Yetmişli yıllardan beri siyasetin kurdu olmuş Baykal sonrasında Kılıçdaroğlu için en ciddi handikap, bürokrasiden gelmiş olmasıydı. Bürokrasi koridorlarındaki kulisleri siyasete taşımak parti kurmaylığı için yeterliydi. Fakat liderlik için kuyruklu yıldız gibi hareketli ve parlak olmanız gerekiyordu. Kılıçdaroğlu'nun liderlik zaafları o zamanlar "sakin güç" üzerinden makulleştirilmişti. Hatta siyaseten zayıflığı güçlü fraksiyonların ve kavgalı kurultayların partisi CHP için bizatihi cazibe de oluşturmaktaydı. Nitekim partisini 2011 seçimlerinde bir daha yerinden oynatamasa da Baykal'dan devraldığı yüzde 20'lik oy seviyesinden yüzde 25'e de sıçratabilmişti. Aynı ikincil ve kurmay kişiliğinin avantajlarını kullanarak siyasi çizgileri farklı olanlardan oluşan 6'lı masayı da kurabilmişti. Dahası masanın da bildiği bir sırlı alanda HDP ile bile ilişkileri sıcak tutabilmekteydi. Uzlaştırıcı gücü ışıkların kendi üzerinde toplanmasına da vesile olmuştu. Spotların yarattığı göz kamaşmasıyla danışmanlarının ve CHP'nin geleceğinde söz sahibi olmak isteyenlerin kendini sürüklediği cumhurbaşkanlığı adaylığına kayması zor olmadı.
Oysa Kılıçdaroğlu başından beri ışık saçan bir yıldız değildi. Siyasal hayatında en çok ışık saçtığı dönemler "Adalet Yürüyüşü" için yola koyulduğu dönemler olsa da parıltısı fazla sürmemişti. Bu nedenle ABD gezisi Kılıçdaroğlu için yeniden bir kuyruklu yıldız kayması kadar parıltı yaratsın diye planlanmıştı. İlk versiyonlarında neoliberal dünyaya bir isyan hareketi olarak Bernie Sanders gibi Amerikan solunun yıldızlarıyla görüşüleceği söyleniyordu. Arada bir de popüler solun yıldızı Barack Obama olsa yıldız daha bir parlayacaktı. Biden ya da Kamala Harris ile görüşemeyeceği ortada olsa da belki ABD müesses nizamının düşük rütbeli temsilcileri ile görüşme olabilirdi. Danışmanlarının büyük umutlarla ikna ettiği ama ziyaret günü Almanya seyahatinden vazgeçmeyen CHP'nin ABD temsilcisi Yurter Özcan tarafından bile karşılanmayan Kılıçdaroğlu, zikredilen isimlerle kapalı kapılar ardında görüşmeyi değil ancak New York sokaklarında ziyaret bile etmediği Türkevi'nin önünden video paylaşmayı başarabildi. Yine de yaratıcı bulunan bu ergen işi video serüveni için uçağını kaçırmayı bile göze aldı.
Planlanan seyahatin siyasi ayağı zayıf kalınca sığınılan bilimsellik iddiaları da bahaneden öteye geçemedi. Zira çoğu da Türk olan ilgili bilim adamlarıyla konuşmak için illa da ABD'ye kadar gitmeye gerek yoktu. İlgili bilim adamlarını davet eder bilimsel bakış açınızı genişletebilirdiniz. Dahası bilimsel bir gezi için gazetecileri de yanınızda götürüp finanse etmenize hiç gerek yoktu. Kılıçdaroğlu'nun gezisinin açık işlevi bilim gibi görünse de gizli işlevleri de varmış gibi boşluklar da oluşmadı değil. Ama gezinin gizli işlevlerinden daha önemlisi gezinin bozuk işlevleridir. Kılıçdaroğlu'nun sadece Ukrayna'nın yanında olma sinyali gibi Amerika'nın ayak izlerini takip etme garantisi vermesi pragmatik bir söylemden ziyade dış politika tasarımında kabul görmeyecek derecede makasın açıklığına işaret etmektedir. Diğer taraftan arşivlerini ve kayıtlarını ülkemize getirmekten imtina eden Paypal gibi sistemlere verilen imtiyaz sözleri kabotaj hakkının kaldırılmasını bayram diye kutlayan klasik CHP söyleminin rafa kaldırıldığının göstergesiydi.
Gezinin pek de dikkat çekmeyen zayıf taraflarından biri de Kılıçdaroğlu'nun Türk toplumu tarafından coşkulu karşılanmamasıdır. Zira ABD'de yaşayan Türk toplumunun sandığa yansıyan oylarından da anlaşıldığı gibi çoğu CHP'lidir. Kılıçdaroğlu'nun gittiği her şehirde coşkulu bir Türk göçmen kalabalık tarafından karşılanması beklenirdi. Muhtemelen Belediye başkanlarından biri gitseydi daha büyük kalabalıklar ilgi gösterirdi. Olası kalabalıklar Kılıçdaroğlu'na dair umudun göstergesi olabilirdi. Kendi toplumunda bile umut yaratmakta zorlanan bir lidere ABD'nin siyasi aklının yatırım yapmayacağını bilseydi gazeteciler yerine kalabalıkları oluşturmayı finanse edebilirdi.
Aslında Kılıçdaroğlu siyasetini bu geziye sürükleyen danışman aklının sınırlarını da görmüş olduk. Kağıt üzerinde parlak duran ABD gezisi Kılıçdaroğlu için şimdiye kadar topladığı siyasal bonusları harcadığı yer oldu. Oysa Kılıçdaroğlu'nun ağzından yazılan ve ABD'nin etkili gazetelerinde yayınlanan bir yazı bile bu gezinin yarattığı etkiden daha fazlasını oluşturabilirdi. Kılıçdaroğlu'nun biraz da bürokratlığından kaynaklanan siyasi tutukluğunu sakin güç olarak pazarlamak varken geziyle birlikte maalesef partinin cumhurbaşkanı adayı gibi bir yıldızı sönümlendi, ışıltısını kaybetti. Eğer Kılıçdaroğlu'nun 6'lı masayı ABD üzerinden ikna gibi bir niyeti vardıysa da en azından bu bağlamda mümkün olmaktan çıktı.
Tabii ki buradaki çıkarımlarımızın her biri gezinin basına yansıyan kamusal kısmıyla da sınırlıdır. Gezinin aleni olan tarafında ne CHP tabanını ne 6'lı masayı ne ABD müesses nizamını ne de parti içindeki Kılıçdaroğlu muhaliflerini ikna eden bir umut oluştu. Bu anlamda ABD gezisinin geriye tek bir siyasal rasyonalitesi kalıyor; o da gezinin sırlı alanıdır.