Pek çok açıdan zor bir yılı bitirirken bu yılın etraflı bir muhasebesini yapmak icap ediyor. SETA olarak 2018 yılından bu yana geride bıraktığımız yılın değerlendirmesini yapmaya ek olarak bir sonraki yıla dair stratejik öngörüler içeren bir yayını da neşrediyoruz. Bu yıl da 2024 yılına dair öngörüleri içeren altıncı "SETA Güvenlik Radarı 2024" yayınlandı. Güvenlik Radarını ortaya çıkarırken öncelikle Türkiye'nin stratejik yönelimi, jeopolitik ortamı, güvenliği ve dış politikası açısından en önemli ve öncelikli gördüğümüz konuları tespit ediyoruz. Bu konu başlıkları altında, bitirmekte olduğumuz yıl içerisinde gerçekleşen önemli gelişmeleri özetledikten sonra konunun temel dinamiklerini tespit ve tahlil ediyor, en son da bir sonraki yılda bu temel dinamiklerin nasıl dönüşeceğine dair öngörülerde bulunuyoruz. Radar'da 2024 yılına dair öngörülerimizin bir kısmına bu yazının fiziki sınırları el verdiği ölçüde yer vermeye çalışacağım.
Öncelikle Türkiye'nin de bir ülke ve aktör olarak içinde/bünyesinde var olduğu ve hareket ettiği uluslararası ortam hâlihazırda istikrarsız, savaş ve çatışmalar da yayılma eğilimi gösteriyor. Çok kısa bir zaman zarfında farklı büyüklükte ve yoğunlukta olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde 78 adet çatışma ya aktif hale geldi ya da sıfırdan ortaya çıktı. 7 Ekim'den bu yana İsrail'in Gazze'de sürdürdüğü etnik temizlik ve soykırım da pek çok yeni ve beklenmedik fay hatlarının aktif hale gelmesini tetikleyecek potansiyele sahip. Buna ek olarak küresel pandemiden bu yana var olan ekonomik milliyetçilik ile özellikle Batıda yükselişte olan aşırı sağ siyaset bir arada düşünüldüğünde çatışma ve istikrarsızlığın artacağı bir uluslararası ortam senaryosu güçleniyor. Büyük güç mücadelesinde San Francisco'daki Şi Cinping ile Biden arasındaki zirvede "yumuşama" ve "gerilimi düşürme" sinyalleri alınsa da Şi'nin Biden'a "Tayvan'ın anakara ile bütünleşmesi" yönündeki kararlılığını belirtmesi, 2024'te Tayvan eksenli gerilimin artabileceğini düşündürüyor. Tayvan'ın 2024'te seçime gidecek olması da Tayvan merkezli gerilim ihtimalini artıran unsurlardan.
Hem Türkiye'yi hem de dünyayı çok yakından ilgilendiren Ukrayna savaşında ise kritik bir eşiğe gelindi. Savaşın ne yöne evrileceği ABD'de Ukrayna için öngörülen savunma bütçesinin onaylanmasına bağlı. Kongre'nin özellikle Cumhuriyetçi üyelerinin vetosu sebebiyle tehlikeye giren askeri yardım olmaksızın Ukrayna'nın savaşı sürdürme ihtimali bulunmuyor. Avrupa ülkelerinin kendi stoklarındaki silah ve mühimmat miktarı ile mali kaynakları, Ukrayna'nın Rusya karşısında desteklenmesine yetmeyecek. Dahası ABD'nin fiilen Ukrayna'nın savaş gayretini desteklemediği bir senaryoda Avrupa ülkelerinin savaşı destekleme noktasındaki siyasi kararlılığı da ortadan kalkacaktır. Buna bir de Trump'ın ABD başkanlığını yeniden kazanması senaryosu eklendiğinde ABD'nin Avrupa güvenliğine taahhüttü ve sadakatinin son derece zayıfladığı, Avrupa'nın Rusya ile baş başa kaldığı ve nihayet Rusya ile Ukrayna üzerinden jeopolitik bir anlaşmaya varmak zorunda olacağı bir tablo karşımıza çıkıyor.
Bu senaryonun sonuçları ise sadece Ukrayna'da değil, Ortadoğu'da da ciddi şekilde hissedilecektir. Trump'ın başkanlığı "İsrail'in güvenliğine" daha tavizsiz bir destek anlamına gelecek, İbrahim Anlaşmaları çerçevesinde İsrail ile Arap ülkelerinin aynı güvenlik mimarisinde bir araya getirilip İran ve bölgedeki vekillerine karşı bir cephe oluşturulması muhtemel bir hareket tarzı olacaktır. Trump'ın Körfez emirlikleri ile "Küre ittifakı" örneğinde olduğu üzere Biden'a kıyasla çok daha güçlü ilişkilere sahip olması, İran ve vekillerine yönelik bölgesel bir koalisyon oluşturulması telkinine onları şimdi olduklarından çok daha açık hale getirecektir. Eş zamanlı olarak Trump yönetiminin ilk dönemde olduğu gibi İran'a uygulayacağı "azami baskı" politikası ve herhangi bir nükleer anlaşmayı öngörmeyen yaklaşımı daha evvel nükleer programını ilerleterek tepki gösteren İran'a yeniden nükleer programını hızlandıracak bir mazeret verecektir. Bugün uzak bir ihtimal olarak görünen İran'ın kritik eşiği aşarak nükleer silah elde etmesi, tasvir edilen senaryoda hızlanabilecek ve gerçekleşebilecek bir mahiyet kazanacaktır. Bu ise kaçınılmaz bir şekilde başta Suudi Arabistan ve Türkiye olmak üzere bölgesel bir nükleer silahlanma yarışını tetikleyecektir. İran'ın nükleer güce erişmesi şeklindeki uzak senaryo gerçekleşmese dahi Trump'ın liderliğindeki ABD'nin İran'a uygulayacağı baskı, Yemen'deki Husilerin Bab el-Mendeb'i tehdit ettiği, zaman zaman ABD'nin bizzat Husi füzelerine müdahale ettiği bir ortamda İran'ın vekil güçleri ile içinde olacağı bir tırmanma ve çatışma ortamını yaratacaktır.
Türkiye ise hem küresel hem de bölgesel anlamda savaş ve çatışmaların yaygın olacağı bir ortamda stratejik istikrarı inşa etmek için aktif çaba gösterecek. Ukrayna'da hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin Türkiye, gerilimi düşürmek, ateşkesi sağlamak ve arabuluculuk yönünde çaba sarf edecek, Ortadoğu'da da Mısır, Ürdün, Filistin Yönetimi, Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere bölge ülkeleriyle diplomatik koordinasyonunu sürdürüp İsrail üzerinde baskı oluşturmaya çalışacaktır. Bu yazıda ancak kısıtlı bir özetine ve bir kısmına yer verilen analiz ve stratejik öngörüler çok daha geniş haliyle "SETA Güvenlik Radarı 2024" yayınımızda bulunmaktadır.
Raporun Ücretsiz PDF'i için bkz:
SETA Security Radar | Türkiye's Geopolitical Landscape in 2024 | | SETA (setav.org)