Türkiye'nin en iyi haber sitesi
DİREN DOĞAN

Çin'in 75. Yılı: Yeni Stratejiler ve Küresel Etkiler

Öyle bir medeniyet düşünün ki kendi dilinde ülkesinin adı olan Zhōngguó (中国) ona küresel sistemdeki duruşunu ve misyonunu daima dikte eden bir anlam taşısın; "Merkez Ülke". Aynı şekilde öyle bir medeniyet düşünün ki beş bin yıllık tarihinin kesintisiz bir yükselişle sürdüğünü düşünürken Batı'nın sömürge döneminde yaşattığı duraksamayla halkını sonraki yüzyıllarda daima kamçılayacak ve yükselişine devam etmesi için motive edecek bir anlatı geliştirsin; "Aşağılanma Yüzyılı". Elbette sözünü ettiğimiz ülke 1 Ekim günü 75. Yaşını kutlayacak olan Çin Halk Cumhuriyeti.

Bütün acabalarıyla, alıştığımız Soğuk Savaş sonrası kurulan Batı liderliğindeki küresel sistemden farklı ve bazı noktalarda ona aykırı duruşuyla, küresel meselelere getirdiği çeşitli reçetelerle, uyuşmazlıklarda oynadığı proaktif rolle ve uluslararası ilişkilere getirdiği yeni karakteristik ile bugün gelinen noktada bir Çin Halk Cumhuriyeti gerçeği ile her zamankinden daha içli dışlıyız. Artık çok uluslu toplantılarda konuşmaları takip edilen, ne dediği satır satır analiz edilen bir ülke daha mevcut. Üstelik bu ülke uluslararası toplumun yadsınamayacak bir güruhu tarafından özellikle son yıllarda, "çok kutupluluk" tartışmalarının gölgesinde ve hızlı yükselişinin paralelinde, küresel sistemin liderliğine oynayabilecek bir alternatif güç olarak görülme pozisyonunu iyiden iyiye sağlamlaştırıyor. Aynı zamanda mevcut küresel düzenin eşitlikten uzak olduğunu savunan, Batılı olmadığı için sistemin dışına itildiğini veya göz ardı edildiğini iddia eden diğer ülkeleri de yanına alarak daha adil ve eşitlikçi bir sistem için "küresel güney" kavramıyla her geçen gün daha kollektif adımlar atan bir grubun da temsiliyetini üstlenmeye gönüllü durumda. BRICS'ten Şanghay İşbirliği Örgütü'ne, Asya Kalkınma Bankası'ndan BM içerisindeki alt oluşumlara kadar, bugün Çin'in dünya görüşünü pek çok organizasyonda daha yüksek sesle dile getirdiğini ve buna paralel olarak küresel yönetişimde daha belirgin bir rol üstlenmeye çalıştığını gözlemlemek mümkündür. Bu çabalar, Çin'in küresel sistemde sadece bir takipçi değil, aynı zamanda normları yeniden şekillendiren bir aktör olma arzusunu da yansıtmaktadır. Çin, bu platformlarda kendi kalkınma modellerini ve güvenlik yaklaşımlarını alternatif birer çözüm olarak sunarken, küresel adaletsizlikler üzerine inşa ettiği söylemiyle gelişmekte olan ülkelerle de bağlarını güçlendirmeye devam etmektedir.

Bir Çin Mucizesi

Günümüzde pek çok akademik çalışmanın araştırma konusu olan "Çin Mucizesi" kavramı uluslararası toplum tarafından Pekin'in daha yakından incelenme dürtüsünü pekiştiren ana kavramlardan birini oluşturuyor. Özellikle kurulduğu 1949 yılından itibaren kendi tabiriyle her bakımdan fakir ve geri kalmış bir ülkeden orta derecede müreffeh bir topluma dönüşmesi bu mucizenin en göz alıcı noktalarından biri. Sayılarla ifade etmek gerekirse son 75 yılda Çin'in GSYİH'sının 1952'de 67,9 milyar yuandan (9,67 milyar $) 2023'te 126 trilyon yuana yükselerek küresel ekonominin yaklaşık %17'sini oluşturduğunu ve ulusal ekonomik çıktısının 223 kat büyümesiyle kişi başına düşen GSYİH'sının 119 yuandan geçen yıl itibariyle 89.000 yuanın üzerine çıktığını söylemek mümkün. Bu noktada Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi koltuğuna oturduğu 2010 yılından bugüne gelinen noktada, dünyanın fabrikasına dönüşen ülkesini bir taraftan ucuz işgücü ve dayanıksız malların üretildiği düzlemden bugün nitelikli üretimin yapıldığı ve teknolojik yeniliklerin merkezine oturduğu bir konuma taşımıştır. Bu süreçte, yüksek teknoloji ürünlerinin üretimi, küresel tedarik zincirlerindeki stratejik rolü ve dijital ekonomiye yaptığı yatırımlar sayesinde Çin, küresel piyasadaki etkinliğini artırmıştır. Özellikle "Made in China 2025" stratejisiyle birlikte, Çin hükümeti imalat sanayisini ileri teknolojiye dayalı ürünlerin üretimine yönlendirmiş ve böylece uluslararası arenada rekabet gücünü daha da pekiştirmiştir. Bu strateji, Çin'in sadece bir üretim üssü değil, aynı zamanda yenilikçi bir teknoloji devi olma hedefine yönelik önemli bir adım olarak görülmektedir.

Küresel ekonomide elde ettiği bu gücü küresel sistemin yönetişiminde söz sahibi olmak üzere kullanan Çin'in, başta Kuşak-Yol Girişimi olmak üzere, Küresel Kalkınma Girişimi, Küresel Güvenlik Girişimi ve Küresel Medeniyet Girişimi gibi Çin tarzı reçetelerle dünya genelinde etkisini artırmaya çalıştığı açıkça görülmektedir. Bu girişimlerin her biri, Çin'in kalkınma, güvenlik ve medeniyet alanlarında alternatif bir küresel vizyon sunduğunu ortaya koymaktadır. Geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirilen FOCAC (Çin-Afrika İşbirliği Forumu) bu açıdan bizlere en taze örneği sunmaktadır. Forumda Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından gündeme getirilen Küresel Güvenlik Girişimi "Pekin Eylem Planı 2025-2027" başlıklı belgenin içeriğinde yer alan "Ortak Güvenlik" maddesiyle ilişkilendirilerek Çin ile Afrika kıtası arasındaki güvenlik iş birliğine yeni bir ivme kazandırmıştır.

Benzer şekilde Küresel Kalkınma Girişimi'nin kalkınmayı Batılı ve Amerikalı bir tarzdan çıkartarak ekonomik büyümenin ötesinde diğer ülkelerin de yer aldığı kollektif bir kalkınmayı içeren yönü özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler tarafından alkış toplamıştır. Küresel Medeniyet Girişimi'nin batı tarzı uluslararası ilişkilere meydan okuyarak, kendi yönetişim tarzını Ahlaki Realizm veya Şanghay Okulu tarzı yeni teorilerle hegemonya savaşında uzak adil bir dünya söylemiyle birleştirmesi yine küresel sistem içerisinde hayal ettiği konuma erişemeyen aktörler için yeni bir yol haritası olarak kabul edilmiştir.

Kuşak Yol Girişimi'nin ilan edildiği 2013 yılından günümüze gelinen noktada Çin'in kolları Asya'dan Afrika'ya Latin Amerika'dan Avrupa'ya kadar her noktaya ulaşmakta ve buradaki aktörlerle kurulan ekonomik bağlar Çin'in siyasi güç mücadelelerinde göz ardı edilemeyecek bir aktör olmasını sağlamaktadır. Bu durumun en net örneği büyük güç mücadelesi olarak tanımlanan ABD-Çin arasındaki rekabette, ABD tarafından Çin ile ilişkilerinin koparılması istenen AB'nin bu durumu stratejik özerklik kapsamında değerlendirerek istenilen kopuşu gerçekleştirememesi ve süreci risk azaltma şeklinde ikame etmeye çalışmasıdır.

Bu kısa özetle dahi görülebilecek gerçeklik, Çin'in kurulduğu günden bugüne gelinen noktada, küresel sistemin ekonomik, siyasi ve güvenlik dinamiklerinde önemli bir aktör haline geldiğidir. Çin, 1949'da kurulduğunda kendini dış dünyadan büyük ölçüde izole bir konumda bulurken, zamanla ekonomik reformlar, kalkınma stratejileri ve dış politikadaki proaktif yaklaşımlarıyla dünya sahnesinde yükselmiştir. Bugün, Çin hem ekonomik bir güç olarak hem de siyasi ve güvenlik alanlarında çok taraflı iş birlikleri ve stratejik girişimlerle küresel düzenin şekillenmesinde belirleyici bir rol üstlenmektedir.

Reel Politikte Durumlar

Metnin girişinde de vurgulandığı üzere Çin, tarihinden aldığı mirası güncel gelişmeler potasında eriterek geleneksel motifli bir yönetişim stratejisi izlemektedir. Bu noktada Çin'in Orta Krallık söylemine bakıldığında küresel sistemin merkezinde olması gereken bir ülke ve hiyerarşik olarak uluslararası sistemde lider pozisyondaki bir Çin varlığı mevcuttur. Benzer şekilde "Tianxia" (天下) kavramı da "gökyüzünün altındaki her şey" anlamına gelirken Çin'in 21. Yüzyıldaki rolünü tanımlamakta ve ona ilahi / felsefi bir motivasyon yüklemektedir.

Tüm bu bilgiler, Çin perspektifinden bakıldığında ivmeli biçimde yükselen bir Çin Halk Cumhuriyeti'ni gözler önüne serse de küresel toplumun içindeki yadsınamayacak bir kesimin bu yükselen Çin'den çeşitli çekinceleri mevcuttur. Küresel pazarı pek çok noktada ele geçiren Çin'in bu başat durumu ve pek çok sektörde tekel haline gelmesi benzer sektörlerde faaliyet gösteren aktörleri endişelendirmektedir. Çin'in gelişen ekonomisi ve Kuşak Yol Girişimi paralelinde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere verdiği krediler oldukça popüler olan "borçlandırma tuzağı" iddialarını gündemde taze tutmaktadır. Çin'in barışçıl birleşme stratejisiyle Tayvan'ın anakaraya katılmasına dair yürüttüğü stratejiler ve bunların Tayvan Boğazı'nda neden olduğu gerilimler uluslararası toplumu tedirgin ederken otoriter yönetim tarzı ve insan hakları sicili özellikle Batılı pek çok demokrasiyi endişelendirmektedir. Çin'in kritik altyapılarda hâkim pozisyonu başta pek çok NATO ülkesi olmak üzere olası bir küresel gerilimde Çin'i karşısında görecek pek çok aktörün güvenlik endişesi yaşamasına neden olmaktadır. Özellikle sualtı iletişim kabloları, 5G, telekomünikasyon, yenilenebilir enerji vb. alanlarda Çinli şirketlerin pazar hakimiyeti bu ülkelerin olası bir istihbarat ve güvenlik açığına hedef olma şüphesini daima diri tutmaktadır.

Benzer şekilde Çin'in siber uzayda artan kabiliyetleri ve bunun sınırlarının net olarak görülemiyor oluşu pek çok ülkede Çin'e karşı öngörülemeyen bir tehdit algısı yaratmaktadır. Çin'in ekonomik yükselişini askeri modernizasyonuna entegre etmesi ve 2049 yılına kadar her anlamda dünya standartlarına sahip bir orduya kavuşma hedefi her ne kadar "barışçıl yükseliş", "barış içinde bir arada yaşama", "herkes için ortak gelecek" temalarıyla bezeli bir küresel sistem tasavvuruna sahip olsa da Çin'in caydırıcılıktan öte hedefleri olduğu şüphesini uyandırmaktadır. Özellikle son yıllarda küresel sistemin dönüşmekte olduğu gerçeği paralelinde ABD ve Çin'in kaçınılmaz karşı karşıya gelişine dair öngörüler aynı zamanda küresel sistemin iki kutupluya evirilerek ülkelerin bir taraf seçmek zorunda bırakılacağı endişesini meydana getirmektedir. Bu durum küresel sistemin siyah ve beyaza ayrılacağı noktada gri alanda kalmak isteyen ülkelerin başta Çin olmak üzere her iki aktörden de alacağı refleksi sorgulatmaktadır.

Elbette bugün gelinen noktada üzerindeki tüm şüpheler ve olumsuz yargılamaların ötesinde, 75 yılda uluslararası sistemdeki pek çok aktörün gelmek istediği konuma yükselmeyi başarabilmiş bir Çin Halk Cumhuriyeti'nden söz etmek mümkündür. Özellikle son yıllarda, küresel sistemdeki uyuşmazlıklarda oynadığı arabuluculuk rolüyle, İsrail-Filistin meselesi, Ukrayna veya Yemen Krizi gibi kritik meselelere getirdiği çözüm önerileriyle sistemde sorun yaratmak yerine sistemin çarklarının döndürülmesine yönelik niyet beyan eden bir Çin portresinden söz etmek mümkündür. Üstelik her ne kadar revizyonist bir ülke sıfatıyla ele alınıyor olsa da Çin mevcut sistemin topyekûn yıkımından ziyade çeşitli revizelerle yeniden ve daha adil, eşitlikçi bir biçimde düzenlemesi yönünde stratejiler yürütüyor olması onu uluslararası düzendeki pek çok ülkeyle aynı pozisyona yerleştirmektedir. Bu durum ise ayrışmalardan ve çatışmalardan yorulan dünyanın kavuşmak istediği istikrar yolunda Çin ile sorumlu bir paydaş olarak çalışılabileceğini düşündürmektedir. Tüm bu ihtimaller ve öngörüler, içerisinde kritik sınamalar kadar çeşitli potansiyelleri de saklı tutmaktadır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA