Bağımsızlığının 30. yılını geride bırakan Kazakistan, 2022'nin ilk 10 gününde en hayati kriziyle karşı karşıya kaldı. Olaylar o denli baş döndürücü bir şekilde gelişti ki bir gelişmeyi yorumlamaya çalışırken yaşanan yeni bir gelişme önceki yorumları anlamsız kılmaktaydı.
Öyle ki, gösterilerin başlaması, Almatı'da ve bazı bölgelerde devlet otoritesinin neredeyse ortadan kalkması, hükümetin görevden alınması, sokağa çıkma yasağı ve olağanüstü hal uygulanması, Kolektif Güvenlik Örgütü Antlaşması (KGAÖ)'nün ülkeye davet edilmesi, yabancı askerlerin gelmesi, devletin otoriteyi yeniden tesis etmesi, iç istihbarat başkanının vatana ihanetten görevden alınması, yeni hükümetin kurulması ve yabancı askerlerin geri çekilme takviminin uygulanmaya başlaması gibi gelişmelerin hepsi 10 gün içinde yaşandı.
Olaylarda 164 kişi hayatını kaybederken binlerce kişi yaralandı ve binlercesi göz altına alındı. Olayların ortaya çıkışında sosyo-ekonomik dengesizliklerin büyük payı var. Bu açıdan LPG fiyatlarına yapılan zam -deyim yerindeyse- bardağı taşıran son damla oldu. Bununla beraber olayların hızlı bir şekilde şiddet sarmalına girmesi, kolluk kuvvetlerine ve devlet binalarına saldırılar yapılması, protestoculara otomatik silahların dağıtılması, havaalanının ele geçirilmesi ve yağmalama olayları gibi gelişmeler, olayların başlangıcında olmasa da gidişatında haklı olarak organize bir elin olduğu şüphesini ortaya çıkarıyor.
Böylesi bir organizasyonun farklı bir devlet veya örgüt tarafından desteklenip desteklenmediği henüz açık değil. Soruşturma süreçleri geliştikçe olayların arka planına ilişkin yeni bilgiler ortaya çıkacaktır. Ancak eldeki bulgularla bile Kazakistan'daki gelişmelerin yerel ve bölgesel düzeyde yansımalarının olması kaçınılmaz.
Özgürlük-Güvenlik-Refah Dengesi
Yaşanan olaylardan başta Kazakistan devleti olmak üzere bütün bölge ülkelerinin çıkarması gereken temelde iki sonuç var. İlki, genellikle özgürlük-güvenlik dengesi şeklinde ifade edilen ikiliye refah faktörünün eklenmek zorunda olması. Diğer bir ifadeyle, bölge ülkelerinin bundan sonra toplumun farklı kesimleri arasındaki sosyo-ekonomik dengesizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik yapısal reformlara ağırlık vermeleri kaçınılmaz hale geldi. Bu dengesizliğin azaltılması ve halkın refahtan yeterli payı alması sağlandığında, bir yandan devlet-toplum ilişkisi güçlenmiş olacak, diğer yandan dış güçlerin müdahalelerinin toplum üzerindeki etkisi minimize edilecektir.
İkinci olarak, Kazakistan başta olmak üzere bütün yönetimlerin güvenlik ve istihbarat yapılanmalarında ciddi bir revizyona gitmesi bekleniyor. Kazakistan örneğinde görüldüğü gibi başarısız veya farklı planları olan istihbarat ve güvenlik örgütleri (veya bir bütün olarak bürokratik mekanizma), istikrarı sağlamanın ötesinde istikrarsızlığın ana kaynaklarından birisi olabiliyor. Ancak yönetimlerin toplumsal sorunların çözümüne yönelik çabalar içine girmek yerine salt güvenlik örgütlerini güçlendirmeyi öncelemesi büyük bir hata olur. Zira bu durum yeni olayları ötelese de engelleyemeyecektir.
Bu noktada yaşanan son gelişmeler Kazakistan ve bölge için büyük bir risk içerse de aslında içinde fırsatlar barındırıyor. Nitekim olayların bastırılmasının ardından Tokayev yönetimi iktidarını konsolide etmek ve yeni yapısal reformları uygulayabilmek için önemli bir avantaj elde etmiş durumda. Cumhurbaşkanı Tokayev'in iktidarını pekiştirmesi açısından bazı hızlı adımlar attığı görülüyor. Bu adımları halkın refahını olumlu etkileyecek bazı yapısal reformların izlemesi ise Kazakistan'daki tansiyonun bir daha çıkmamak üzere düşmesini sağlayacaktır.
Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü ve Rusya
Tokayev olayların artış trendi üzerine çok hızlı bir şekilde Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü'nden (KGAÖ) yardım talebinde bulundu. Bu talebin hızlı bir şekilde kabul edilip uygulamaya geçmesi ve diğerlerinin yanı sıra Rus askerlerinin Kazakistan'a gelmeye başlaması yoğun tartışmaları beraberinde getirdi. Ancak aynı hızla bir geri çekilme takviminin uygulamaya koyulması bu tartışmaları büyük ölçüde dindirdi. Bununla beraber Kazakistanlılar ve Türk dünyası açısından olayın psikolojik etkilerinin aynı hızda ortadan kalkmayacağı söylenebilir.
Son süreçte Rusya'nın bölgedeki etkisinin arttığı görülüyor. Moskova yönetimi bölgedeki yönetimlere kendisini bir tehdit değil; bir kurtarıcı olarak lanse etmeye başlayacak ve bölge yönetimleri Rusya'yla iş birliği yapmaya daha eğilimli olacaklardır. Nihayetinde daha önce Rusya'dan hassas bir uzaklaşma politikası içinde olan Kazakistan'ın yeni dönemde Moskova'ya karşı eski politikasını sürdürmesi nispeten daha zor.
Türk Devletleri Teşkilatı ve Türkiye
Son yaşanan olaylar Türkiye ve Türk dünyası için riskleri ve fırsatları beraber içeriyor. Bölge ülkelerinin Rus etkisine daha açık hale gelmesi ve Türk dünyasındaki iş birliği ivmesinin yavaşlaması bir risk unsuru olarak değerlendirilebilir. Fırsatlar ise kendiliğinden ortada olmayıp büyük ölçüde TDT ve Türkiye başta olmak üzere üye ülkelerin hamleleriyle şekillendirilebilecektir.
Sürecin başında dönem başkanlığını Türkiye'nin yaptığı Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) hemen reaksiyon göstererek Kazakistan'ın istikrarına verilen önemi vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan hızlı bir telefon diplomasisine girdi ve TDT devlet başkanlarıyla görüştü. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun öncülüğünde TDT Dışişleri Bakanları toplantısı yapıldı. Bütün mesajlarda Kazakistan yönetimine ve halkına destek vurgulandı. Burada özellikle Türkiye'de kamuoyunun TDT'den daha büyük beklentiler içinde olduğu görülüyor. Bu beklentilerin kısa vadede karşılanması gerçekçi değil ama orta ve uzun vadede iyi bir planlamayla gayet mümkün.
Örneğin, TDT kapsamında orta vadede bir Barış Gücü / Gözlem Misyonu tarzı bir girişimin altyapısı oluşturulabilir. Bu güç/misyon gelecekte TDT kapsamındaki ortak askeri iş birliği mekanizmalarının da zeminini oluşturacaktır. Böylece TDT ülkelerinin yanı sıra bölgesel sorunlarda veya Birleşmiş Milletler kapsamındaki misyonlarda görev yapabilecek sembolik ve etkili bir dinamik oluşacaktır.
Öte yandan Türkiye'nin bu süreçten sonra önemli bir sorumluluğu bulunuyor. Bu sorumluluk sadece TDT bağlamında değil; üye ülkelerle ikili ilişkileri için de geçerli. Bu bağlamda Türkiye, üye ülkelere iç güvenliklerinin yeniden yapılandırılması, eğitimi, kriz yönetimi ve diğer askeri alanlarda iş birliği tekliflerini ve girişimlerini artırmalı. Zira Türkiye geçmişte yaşadığı acı tecrübelerin yanı sıra son 10 yılda başta Gezi olayları, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri başta olmak üzere çok sayıda askeri ve bürokratik meydan okumayla karşılaştı. Bu meydan okumaların nasıl üstesinden geldiğini ve nasıl önlemler aldığını ikili ilişkiler bağlamında üye ülkelere aktarmalı ve "tecrübe paylaşımı" çerçevesinde iş birliğine giderek üye ülkelerin altyapısına destek vermelidir.