Aradan üç ayı aşkın süre geçtikten sonra, bugün, Gezi parkı eylemlerini nasıl ele almak gerekir? Gezi eylemleri, bugünkü siyasal gelişme ve tartışmaları nasıl etkilemektedir?
Bu sorular anlamlı; çünkü neredeyse eylemlerden bu yana her gün ya doğrudan Gezi eylemlerini ya da eylemlerin tetiklediği bir siyasal meseleyi konuşmaya devam ediyoruz.
Gezi eylemlerinin siyasi yansımalarını değerlendirmeye çalışırken, öncelikle eylemlerin tekrarlanma olasılığına bakmakta fayda var. Birçok siyasal-toplumsal çevre, eylemlerin sonbaharda tekrarlanma olasılığı üzerine yatırım yapsa da, Gezi eylemlerinin aynı eylemci profili ve katılım yoğunluğuyla bir daha gerçekleşmesi zor görünüyor. Gücünü kolayca bir kalıba sığdırılamayan eylemci profilinden ve beklenmedik yoğunluğundan alan bu tür eylemler, deyim yerindeyse, kırk yılda bir olur. Dolayısıyla aynı eylemlerin, kısa süre içinde tekrar olmayacağını öngörmek mümkün.
Bu çerçevede, sonbahar üzerine üretilen spekülasyonlar da boşa çıkması mukadder görünüyor. Bu söylediklerimiz, önümüzdeki dönemlerde başka eylemlerin olmayacağı anlamına gelmiyor. Birçok çevre, kendisini Gezi mirasıyla ilişkilendirerek, Gezi eylemlerinin toplumun farklı kesimlerinde oluşturduğu panik ve umut havasının mirasına konmaya çalışacaktır.
Ancak ODTÜ eylemlerinde de görüldüğü üzere, bu eylemler büyük ihtimalle asayiş sorunu olmanın ötesine geçmeyecektir.
Dolayısıyla, eylemlerin bugüne yönelik siyasal yansımalarını değerlendirirken, eylemlerin tekrarlanma olasılığından farklı bir şeyi kastettiğimizi açıklığa kavuşturmamızda fayda var.
Eylemlerin siyasete etkisi
Gezi eylemlerinin siyasal anlamı ve yansımaları üzerine epeyce geniş bir literatür oluştu. Ancak eylemlerin siyasi anlamı ve yansımaları üzerine sürdürülen tartışmalarda genellikle ifrat ve tefrite düşülüyor. Bazı analizler, Gezi eylemlerini bir milat olarak lanse etmekte ısrar ederken, başka analizler de, eylemleri geçici, konjonktürel bir asayiş sorunu olarak ele almakta ısrarcı oldu. Gezi eylemlerinin yadsınmayacak asayiş sorunları ürettiği açık. Eylemleri destekleyen kesimler, yüzleşmekten ısrarla kaçınsalar da, eylemler boyunca, barışçıl protesto çerçevesini zorlayan birçok asayiş sorunu yaşandı. Ancak sadece buraya odaklanmak, Gezi eylemlerinin bugüne yansımasını ıskalamamıza yol açabilir. Kaldı ki, eylemlerin, siyasi yansımaları itibariyle bir asayiş olayı olmanın çok ötesine geçtiği de açık. Bu nedenle, eylemleri asayişle sınırlandırarak değersizleştiren teşebbüslere karşı dururken, eylemlere aşırı anlamlar yüklenmesine de rezerv koymakta yarar var.
Gezi eylemlerini milat olarak görenler, zımnen, hem her şeyin Gezi ile başladığını hem de bundan sonra her şeyin Gezi'den iz taşıyacağını iddia etmektedirler. Böylece, eylemler tarih-dışı, bağlam- dışı bir düzlemde kurucu bir işlevle donatılmaktadır.
Oysa Gezi eylemlerinin siyasal etkileri ele alınmaya çalışılırken, çerçevesi belli bir siyasaltarihsel paranteze sokularak bağlamsallaştırılmalıdır.
Böylece, eylemlerin siyasal yansımalarına ilişkin tartışma, hayali-idealist bir düzlemden çıkarılarak rasyonel, sınanabilir bir düzleme yerleştirilmelidir. Gezi eylemleri, yeni fay hatları oluşturmaktan öte, mevcut faylarını harekete geçirmiş; yeni bir siyasal gerilim üretmek yerine, mevcut siyasal gerilimleri kristalize etmiştir. Öteden beri var olan siyasal hareketlenmeler, Gezi ile beraber hızlanmış, netleşmiş, somutlaşmış, kristalize olmuştur.
Kısacası, Gezi eylemleri, tarihi hızlandırmış, gizlimuğlak süreçleri görünür kılmıştır. Bu da, gelişmelerin şiddetini-yoğunluğunu arttırmış, yansımalarını güçlendirmiştir.
Bu hafta içinde, SETA Vakfı'nın "Kurgu ile Gerçeklik arasında Gezi Eylemleri" başlığıyla yayınladığı rapor, eylemleri, yukarıda çizilmeye çalışılan çerçeve içerisinde ele almakta ve eylemlerin siyasal yansımalarına dair aşağıda özetlenen tespitleri tartışmaya açmaktadır (www.setav.org).
Rapora göre, eylemlerin bugüne bıraktığı siyasi mirası şu şekilde sıralamak mümkün: Eylemler, demokratik bir siyasal sistemin işlerliği için olmazsa olmaz olan siyasi mekanizmaların sokak hareketliliği aracılığıyla işlevsizleştirilmesi tehlikesi doğurarak postmodern bir vesayet teşebbüsüne yol açmış; siyasetin ana dinamiğini demokrasi talebinden yaşam tarzı kaygısına çevirmiş; toplumsal kutuplaşmanın ulusalcılığın merkezi kuşatmasına kapı aralamış; CHP'nin merkezden uzaklaşma tehlikesini görünür kılmıştır.