Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla başlayan savaşta iki aydan uzun bir süre geride kaldı. Rusya işgale başladığı ilk günkü hedeflerinden uzakta ve savaşta yeni bir stratejiye geçti. Büyük ölçüde yanlış planlamanın, sahadaki hataların ve uğradığı kayıpların etkisiyle güncellenen yeni stratejide hedef Donbas bölgesindeki kontrolünü artırmak ve Kırım ile Donbas ve dolayısıyla Rusya arasında kesintisiz bir hat oluşturmak. Odessa'nın işgalinin hedeflenip hedeflenmediği henüz net değil ancak Moskova'nın ana çatışma bölgeleri dışına da zaman zaman füze saldırıları düzenlediği görülüyor.
Ukrayna ise savaşın ilk günlerine göre daha dirençli, moral motivasyonu yüksek ve her şeyden önemlisi daha özgüvenli. Zira bir yandan Rus konvansiyonel güçlerini nispi anlamda püskürtebildi bir yandan da kendisine yapılan askeri yardımlar ve siyasi destek gün geçtikçe artıyor.
Savaşın sona erdirilmesine yönelik çok sayıda girişimde bulunuldu. Bunlardan belki de en anlamlısı Türkiye'nin kolaylaştırıcılığı ve arabuluculuğu sayesinde gerçekleştirilen girişimler. Ancak Rusya'nın çekildiği yerlerde ortaya çıkan katliam görüntüleri ve tarafların pozisyon ve taleplerini revize etmeleri nedeniyle henüz somut bir sonuca ulaşılamadı.
Rusya, Ukrayna'nın Batılı ülkeler tarafından çatışmayı sürdürmeye zorlandığı şeklinde iddialarda bulunuyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da isim vermeden "bazı NATO üyeleri savaşın sona ermesini istemiyor" şeklinde açıklamalarda bulundu. Bu söylemler üzerinden "Ukrayna'da savaşın bitmesini istemeyenler kimler?" sorusuna yanıt vermeye çalışalım.
Hangi Batı, Neden İstemiyor?
Rusya'nın iddia ettiği gibi savaşın sürmesini isteyen cenahı genel bir çerçevede "Batı" olarak nitelendirmek kolaycı bir yaklaşım olur. Zira ortada homojen bir Batı olmadığı gibi savaşın sürmesini isteyen ülkeler de aynı motivasyona sahip değil. Bu nedenle savaşın sürmesini veya Rusya lehine sonuçlanmamasını isteyen Batı'yı kendi içinde tartışmak lazım.
Genel çerçevede bakıldığında savaşın sürmesini isteyen Batı'yı dört gruba ayırmak mümkün. İlk grupta ABD ve İngiltere olağan şüpheli olarak yer alıyor. Rusya'nın saldırganlığını güvenlikleştirerek NATO içindeki dayanışmayı artıran ve kendilerine burada öncü rol biçen ikili, Ukrayna'ya da en fazla askeri destek veren ülkeler. Rusya'nın Ukrayna'da durdurulmaması durumunda diğer bölgelerdeki çıkarlarının riske gireceğini düşünen ikili aynı zamanda öncülük ettikleri düzenin köklü bir şekilde çatırdamasını da istemiyor. Bu nedenle Ukrayna'nın direnmesini, Rusya'nın kan kaybetmesini ve dolayısıyla savaşın sürmesini istiyorlar.
ABD Başkanı Biden'ın Kongre'den Ukrayna'ya 33 milyar dolar değerinde askeri yardım bütçesi talebinde bulunması, Washington'un savaşın kısa bir süre içinde sona ermesini beklemediğinin ve istemediğinin önemli bir göstergesi. Öyle ki bu yardımın verilmesiyle birlikte SIPRI'nin dünya askeri harcamaları 2021 listesinde ilk 40'ta bile yer almayan Ukrayna'nın 2022 içinde ilk 10 içine girmesi bile söz konusu olabilir.
İkinci grupta NATO üyesi olmamakla beraber Batı ile beraber hareket eden Moldova, İsveç ve Finlandiya gibi ülkeler yer alıyor. Rusya'nın Ukrayna'da daha fazla kan kaybetmesini isteyen bu ülkelerin ana motivasyonu Rusya'ya coğrafi açıdan komşu/yakın olmaları nedeniyle Moskova'dan algıladıkları tehdidi enselerinde hissediyor olmaları. Süreçte ABD ve İngiltere kadar belirleyici bir etkileri olmayan bu ülkeler için Rusya'dan algılanan tehdidin ötelenmesi temel amaç niteliğinde. İsveç ve Finlandiya'nın önümüzdeki dönemde olası NATO üyelikleri, bu kaygılarının giderilmesinde önemli bir aşama olacak.
Üçüncü grupta ise hem NATO üyesi hem de Rusya'ya komşu/yakın coğrafyadaki ülkeler yer alıyor. Polonya, Estonya, Litvanya, Letonya, Slovakya gibi ülkelerin yer aldığı bu grup, NATO üyeliği güvencesine sahip olup, ikinci gruba göre daha avantajlı durumda. Ancak konvansiyonel tehdit algıları nispeten daha düşük olsa da hibrit savaş yöntemleri nedeniyle Rusya'dan algıladıkları tehdit üst düzeyde. Bu nedenle Rusya'nın bu savaştan mümkün mertebede yıpranarak çıkması arzu edilen bir durum.
Dördüncü grupta ise Batı/NATO ittifak sistemi içinde yer alıp savaşın uzamasını diğerleri kadar istemese de Rusya'nın saldırganlığının dizginlenmesini isteyen ülkeler yer alıyor. Diğerlerine göre daha ihtiyatlı olan ülkelerden örneğin Fransa ve Almanya, Rusya'nın cephede askeri olarak değil daha ziyade siyasi ve ekonomik olarak yıpratılmasını önceliyorlar.
Esas Sorumlu Rusya
Savaşın sürmesini isteyen Batı'yı tartışırken asıl sorumluyu gözden kaçırmamak lazım. Nitekim bugün yaşanan savaşın esas sebebi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali. Dolayısıyla savaşı başlatan Rusya, savaşı da bitirecek olan en önemli aktör aslında. Rusya'nın ilk günkü maksimalist taleplere sahip olmaması, saldıran taraf olsa da Moskova'nın esnekliğinin bir göstergesi aslında. Bu esneklik ise kendiliğinden ortaya çıkmadı; bir anlamda sahadaki başarısızlığı, kayıpları ve ağır yaptırımlar nedeniyle gelişti.
Bununla beraber Rusya'nın strateji ve pozisyon değişikliğinin Ukrayna açısından kabul edilebilir bir ortam oluşturmadığı görülüyor. Zira Kırım ve Donbas'tan vazgeçmek demek, egemen ve bağımsız bir devletin bu özelliklerinden vazgeçmesi anlamına geliyor. Kaldı ki sahada Rus konvansiyonel güçlerine karşı gösterdiği direniş ve verdirdiği kayıplar, aldığı destekle birlikte düşünüldüğünde Ukrayna'nın Rus koşullarını sorgusuz sualsiz kabul etmesini imkansız kılıyor.
Barış İçin Zorlu Denklem
Burada savaşın sona ermesi ve kalıcı barışın sağlanması için oldukça zorlu bir denklem ortaya çıkıyor. Bir yandan Ukrayna ve müttefikleri savaşın Rusya'nın kazandığı bir denklemde bitmesini istemiyorlar; diğer yandan bütün kayıplarına rağmen ve bir Pirus zaferine mal olacak da olsa savaş Rusya'nın yenilgisiyle sonuçlanmayacak. Bu nedenle asıl soru, savaşın sona ermesi için denge noktası neresi?
Bu noktada savaşın asıl taraflarının Moskova ve Kiev olduğunu ve savaşın Rusya için olduğu kadar Ukrayna için de giderek daha yıpratıcı olduğu unutulmamalı. Son iki ayda 14 milyon Ukraynalı yerinden edilirken en az üç bin sivil de öldürüldü. Savaşın Ukrayna alt yapısına verdiği zararı onarmak yıllar sürecek bir yeniden yapılanmayı gerektiriyor.
Bu nedenle ilk aşamada gerçekçi gözükmese de Rusya'ya savaştan onurlu bir çıkış sağlanırsa, Ukrayna'nın zararları önemli ölçüde tazmin edilirse ve Rusya ile açık veya üstü örtülü bir şekilde anlaşma sağlanıp, bundan sonra tehditkar eylem ve söylemlerinden vazgeçmesi sağlanırsa savaşın sona ermesi mümkün olabilir. Türkiye'nin çabaları aslında bu durumu mümkün kılmaya yönelik en önemli girişim ve değeri gün geçtikçe daha fazla anlaşılacak.
Unutmamak gerekir ki savaşın sürmesini kim isterse istesin savaşın maliyeti giderek artıyor ve daha geniş kesimleri etkiliyor. Bu nedenle zor ancak imkansız olmayan barışın sağlanması bütün kesimlerin yararına…