Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 14 Şubat'ta Kahire'yi ziyaret etmesiyle Türkiye Mısır arasında yeni bir sayfa açılırken, geriye dönüp baktığımızda Mısır'da yaşanan askeri darbe ile ilişkiler kopma notasında gelmiş her iki ülke birçok mesele de karşı karşıya gelmiş adeta bir kaybet-kaybet sarmalının içine düşmüşlerdi. Ancak gerek ülkelerin kendi özel durumları gerekse bölgesel meydan okumalar ve tehditler, bir noktada tarafların yeniden işbirliği yapmasını beraberinde getiren yeni bir süreci başlattı.
Özellikle Türkiye bölgesel normalleşmeyi hedefleyen bir dış politik paradigma değişikliği ile son iki yıldır Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölge ülkeleriyle yeniden güçlü ilişkiler kurarken, Mısır ile de ilişiklerini normalleştirme bağlamında bir irade ortaya koydu. Önce teknik düzeyde çalışan ekipler oluşturulurken ardından siyasi aktörler de bir araya gelmeye başladı ve nihayetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Abdülfettah es-Sisi, Katar'da bir futbol diplomasisiyle bir araya geldiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kahire ziyaretiyle ise yeniden stratejik ortaklık konusunda mutabakat sağlanmış oldu.
Kompartıman Siyaseti ile Normalleşme
Türkiye ve Mısır, ilişiklerde normalleşmenin hayata geçebilmesi adına anlaşmazlık alanlarını kompartımanlara ayırıp, çözümleri kademeli şekilde zamana bırakma yoluna gittiler. Anlaşmaya varılabilecek dosyalarda işbirliği yapılması ve anlaşmazlığa yol açacak dosyaların bir sonraki adıma bırakılması, ilişkilerin yeniden sağlıklı bir raya oturması için önemli bir yaklaşım tarzı oldu. Böylece taraflar süreci sağlıklı bir şekilde yönetmeyi başardılar.
Esasında her iki ülke de, Ortadoğu gibi zor bir coğrafyada bölge güçleri olarak birbirleriyle ilişkiye her daim önem vermiş, birbirlerini dikkate almış ülkelerdir. Nihayetinde Mısır ile Türkiye arasında olan kadim geçmiş, ortak kültür/medeniyet ve coğrafi yakınlık iki ülke arasındaki ilişkileri kaçınılmaz kılmakta. Jeopolitik ve ekonomik çıkarlar da doğal olarak birçok meselede yakın çalışmayı beraberinde getiriyor. Ayrıca, Türkiye-Mısır ilişkileri, Orta Doğu'daki siyasi şekillenmeyi sağlayan en önemli unsurlar arasında yer almakta.
Meydan Okumalar ve Stratejik Ortaklık
İki ülkenin ilişkilerini yeniden stratejik ortaklık düzeyine taşımalarının arkasındaki iradede ortak çıkarlar ve bölgesel meydan okumaların büyük bir rolü var. Mısır açısından baktığımızda özellikle içine girdikleri ekonomik krizin ciddi bir tehdide dönüştüğünü görüyoruz. Önce COVID salgını, ardından Rus-Ukrayna savaşı Mısır'ı ciddi anlamda olumsuz etkiledi. Keza İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve olası etkileri de Mısır ekonomisini derinden sarsmış durumda. Husiler'in Kızıldeniz'i kapatması da bu durumu iyece tahkim etti. Zaten çok kırılgan olan ordu hegemonyası altındaki Mısır ekonomisi ciddi bir dış borç ödeme krizi le karşı karşıya. IMF ile stand-by görüşmeleri de pekiyi gitmiyor. Mısır halkı ortalama olarak ciddi bir sefaletin içerisinde. Mısır bir yandan da Afrika'da yaşanan iç çatışmalarla boğuşuyor. Yakın komşusu Sudan'da yaşanan iç savaşın Mısır'a ağır yükleri var. Yine Etiyopya'nın mütecaviz pozisyonu, Rönesans (Nahda) Barajı üzerinden Mısır'ın su güvenliğini tehdit etmesi de cabası. İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları ve Gazzelileri Sina'ya tehcir etme çabası da Mısır'ın ulusal güvenliğini ciddi anlamda tehdit ediyor.
Türkiye açısından da önemli meydan okumalar söz konusu. Elbette Mısır ekonomisi ile kıyaslanamayacak olsa da Türk ekonomisinde de çeşitli zorluklar yaşanıyor. Türkiye bir politika değişikliğiyle cari açığını azaltmak, döviz likit idesini artırmak gibi çabalar içerisinde. Bölge ülkeleriyle sorunları çözüp, kazan kazan anlayışıyla refahını artırmayı amaçlıyor. Özellikle ihracat temelli bir büyüme isteği dikkat çekici. Ayrıca Doğu Akdeniz'de kendisine karşı bir ittifak oluşmasını engellemek istiyor. Bölgedeki enerji kaynaklarının tüm tarafların çıkarlarının maksimize edecek şekilde kullanılması taraftarı. Enerjide bir "hub" olma arzusuna sahip ve Avrupa'nın enerji arz güvenliğinde kilit role sahip olmak istiyor.
Yine Suriye'de ABD'nin PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG'ye verdiği destek, Suriye'deki iç çatışmalar ve bu durumun beraberinde getireceği olası göç dalgası, potansiyel bir risk olmayı sürdürüyor. Libya'daki istikrasızlık, Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları da Mısır gibi Türkiye'yi de rahatsız eden diğer ususlar. ABD ile İran ve vekil unsurlarının bölgede yürüttüğü vekâletler savaşı ve ürettiği potansiyel tehditler de her iki ülkenin ulusal güvenliğini için belirsizlikler yaratmaya devam ediyor.
Nihayetinde ortak çıkarların yanı sıra her iki ülkenin kendine has sorunları, bölgesel gelişmeler ve ortak meydan okumlar, birlikte çalışmayı gerekli kılıyor. Bu bağlamda Mısır'ın Türkiye'nin dostluğu ve stratejik ortaklığına ciddi anlamda ihtiyaç duyduğu söylenebilir. Türkiye açısından da Mısır önemli bir partner. Afrika'ya açılan bir kapı, Doğu Akdeniz ve Libya'daki siyaseti için büyük bir müttefik olma potansiyeline sahip. Her iki ülke de esasında hem ticari hem jeopolitik çıkarlar bağlamında büyük ölçekte birbirlerini tamamlıyorlar. Dolayısıyla tarihi bağlar, halklar arasındaki sempati ve ortak çıkarların iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden stratejik ortaklı seviyesine taşınması için önemli bir katalizör olacağını görmek mümkün. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kahire ziyareti de bu paradigmayı somutlaştırmış durumda.