plana çıkarmaya başladı.
Sorunun ısınıp ana gündem haline gelmesinde ise iki faktör etkili oldu. Bunlardan birincisi Yunanistan'ın son dönemde arka arkaya attığı agresif adımlar. Nitekim Yunanistan bir yandan Fransa ile savunma paktı yapıp ABD ile askeri antlaşmasını süresiz hale getirdi ve ABD'ye çok sayıda askeri üs tahsis etti. Bir yandan da agresif ve haddinden fazla bir silahlanma politikası içine girdi ve adaların gayri-askeri statüsünün ihlalini kalıcılaştırmak ve meşrulaştırmak için bu adaları NATO tatbikatlarına ve diğer ülkelerle tatbikatlarına katmaya çalıştı. Bu adımları atarken de Türkiye ile siyasi ve istişari görüşmeleri devam etti ancak son dönemde Miçotakis'in Türkiye karşıtı adımlarını siyasi olarak da gizlemekten çekinmemesi -deyim yerindeyse- bardağı taşıran damla oldu.
İkinci faktör ise Türkiye'nin artan stratejik özerkliği ile ilişkili. Son yıllarda farklı cephelerde eş zamanlı ciddi meydan okumalarla karşı karşıya kalan Türkiye, bu meydan okumalara etkili karşılıklar verdi ve önemli kazanımlar elde etti. Ukrayna krizinin gidişatında attığı kendine özgü hamlelerle de Ankara'nın manevra alanı genişledi.
Bu bağlamda Yunanistan'ın son dönemdeki hamlelerinden sonuç alma ihtimali, Türkiye için yeni meydan okumalar ortaya çıkarma riski barındırıyor. Bu nedenle ön alıcı ve etkili bir hamle olarak adaların gayri-askeri statüsünün muhafazasını ikili ilişkilerde ana gündem haline getirmiş görünüyor.
İkili İlişkilerde Yeni Format
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tatbikatta yaptığı konuşmada Yunanistan'la bu sorunu ele almak için Türk askeri heyetinin son iki senedir talepte bulunduğu ancak bu girişimlerin karşılıksız kaldığı anlaşılıyor. Türk savaş uçaklarının son dönemde söz konusu adalar üzerinde geçiş yapması ise Yunanistan'a Türkiye'nin de bu anlaşmalara uymayabileceğini gösteriyor.
Erdoğan'ın konuşmasında "Türkiye'nin sabrının yanlış anlaşıldığı" ve "uluslararası anlaşmaların tanıdığı yetkileri gerektiğinde kullanacağı" gibi güçlü mesajların verilmesi, yeni dönemde Yunanistan'ın adaları silahlandırma politikasına karşı Ankara'nın daha etkili adımlar atacağını gösteriyor. Bu noktada Türkiye'nin opsiyonları, konunun BM gündemine getirilmesinden, adaların silahsızlandırmasının zorla sağlanmasını da içerecek şekilde BM Kurucu Antlaşması'nın meşru müdafaayı ele alan 51. maddesine başvurulmasına kadar geniş bir yelpazede.
Kanaatimce bu gerginlikten bir askeri çatışma veya savaş senaryosu üretmek için henüz erken. Ancak Yunanistan'ın başta adaların silahlandırılması olmak üzere Ege'de ve diğer alanlarda attığı ve atacağı hukuksuz adımlara karşı Türkiye'nin eski toleransı göstermeyeceği de açık. Bu bağlamda Türkiye'nin söz konusu hukuksuz adımlara karşı diplomatik, siyasi ve askeri baskısını artıracağı görülüyor. Gelişmelerin seyri ise büyük ölçüde Yunanistan'ın bundan sonra atacağı adımlara göre şekillenecek. Her halükarda Türkiye-Yunanistan ilişkileri artık eski formatında olmayacak.