ABD geçtiğimiz hafta Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail tarafından imzalanan EastMed doğalgaz boru hattı projesine yönelik desteğini çektiğini açıkladı. Oysa Trump döneminde Kongre'nin de etkisiyle projeye yönelik açık destek verilmişti. Bu proje ABD'nin bölgesel angajmanının önemli sütunlarından birisi olarak görülen üçlüye (İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs) verilen desteğin sembollerinden birisiydi. Bu desteğin ortadan kalkmasından sonra ise bazı soru işaretleri oluştu.
Ölü Doğan Siyasi Bir Proje Olarak EastMed
EastMed, temelde Doğu Akdeniz'de çıkarılan doğalgazın Kıbrıs adası, Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya ulaştırılmasını öngören bir doğalgaz boru hattı projesi. Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail tarafından 2013'ten itibaren pişirilen, İtalya tarafından desteklenen, Avrupa Birliği'nin (AB) finansmanına destek olmayı düşündüğü ve 20 Mart 2019'da İsrail'deki ön imza töreninde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun da hazır bulunduğu proje en başından itibaren çeşitli tartışmalara neden oldu.
Gerçekleştirilebilirliği, gerekliliği, güzergahı ve maliyeti açısından tartışıldı ancak teknik anlamda salt bir enerji nakil projesi olmaktan ziyade siyasi içeriği daha ön planda tutulduğundan bu tartışmaların gölgesinde nihai anlaşma Atina'da Ocak 2020'de imzalandı.
Yaklaşık 1.300 kilometresi deniz altından ve önemli bir kısmının da Türkiye'nin kıta sahanlığından geçmesi öngörülen EastMed'in inşasının ilk aşamada 2025'te tamamlanması planlanmış daha sonra 2027'ye revize edilmişti. Ancak gerek ön imza gerekse ana imza töreninde yüksek düzeyli katılımla EastMed'i destekleyen ABD'nin desteğini çekmesi, henüz temeli atılmamış bu projenin ölü doğduğunun bir diğer işareti sayılır.
ABD Neden Desteğini Çekti?
ABD'nin EastMed'ten desteğini çekmesi bazı kişiler açısından beklenen; bazı kişiler açısındansa şaşırtıcı bir adım oldu. Böyle bir adımı bekleyenler, ABD'nin o dönemde konjonktüre uygun bir şekilde hareket ettiği için projeyi desteklediğini; oysa projenin gerçekleştirilebilir olmadığını ve Amerikan çıkarlarına da uygun olmadığını dile getiriyor.
ABD'nin bu adımını beklemeyenler ise bir yandan kararı eleştirirken diğer yandan Washington'un bu kararını Türkiye faktörü ve çevre duyarlılığı üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyor.
Buna göre ABD, orta ve uzun vadede hidrokarbon yakıtlardan yenilenebilir enerjiye doğru geçişi hedefliyor ve bu nedenle etkili bir nakil hattı olup olmayacağı bile belli olmayan bu projeye destek vermeyeceğini ilan ederek çevreye ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor.
Yunanistan'da daha fazla dile getirilen gerekçe ise ABD'nin Türkiye hassasiyeti nedeniyle böyle bir adım attığı. Buna göre ABD, konjonktürel değişim nedeniyle projeye en başından itibaren haklı olarak karşı çıkan Türkiye'yle ilişkilerini daha fazla gerginleştirmek istemediği için böyle bir adım attı.
Açıkçası ben ABD'nin bu kararını şaşırtıcı bulmadım. ABD'nin bu kararında hangi gerekçenin daha ağır bastığı muğlak. Ancak Türkiye faktörünün hiçbir etkisinin olmadığını iddia etmek oldukça zor. Sonuçta EastMed'e destek veren bir ABD yok ve henüz inşası başlamayan proje bir darbe daha yemiş oldu.
Yunanistan'ın Planları Etkilendi
Yunanistan, Güney Kıbrıs'la beraber EastMed'i sadece bir enerji nakil projesi olarak değerlendirmiyor ve henüz bu projeden vaz geçtiğini açıklamıyor. ABD'yi de desteğini çektiği için resmi düzeyde ve yüksek sesle eleştirmemeye dikkat ediyor.
Yunanistan'ın amaçlarına ulaşmak açısından önemli bir araç olarak gördüğü EastMed üzerinden üç hedefi bulunuyor:
Bunlardan birincisi, Yunanistan'ın bir enerji dağıtım merkezi olarak stratejik önemini artırmak.
İkincisi, Yunanistan'ın Doğu Akdeniz enerji rekabeti ve denkleminde esaslı bir oyuncu haline gelmesini sağlamak.
Üçüncü amaç ise doğrudan Türkiye ile ilgili: Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki etkisini sınırlandırmak, Yunan tahayyülüne uygun bir kıta sahanlığına sıkıştırmak ve Doğu Akdeniz'deki enerji denkleminde marjinal bir aktör haline getirmek.
Bu nedenle ABD'nin EastMed'ten destek çekme kararı İsrail'den ziyade Yunanistan'ı ve dolayısıyla Güney Kıbrıs'ı teknik nedenlerin yanı sıra psikolojik açıdan olumsuz etkiledi. Zira İsrail'in EastMed'deki temel motivasyonu Türkiye'den ziyade enerji nakli ve güvenliğini sağlamaktı. Bu nedenle Türkiye faktörü konjonktürel bir örtüşme olarak değerlendirilebilecek bir dinamik olduğundan EastMed'in rafa kalkmasının, İsrail'i Yunanistan ve Güney Kıbrıs kadar etkilemeyeceği söylenebilir.
Öte yandan Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye yönelik tek enstrümanının EastMed olmadığı da bir gerçek. Bu nedenle yıpransa da Atina'nın Doğu Akdeniz'deki planlarının büyük bir darbe yemediği söylenebilir.
Zira Yunanistan ABD'nin ilgisini Doğu Akdeniz'e çekmeye ve bölgede Yunanistan ve Güney Kıbrıs'a müzahir tutumunu devam ettirmeye çalışıyor ve çalışmaya devam edecek. Bu noktada Yunanistan ABD'nin ilgisini bir yandan bölgede askeri üsler ve kolaylıklar sağlayarak diri tutmaya çalışıyor. Diğer yandan Yunan lobisi üzerinden ve İsrail'le (ve ABD'deki İsrail lobisiyle) kurduğu ilişkiler üzerinden ABD'yi etkilemeye çalışıyor.
Bu nedenle diğer enstrümanlarıyla birlikte düşünüldüğünde sadece ABD ile ilişkiler açısından değil, diğer bütün girişimleriyle birlikte Yunanistan'ın (ve dolayısıyla Güney Kıbrıs'ın) Doğu Akdeniz'deki adımlarını dikkatle takip etmek gerekiyor. Ancak 2020 ile kıyaslandığında Yunanistan'ın aynı "olumlu" koşullara sahip olmadığı da bir gerçek. Diğer bir ifadeyle, Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'deki güç mücadelesinde yararlandığı geniş Türkiye karşıtı kesim nitelik ve nicelik açısından aynı seviyede değil. Zira Türkiye karşıtı cephenin önemli aktörleriyle Ankara arasında farklı ve yeni iletişim kanalları kuruldu ve bunun sonucunda Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'deki hareket alanı ve harekete geçirme kapasitesi eskisi kadar etkili değil.