Türkiye geçmişten günümüze önemli bir tarım ülkesi olmuştur. Dünya tarım topraklarından yüzde 0,8 pay almasına rağmen toplam küresel çıktının yüzde 1,29'undan fazlasını üreten Türkiye gelişen teknolojiyi etkiliyor ve ondan etkileniyor. Ülkeler teknolojiyi daha fazla kullanarak tarımsal üretimlerini geçmiş yıllara kıyasla devasa oranda artırıyor. Tarımsal ürün ticareti de gittikçe önem kazanıyor ve ülkeler sektöre stratejik bir alan olarak yaklaşıyor. Türkiye de yeni sanayileşmeye hazırlandığı gibi tarımsal dönüşüme hazırlanan aktörler arasında yer almalıdır. Küresel tarımsal ihracatın yüzde 1,57'sini ve ithalatının yüzde 1,14'ünü gerçekleştiren bir ülke olarak Türkiye mevcut konumunu güçlendirerek sektöre öncülük etmelidir. Küresel tarım ekonomisinin ulaştığı 3,67 trilyon dolarlık hacim sektörün potansiyeline işaret ediyor. Salgının ortaya çıkardığı gerçeklik ise tarımsal üretim ve güvenliği daha fazla öne çıkarıyor. Ülkeler gıda ürünlerinde ihracatı kısıtlarken üretimi artırmak için kamu desteklerini devreye alıyorlar.
Türk Tarımının Üretimi
Biyolojik çeşitlilik, zengin iklim ve coğrafi koşullar, tarıma dayalı sanayinin varlığı ve dünyada 55 ürünün üretiminde ilk on sırada yer alması ile Türkiye önemli tarım ülkeleri arasındadır. Tarım sigorta sisteminin yaygınlaştırılmasıyla bölgesel kalkınmanın temel girdisine dönüşen tarım sektörü yeni nesil teknolojik ilerlemeyle yeni bir eşiğe gelmiş bulunuyor. Türkiye'nin son 20 yılda yaptığı yatırımlarla altyapısını geliştirmesi ise gelinen yeni eşikte Türk tarımına önemli fırsatlar sunuyor. Coğrafi konumu gereği dünyanın en büyük talep merkezlerinden Avrupa'nın tam yanında bulunan Türkiye, Batı Asya'nın zengin doğal kaynaklarına sahip ülkeleriyle de ticari imkanlarını geliştiriyor.
Türk tarımı geçirdiği 20 yıllık değişimin ardından dünyanın en büyük onuncu tarım ekonomisi konumuna geldi. Türkiye'nin potansiyeli göz önüne alındığında teknolojik trendlerin takibi Türk tarımını daha fazla güçlendirebilir. Özellikle 2002-2020 arasında tarım sektöründe yakalanan başarının daha ileri bir boyuta taşınması 50 milyar dolarlık üretim kapasitesinin gelecek yıllarda 100 milyar dolara çıkarılmasını sağlayabilir. 2002'de 24 milyar dolarlık üretim hacmini 2020'de 47 milyar dolara taşıyan Türkiye'nin potansiyel taşıdığı açıktır. Mevcut trend uluslararası kuruluşların (IMF ve PwC) tahminlerinde de kendine yer buluyor. 2030'da 113 milyar dolara ve 2050'de 273 milyar dolara erişmesi beklenen Türkiye'nin tarımsal üretim değeri Türk çiftçisinin potansiyelini yansıtıyor.
İstihdam edilen kişi başına ortama üretim değeri 2002'de 3285 dolar iken 2020'de 9281 dolara yükseldi. 2030'da 20 bin dolar ve 2050'de 37 bin dolar seviyesinde olması beklenen Türk çiftçisinin ortalama üretim değeri Türkiye'nin gelecek trendlere öncülük etmesi gerektiğine işaret ediyor. 2020 itibariyle Türk tarımının üretim gücü incelendiğinde küresel gıda ekonomisinde önemli bir güce eriştiği görülüyor. Özellikle sebze, meyve, tahıl ve hayvansal üretimin üç kattan fazla arttığı anlaşılıyor. Örneğin 2002-2020 arasında süt üretimi 8,4 milyon tondan 22,96 milyon tona, et üretimi 420 bin tondan 1,2 milyon tona, tohum üretimi 145 bin tondan 1,24 milyon tona, yem bitkisi üretimi 758 bin tondan 2,45 milyon tona, meyve üretimi 14,5 milyon tondan 23,6 milyon tona, sebze üretimi 25,8 milyon tondan 31,2 milyon tona, tahıl üretimi 30,83 milyon tondan 37,2 milyon tona çıktı. Aynı tarihler arasında Türkiye'nin nüfus artış oranı yüzde 28 olurken tarımsal üretim miktar bazlı olarak nüfusa göre daha fazla yükseliş gösterdi. Tarımda istihdam edilen nüfus da şehirleşme ve sanayileşme nedeniyle azalma eğilimine girdi. Şehirdeki iş olanaklarının artması ve eğitim şartlarının iyileşmesi tarımda istihdam edilen nüfusun düşmesinde etkili oldu.
2002'de 7,45 milyon olan tarımsal istihdamın 2020'de 5,12 milyon kişiye gerilemesi tarımsal üretimde azalma yaratmazken verim ve teknoloji kullanımını artırmıştır. Ayrıca tarımsal destekler 1,9 milyar TL'den 22 milyar TL'ye çıkarılmış ve tarım sektöründeki verimlilik kamu tarafından desteklenmiştir. Ancak salgının ortaya çıkardığı şartlar sektörü negatif etkilemiş ve gıda ürünlerinde fiyatlar istenilen istikrarı kazanamamıştır.
Küresel Trendler ve Türkiye
Türkiye'de tarımın salgın döneminde önemi ve vazgeçilmezliği bir kez daha ortaya çıktı. Farklı üretim sahalarında işlemler yürütülemezken tarımsal üretim artırılmaya çalışıldı. Türkiye'nin sahip olduğu potansiyel ise daha iyi kavrandı. Gelecek yılların getirebileceği teknolojik yenilikler küresel tarım sektörünü dönüştürebilecek kapasiteye sahip bir gelişmedir. Üretimde teknoloji daha fazla kullanılırken verim ve üretim değeri yüksek oranda artırılabilmektedir. Türkiye, yaşanabilecek dönüşümün dışında kalmamalı ve bu dönüşüme öncülük yapmalıdır. Böylelikle gıda güvenliği daha fazla sağlanabilir ve gelecek nesillere daha güvenli bir ülke miras bırakılabilir. Türk tarımının taşıdığı potansiyelin daha iyi anlaşılması için 2002-2020 arasında yakalanan başarının önemli bir yeri bulunmaktadır. 2002'de 24 milyar dolarlık üretim değeri 2020'de 47 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı tarihler arasında tohum, sebze, tahıl ve meyve üretimi geçmiş yıllara kıyasla yüksek oranda artış göstermiştir. İstihdam edilen kişi başına üretim değeri de 3285 dolardan 9281 dolara yükselmiş ve dünya ortalamasından yüzde 230 daha fazla üretim değeri elde edilmiştir.
Küresel tarım ekonomisinden yüzde 1,29 pay alan Türkiye gelecekte yapılacak yeni teknolojik atılımlarla payını yüzde 3'ün üzerine taşıyabilir. PwC'in yaptığı tahminler üzerinden 2030'da 113 milyar dolar ve 2050'de 273 milyar dolarlık üretim değerine ulaşması beklenen Türkiye daha büyük bir payı hedefleyebilir. Bu hedefin başarılabilmesi için küresel üretim trendlerini takip etmek önem taşımaktadır. ABD, Çin ve Japonya'nın benimsediği üretim teknolojileri takip edilebilir ve daha ileri boyutlara taşınabilir. Özellikle, İsrail tarımındaki yüksek teknolojik girdi Türkiye'nin yeni nesil üretim teknolojilerini daha fazla öncelemesi gerektiğine işaret etmektedir.