Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BÜNYAMİN BEZCİ

Muhalefetin Doksanlar Nostaljisi: Mutabakat Metni

Masa siyasetinde henüz bir aday ortaya çıkmamış olsa da ortak politikalar metni ilan edildi. Sloganı "İkinci Yüzyıl" olan bir siyasi hareketten aslında restorasyondan başka bir şey beklemek de anlamsızdı. Doksanların elitleri mutabakat metninde son yirmi yılda kaybettiklerinin telafi mekanizmalarını sıralamışlardır. Fransız Devrimine karşı Avrupa elitlerinin bir kış boyunca Viyana'da kalarak vardıkları 1815 mutabakatları nasıl işe yaramadıysa bu mutabakat metnini de benzer bir kader beklemektir. Zira her ne kadar dünya sisteminin beklentilerini karşılasa da mutabakat metni tarihin akışına ters içeriğe sahiptir. Söze geldiğinde neoliberalizm karşıtlarının da içinde olduğu muhalefet masası mutabakatlarını neredeyse tamamen doksanların neoliberal sistemine oturtmuştur.

Bir dil sürçmesiyle zihinlerin faş olduğu aşikârdır. Nitekim dünya sisteminden "aferin" beklentisiyle oluşturulan mutabakat metninde hiç birinin itiraz etmediği konular ekonomik başlık altında olanlardı. Zira bu başlık olduğu gibi neredeyse neoliberal sistemin ihyasını amaçlamaktadır. Siyasi karardan özerk egemenlik adacıkları yaratan üst kurullara yenilerinin eklenmesi ve olanların yetkilerinin artırılması aslında bu alanlarda iktidara geldiklerinde söz hakkını dünya sistemine devretmeleri anlamını taşımaktadır. Hatta daha da ileri giderek Kazan'da oluşan bilgi birikim havuzunu görmezden gelirken Silikon vadisine elçi atamaktan bahsedebiliyorlar. Enerji krizinde dünya kömüre dönerken sizden beklenmeyen bir arzuyla termik santrallerin kapatılacağını vadedebiliyorlar. Dahası enerji açığını bir miktarda da olsa kapatacak nükleer santral yatırımını tartışmalı ve güvensiz bir zemine pervasızca çekebiliyorlar.

Ekonomik hedeflerdeki tutarsızlığı görmek için iktisatçı bile olmanız gerekmiyor. Büyüme ile enflasyon arasındaki ilişki ya da milli gelir ile büyüme arasındaki tutarsızlıklar hemen göze çarpmaktadır. Zikredilen hedef rakamların ise ancak temenni niyetine söylenen gerçekçi olmayan rakamlar olduğunu belediyelerdeki performansları zaten göstermişti. Yine de belediyelerde yaptıkları onca zamma rağmen "ücretsiz su" hizmetini mutabakat metnine de koyarak inanmamızı bekliyorlar. İstanbul'u finans merkezi yapmak istiyorlar ama bankaların merkezini de yapılan onca yatırıma rağmen Ankara'ya taşımaktan bahsedebiliyorlar.

Ekonomik alanda popülist vaatlerden de vazgeçmiş değiller. Özellikle "kaynağını sorma tuzağına" düşülsün diye yazılmış çiftçiye vergisiz mazot, gübre ve tohumların yarısının sübvansiyonu, kira stopajı dahil yeni vergi muafiyetleri ve indirimleri gibi vaatler metinde bolca yer almaktadır. Yine de bu vaatlerin bile hükümetin son bir yılda gerçekleştirdiği asgari ücretin vergi dışı bırakılması, sabit gelirlilere yapılan ücret zamları, EYT ve 3600 ek gösterge konularında attığı adımlar yanında düşük maliyetli işler olduğu söylenebilir. Ekonomik vaatleri içinde yapmaları zor olsa da belediyelerin genel bütçeden aldıkları payların mevsimlik ve ekstra yüklerine göre yeniden rasyonalize edileceği hususu önemli bir farkındalıktır.

Mutabakat metninin bir başka özelliği de zaten yapılmakta olanları hedefler arasında sayması ve yeniden organizasyonun yeni bir olgu gibi sunulmasıdır. Örneğin yürüyen bir "Diplomasi Akademisini" kurmayı düşündükleri gibi "bakan yardımcıların adını müsteşar" olarak koyarak yola devam etmeyi amaçlamaktalar. Bazı bakanlık adlarında yapılacak değişimlerin ise yeni bir farkındalık yaratma dışında üretici bir faydası görülmemektedir. Dahası Personel Başkanlığı ya da DPT benzeri kurumların yeniden gelmesinin faydası da açık değildir. Mutabakat metninin devletin yeniden yapılanması konusunda en önemli maddeleri mutlaka parlamenter sistem dahilinde olması gerekmeyen TBMM'nin yetki alanlarının güçlendirilmesidir. Örneğin parti kapatmaların son kararının ya da antlaşmalardan çekilmenin kararının TBMM'de olması demokratik meşruiyet açısından önemlidir. Hatta metinde yer almayan bir şekilde devletin temsili söz konusu olan makamlara atamalarda TBMM de söz sahibi olabilir.

Mutabakat metninin hınçla ve kinle yazılan geçmiş dönemlerden hesap sorma kaygısı güden yeni kurumların oluşturulması ise olağanüstü yargılama anlamında DGM benzeri yapıların yeniden gelmesine benzemektedir. Oysa metinde olağanüstü hal ilanının bile altı aydan iki aya düşürüleceği yaratacağı güvenlik zafiyetleri düşünülmeden vadedilmektedir.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılı belli ki ilkinin restorasyonu ile geçecektir. Son yirmi yılda ne yapıldıysa tersini yapacağız diye yazsalardı belki daha iyi bir özet olurdu. Yine de politik olarak "satıldığı" sıkça zikredilen Tank-Palet fabrikasının sadece tank üretimi için "tahsisli" olduğunu da metinden öğreniyoruz. Mutabakat metniyle bir taraftan dünya sisteminin muktedirlerine akışların yeniden açılacağı garantisini verilirken diğer taraftan da toplumun yarısı ötekileştirilerek tehdit edilmektedir.

Restorasyonun demokratikliği de ayrı bir tartışma konusudur. Özellikle Kuvvet Komutanlıklarının ve Genel Kurmayın Savunma Bakanına bağlı olmaktan çıkarılmasıyla ne tür demokratik ilerlemenin kastedildiğini anlamak kolay değildir. Kürtlerin oyuna talip oldukları halde sorunları hakkında kayyumların kaldırılması haricinde bir vaade de rastlanmamaktadır. Alevi toplumunun sorun alanlarında sessizlik ise politik sinikliğin ya da atılacak radikal adımların takiyyesinin işareti olsa gerektir. Oysa demokratiklik iddiası ülkenin çetrefil konularında tavrını açık etmeyi zorunlu kılmaktadır. Mutabakat metni tutukluluk sürelerinin istisna olması gibi demokratiklik açısından ayrıntılara bile yer verirken ülkenin önemli sorun alanlarında sessiz kalmaktadır. Bu konuda tek vaadi; bize güvenindir. Fakat bu güveni yöneltileceği aday konusunda da anlaşmakta zorlanmaktadır.

İlginç bir şekilde CHP'nin politik olarak HDP'ye yakınlaşması İyi Parti'nin masadaki varlığı ile dengelenmektedir. Sıradan bir Kemalist CHP'li bile bu konuda kendi partisine değil İyi Parti'ye güvenmektedir. Birbirinden farklı konseptlere sahip olan partilerin mutabakatının asıl konularda sessiz kalması kadar doğal bir durum elbette söz konusu olamazdı. Bu nedenle mutabakat metni ayrıntılarda seçmeni boğan bir metin halini almıştır. Seçmenin anlayamayacağı kadar karmaşıktır. Kendi iddiaları dikkate alınırsa zaten metin seçmen için değil kanaat önderleri için oluşturulmuştur. Bir taraftan aday önemli değil, "ne yapacağımız" daha önemli derken, diğer taraftan da ne yapacağımız konusunda adaya güvenilmesi istenmektedir. Stratejik anlamdaki bu karmaşanın nedeni çok tarafın kendi görüşlerinin metinde yer almasını ya da almamasını istemesidir. Örneğin, mutabakat metnine göre Saadet Partililere dönülecek anlaşmalarda "İstanbul Sözleşmesi" yok demek zor değilken, diğerlerine var demek de mümkündür.

Mutabakat metninin bir seçim stratejisi olmadığı da ortadadır. Zira taraftarlarında bile kaygıları umutlara dönüştüren bir metin olamamıştır. Bıraktığı muğlak alanlarla ittifakın resmi ve gayriresmi bileşenlerine esnek politik alanlar bırakmaktadır. Fakat aday ortaya çıkmadan umut ve heyecanın oluşması kolay görünmemektedir. Mutabakat metninin Cumhur İttifakının yükselmesini duraklatması bile muhalefet için şimdilik büyük kar gibi algılanmaktadır. Artık muhalefet aday üzerinden seçim hamlesinden ziyade kim aday olursa olsun az hasarlı bir çıkıştan medet ummaktadır. Çünkü masada bu aşamada kim aday olursa olsun diğerlerinin mutabakata rağmen gönüllü çalışacaklarına dair garantileri yoktur. Dahası masada oluşan politik çatlaklardan bolca sızıntı olacaktır. Oysa muhalefet için yüzde birlik bir sızıntı bile iktidarın kaybı demektir.

Muhalefetin mutabakat metni aday belirlenesiye kadar "Cumhurbaşkanının kaçıncı dönemi" tartışmasının dolduramadığı kamuoyu boşluğunu doldurmaktan başka işe yarayacak gibi durmamaktadır. Muhtemelen kimsenin hatırlamayacağı uzun ve karmaşık ama sonunda da bir şey söylemeyen bir metin olarak kalabilir. Bıraktığı politik iz ise metnin bir geriye dönük restorasyon metni olarak doksanlı yılların nostaljisini taşıması olacaktır. Değişen dünya akışlarını yakalayamamış zihinlerin inatlarını, ilkeler olarak sunan bir mutabakatın karşılığının ne olduğunu ahali takdir edecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA