Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BÜNYAMİN BEZCİ

Akşener’in Siyasi Stratejisi

Milliyetçi siyasetin amiral gemisi MHP'nin liderliğini ele geçirme stratejisi yargının duvarına çarptığında Akşener için yeni bir parti kurmaktan başka çare de kalmamıştı. MHP içinde devletten gelenlerle toplumdan gelenler arasında gerilim her daim vardı. Doksanların başında BBP'nin ayrılması da devletten gelenlerin soğukkanlılığı ile uzlaşmaz bir aktivist damara dayanmaktaydı. Bu kez ayrışmanın fitilini de benzer bir soğukkanlılık ve aktivizm ayrışması ateşledi. Ayrılanlar kalanları yeterince tepkisel olmamakla suçlamaktaydı. Uzun süredir devam edegelen AK Parti politikalarının oluşturduğu milliyetçi tepkileri toparlamak da bu nedenle zor olmadı. Özellikle de 2015 Nisan itibarıyla vazgeçilmiş olsa da açılım politikalarının bir türlü hazmedilmeyen tepkisi yeni partinin de mayasını oluşturdu.

Yeni kurulan İyi Parti'nin kurucu toplumsal tabanını AK Parti politikalarından nefret oluşturmuştu. Fakat bu nefretin milliyetçi kanatta karşılığı yüzde ondan fazla olamazdı. Nitekim ilk girilen seçimlerde yüksek beklentilere rağmen gelinen nokta farklı olmadı. Bu aşamada partinin önünde iki genişleme stratejisi bulunmaktaydı. Ya alışık olunduğu gibi muhafazakar ve yerli söylemlere yaslanarak muhtemel bir Ak Parti zayıflamasında alternatif olunacaktı. Ya da ittihatçı çizginin sağ kanadı olarak seküler Kemalist söyleme alan açılarak CHP'den kaçan Kemalistler toplanacaktı.

Parti içindeki milliyetçi muhafazakarlar çok kabullenmese de Akşener, seküler Kemalist söylemlere yaslanmayı tercih etti. Demokrasi arayışıyla güçlendirilmiş bir Kemalizmin, dış desteği de garanti edeceği açıktı. Nihayetinde Ak Parti'den nefret eden asıl toplumsal tabanın da zaten gideceği başka bir yer yoktu. Ak Parti'den kopan muhafazakarlar için rekabet yeni kurulan partiler alanında daha zor olabilirdi. Diğer taraftan başkanlık sistemi sonrasında kurulan iki sandığın rehavetiyle "kendi" partilerine dönenleri de zaten Cumhur İttifakı bileşeni olan MHP almıştı.

Gerçekten de milletin önüne aynı anda iki sandık konulduğunda biri strateji, diğeri vicdan sandığı olmaktaydı. Klasik Anadolu muhafazakar milliyetçileri daha önceleri tek sandık kurulurken iktidara yakın gördükleri için Ak Parti'yi desteklemişlerdi. Bu destek Ak Parti oylarını neredeyse yüzde elliye dayandırmıştı. Fakat aynı anda kurulan iki sandık ve cumhur ittifakının birlikteliği muhafazakar milliyetçi tabanın daha milliyetçi kısmı için Cumhurbaşkanlığında Erdoğan'ı, Mecliste de "kendi" partileri olan MHP'yi desteklemelerini etik ve vicdani olarak da mümkün kıldı. Ak Parti'den kopanlar MHP'nin kaybettiklerini büyük oranda telafi etti.

Doğrusu İyi Parti'ye gidenler zaten Cumhur İttifakına kolay razı olmayacaklardı. Bu nedenle Akşener MHP'de de kalsaydı ve lider olsaydı Cumhur İttifakı ile şuan kendi partisinde olanları kaybederdi. Dahası bugün bile Akşener, Cumhur İttifakına yönelme kararı alsa tabanının yarısından çoğu onu takip etmeyebilir. Böylesi bir tabanı aklı Ak Parti'de kalanların vicdanlarına oynayarak genişletmesi de zor görünmekteydi. Bu nedenle gayet rasyonel bir siyasi strateji ile Akşener, genişleme adresi olarak HDP ile sıkıntılı bir ilişkiye giren CHP'yi seçti. Zira CHP'nin en az yüzde onuna tekabül eden bir Kemalist taban teröre mesafe koyamayan bir HDP ile yakınlaşmadan rahatsızdı. Kılıçdaroğlu'nun klasik tabanı olarak gördüğü "emekli öğretmen teyzeler"den oluşan Kemalistler için Akşener, hem söylemleri hem de kadın siyasetçi duruşu açısından iyi bir alternatif oluşturdu. Akşener'i "Başbakan" olmaya heveslendiren bu Kemalist destek oldu. Bir nevi Akşener, MHP'nin aktivistleri ile CHP'nin Kemalistlerini birleştirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle partisinin muhafazakar kanadını pasifize ederken Ak Parti'yi zayıflatmaya öncelik veren kendi Kemalist kanadını da tasfiye etti. Milliyetçi Kemalist aşının tutması için budakların etrafından dolaşırken dikenleri de temizlemiş oldu.

Kılıçdaroğlu'nun kendi adaylığını dayatmak için kurduğu ortada olan masaya da aslında olmayacakları göstermek için oturdu. Masanın küçük bileşenleri idealistçe demokratik ilkeler konusunda ısrarlıyken Akşener, başından beri ilkeler değil "kazanacak" aday peşindeydi. İlkeler konusunda "güçlendirilmiş parlamenter sistem" dışında hiçbir konuda uzlaşamayan masanın ortak bir kazanacak aday konusunda anlaşması da zordu. Aslında masanın neredeyse tek kazanamayacak adayı Kılıçdaroğlu sayılıyordu. Diğer taraftan CHP'nin iç dengeleri gereği masaya önereceği adayın Kılıçdaroğlu'ndan başkasının olması da zordu. Eğer Kılıçdaroğlu ve destekçileri tamamen kaybetmeyi kabullenirseler halen bir başka adayın çıkabileceği ihtimalini de göz ardı etmemek gerekmektedir.

Akşener ise bir taraftan kazanamayacak aday olarak Kılıçdaroğlu'nu imlerken diğer taraftan da CHP içinden partiye rağmen çıkacak adaylara cesaret vererek olmayacak dualara amin der gibiydi. Nihayetinde "istedik ama olmadı" demek için her türlü fedakârlığı yapmış bir Akşener imajı inşa edilmek isteniyordu. Tabii ki son çare Akşener'in kendisinin aday olmasıydı. Fakat bu noktada da en büyük sorun HDP'nin kendisini faili meçhul cinayetlere kadar suçlaması ve tepki göstermesidir. Akşener için bu mesele de aşılamayacak kadar zor değildir; açıktan HDP ile girilen bir polemik aslında Cumhur İttifakının milliyetçi oylarına da göz kırpmaktadır. Nitekim "Öcalan mektubu" gibi hadiselerden çabuk etkilenen milliyetçi siyasal taban MHP'nin stratejik akla sahip yönetimine rağmen tepkisel karar verebilmektedir. Böylesi bir güveni olmasa Akşener'in ne Yavaş'ın ne de kendisinin adaylığını aklından dahi geçirmemesi gerekirdi.

Halen bir ihtimal daha var ki; o da Akşener'in adaylığa gidiyormuş gibi duran bu siyasi stratejisi sadece masadaki pazarlıktan en yüksek payı almak amacıyladır. Doğrusu Akşener'in siyasi stratejisinin kendi adaylığını etik bir temele dayandıracak bir fedakarlıkla desteklemek üzerine olduğu daha muhtemeldir. Cumhurbaşkanlığını kaybetse bile kazanacağı Kemalist oylarla ana muhalefete yükselmiş olmak Akşener'i seçimin kazanını yapmaya yeter de artar bile. Böylece siyasette kalıcılık sorununu da kökten çözmüş olacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA